Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Takvimler 15 Kasım 1884'ü gösterdiğinde Avrupa'nın en önemli şehirlerinden birisi olan Berlin'de Alman Başbakanı Otto Von Bismarck'ın öncülüğünde bir konferans toplandı. 1885 tarihine kadar sürecek olan bu konferansa Avrupa'nın sömürgecilik iştahı bir türlü doymak bilmeyen farklı devletlerinin temsilcileri katılmıştı. Berlin'de bir masanın etrafına toplanan bu emperyal güçlerin temsilcilerinin ana konusu Afrika idi. Berlin Konferansı'nda temsil edilen devletler Afrika'nın geleceği için kanlı bir plan hazırlamaya koyulmuşlardı. Artık sömürge uğruna birbirleriyle çekişmeyecekler, Afrika'yı aralarında bölüşeceklerdi. Zira ışıltılı uygarlıklarını sürdürmek için Afrika insanının emeğine ve ülkelerinin zenginliğine el koymaları gerekiyordu. Bu kanlı planı yine kendilerine uygun biçimde süslü kelimelerle kamufle etmeye koyuldular. Sömürge alanları “Serbest Ticaret Bölgesi" kavramıyla yaldızlanıyor; kanlı Batı egemenliği “hızla zirveye ulaşan ve belirli bir aşamaya erişen bir medeniyet” olarak sunuluyordu.
Sayfa 45
Akp eseri
Bin yıllardır bereketin simgesi olan buğday, Anadolu toprak­ larında bir bitkiden çok daha fazlasıydı. Bu topraklarda buğday demek gelenek demekti; kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıydı. Buğday, tüm Anadolu medeniyetleri için kutsaldı; ekmek yere düşünce öpüp başa konması unutuldu. Ekmeklik buğday kepeğinin, ağrı kesici olarak kullanıldığı ve kas ağrılarına, romatizmaya, kabızlığa, kansızlığa iyi geldiği anımsanınıyor artık. Sahi. Hayvanların mide ve bağırsak sorun­ ları buğday saplarıyla giderilmez miydi? Buğday eskiden yıkanır, durulanır, çimlendirilir, fermente edilir ve yavaş kabaran maya ile pişirilirdi. Bu sayede taninler, saponinler, sindirim enzim inhibitörleri ve lektinler gibi suda eriyen ve sıcağa duyarlı toksin ve anti-besin öğelerin seviyesi azalırdı. Dişlerin de düşmanı olan "fitik asit" kısmen parçalanır ve böylece hazım kolaylaşır ve besin değeri artardı. Şimdi hastalık sebebi oldu! 57 Unuttuk: Buğday saplannın evin sıvasında tezek yapımında kullanıldı­ ğı da anılarda kaldı. İlk dişiniz çıktığında, komşulara dağıtılan "Diş Buğdayı" aşı­ nı / yemeğini hahrlatmadı mı anneniz hiç?
Reklam
Ah...
Görünüşü sınırlayan ve insanların bir öyküyü zenginleştirmek istediklerinde genellikle söyledikleri gibi, bitmek bilmeyen bu yavaş bekleyiş içinde, ve yarı uyanık bilincinin sıçrayarak ara sıra böldüğü, çoğu zaman süreğen ve engellenemez bir uyku arzusundan başka bir şey olmayan bu düşünceler içinde, sürenin dolması için eksik olan üç gün geçti, geceyarısı olduğunda dikişinden kolay kolay kurtulamayan, sonra da parmaklarına yapışıp kalan zamanın yapışkan ve şekilsiz bir kitlesine, ona hem direnen hem de onu içinde eriten yumuşak bir duvara dönüşen üç takvim yaprağı, salı, çarşamba, perşembe.
Sayfa 284Kitabı okudu
Biz vardık...
"Dünyayı çoraklaştıran bir egemen kültürle karşı karşıyayız. Batı kültürü.... Eriyen buzullar, çölleşen bir dünya, ölen çocuklar. Dünya hasılatının yüzde 70'inin tek elde toplandığı tek ekonomik sistem. Bu bildiğiniz dünyanın sonudur. Buna karşı bir anlayış var mıydı. Vardı, biz vardık."
Sayfa 12
Benim sana kızmaya ne hakkım var? "Ben senin malın değilim, dostunum, sevgilinim. Seni tanıdım. Sen hayallerimin adamı değilsin. Başkalarını da tanıyacağım. Onlarda da, o benim kızlık rüyalarıma giren, sokakta yürürken içimi eriten adamı arayacağım!"
Benim sana kızmaya ne hakkım var? “Ben senin malın değilim, dostunum sevgilinim. Seni tanıdım. Sen hayallerimin adamı değilsin. Başkalarını da tanıyacağım. Onlarda da, o benim kızlık rüyalarıma giren, sokakta yürürken içimi eriten adamı arayacağım.” Böyle diyebilirsin. Daha doğrusu diyorsun ki: “Onlarda, bende bulduğun aptallığı da bulamayacaksın. Sen ona üzülüyorsun, biliyorum. Beni anlamayacaklarından, senin sevdiğin kadar sevemeyeceklerinden korkuyorsun, değil mi? Haydi yalancı! Haydi kendini beğenmiş, haydi!”
Reklam
Batı ufkuna kâbus gönderenler, sonunda Fanusun içindeki bir yangına döndüler Tekbirlerden yükselen bir güneşin yanında Eriyen mumlar gibi birer birer söndüler
Ömür dediğin Temmuz güneşinin altında eriyen bir çeşit kardır..
