Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kızlar liseli zaar :D
Bu kızlar böyle fıkır fıkır ne konuşuyorlar? İlahi evladım ne konuşacaklar? Söyleştikleri ya aşktır ya koca. Kıyametler kopsa onlar başka bir şey düşünmezler
Liseli mesrur kızlar oğlanlar geldi aldılar bir iki şey, gülüşle, şenlik içinde, kadınlar geldi aldılar bir iki şey, önce çantalarından cüzdan çıkarıp meşakkatle, sonra cüzdandan bozuk para bulup vermek suretiyle, takım elbiseli bankacılar, göynük, sakar hırpaniler, dolaysız, olaysız düz işçiler gelip aldılar bir iki şey, derken postaneden işaret ettiler beş, Mektup'tan işaret ettiler üç, sarıp kâğıda götürdü. Mektup'un sahipleri, hoş gülücüklü iki abla çay iç dediler, içmeyip, içinden sağolun varolun diyerek hızlıca geri döndü, daha alan oldu birkaç şey, yarısına yakını bitti malların, epey bir hafifledi camekânı arabanın. Aşağıdan, Yeniçarşı'dan doğru, lodosun arkadan ittiği Settar da simit arabasıyla geldi yerleşti yanına. Selamlar verildi, hatırlar soruldu, yüzlere gözlere dikkatle bakıldı, ters bir şey olmadığı anlaşıldı, sonra yerini Settar'a bırakıp postanenin yanından sabah yolculuğuna başladı.
Sayfa 96 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Reklam
Akutagava Ödülü’nü almak itibar kazandırır.
Bu dünyadaki insanların çoğu romanın gerçek değerini anlamaz. Fakat dünyanın akışının dışında kalmak da istemezler. O yüzden de, ödül alıp gündeme gelen kitaplar olduğunda satın alıp okurlar. Gençler, hele de liseli kızlar. Kitap satılırsa bir hayli para gelir.
Ama Lou! Bana ne biçim mektuplar yazıyorsun! Bu tür mektuplan ancak intikam ve hırsla dolu liseli kızlar yazar! Bu zavallılığı ne yapayım? Lütfen şunu anla: Senin benim gözümde yükselmeni istiyorum, kendini küçük düşürmeni değil. Bu halde olmanın asla affedilemeyecek bir durum olduğunu kavrayamazsan ben seni nasıl affederim?
İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde kazanması