Batı Anadolu Türkmen beyliklerinin ortaya çıkışı, Türk tarihi­nin pek kavranamayan en önemli gelişmelerinden birini teşkil eder. XIII. yüzyıl Anadolusu'nun siyasî ve sosyal şartlarının bir sonucu olarak kurulup; bağımlı veya yarı bağımlı, XV. yüzyılın ilk çeyreği­ ne kadar siyasî varlıklarını ve etkilerini sürdüren söz konusu bey­liklerin tarihi, şüphesiz onlardan biri olup zamanla hepsini kendi bünyesinde eriten bir bakıma yeni bir terkip oluşturan Osmanlı Devleti ile doğrudan bağlantılı bir hususiyet arzetmektedir. Fakat Osmanlı Devleti'nin bu Türkmen beyliklerinden biri olduğu devir­lerde, yani XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde hatta ilk yarısında bütün si­yasî teşekküller, aslında aynı geniş tabanın farklı birer siyasî temsil­cisi ve bir bütünün parçası durumundaydılar.
Sayfa 121 - Kitabevi YayınlarıKitabı okudu
İlahi rahmete erişip ebedî azaptan kurtulmanın yolu merhametli olmaktır. Çünkü mükâfatlar amellerin cinsindendir. Merhamet ehli merhametle, katı kalpliler katılıkla karşılaşacaktır. Allah (cc) cehennem ateşini niçin yaratmıştır? Katılaşmış/Taşlaşmış kalpler erisin, büyüklenenler alçalsın, zalimler hak ettiklerini bulsun diye…
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Benim sana kızmaya ne hakkım var? "Ben senin malın değilim, dostunum, sevgilinim. Seni tanıdım. Sen hayallerimin adamı değilsin. Başkalarını da tanıyacağım. Onlarda da, o benim kızlık rüyalarıma giren, sokakta yürürken içimi eriten adamı arayacağım!"
Yunan, sadece akıl ve (plastik) zevk harikasıdır. Aklı uzanabileceği en uzak noktalara kadar götürmüş ve nihayet ona, "geber, sende iş yok!" diyebilmiştir. Fakat ruh emrinde büyük aklı bulamamıştır. Bu da zaten filozofun değil, peygamberlerin işidir. Böyleyken, tek başına rehbersiz akıl nereye kadar gidebilir, göstermiş ve nasipsiz Batıya örnek olmuş tefekkür zemini... Din olarak inandığı ustûre, (Mitoloji)lere gelince, hayal gücünü belirtmekten ileriye geçmez, beşerî hırslarla dolu tanrı tasavvurlarından ibaret bir oyuncak panayırı... İşte, batıya aklı tedarik eden, fakat nihaî erişin sırrını veremeyen Yunan'ın en kısa çizgilerle portresi!.. Aklı, varabileceği son noktaya kadar ulaştırıp sonunda fânî bir (plastik) dünyadan başka hiçbir şeye vardıramamanın ve ebediyet soluğuna hasret kalmanın muhteşem, fakat mahzun zemini...
Sayfa 31 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
E = mc² ve ışık hızının aşılamazlığına dair,
Bu sonuçlar arasından belki de en çok bilenenleri, Einstein'ın meşhur E = mc² (E enerji, m kütle ve c de ışık hızı) denkleminde özetlenen kütle ile enerjinin denkliği ve hiçbir şeyin ışık hızından daha hızlı hareket edemeyeceğini söyleyen yasadır. Kütle ile enerjinin denkliğinden ötürü, bir nesnenin hareketi dolayısıyla sahip olduğu enerji kütlesine eklenecektir. Bir başka deyişle bu durum nesnenin hızını artırmasını gittikçe zorlaştıracaktır. Bu etki yalnızca ışık hızına yakın hızlarda hareket eden nesneler için gerçek anlamıyla belirgindir. Sözgelimi ışık hızının yüzde 90'ı hızında hareket eden bir nesne normaldeki kütlesinin iki katı büyüklükte bir kütleye sahip olacakken, ışık hızının yüzde 10'u hızında hareket eden bir nesnenin kütlesi normalden yalnızca yüzde 0,5 daha fazla olacaktır. Bir nesne ışık hızına yaklaştıkça kütlesi normalden çok daha hızlı bir şekilde arttığından, daha hızlı gitmek için hep daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar. Öyle ki nesne, ışık hızına erişene kadar kütlesi sonsuz büyüklüğe ulaşacağı ve kütle ile enerjinin denkliği göz önünde bulundurulursa, bu hızı yakalamak için sonsuz büyüklükte enerji harcayacağı için ışık hızına belki de asla ulaşamaz. Bu nedenden ötürü göreliliğe göre herhangi bir normal nesne, sonsuza dek ışık hızından daha yavaş bir hızda hareket etmekle sınırlanmıştır. Dolayısıyla yalnızca ışık ya da bir kütleye sahip olmayan diğer dalgalar ışık hızında hareket edebilir.
Sayfa 36 - 2 - Uzay ve ZamanKitabı okudu
Müslümanlar kuvvetlenince uygarlıkları da arltı. Bilim­ler, güzel sanatlar ve şiirler, o geniş ülkelere eğitim ve ince­lik getirdi. Hindistan'dan aldıkları bugünkü rakamları Avrupa'ya getiren Araplardır. Yı ldızların seyrini de biz on­lardan öğrendik. Sadece 'Almanak' sözü bunun büyük kzınıtıdır. Bugün bizde çok ilerlemiş
275 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.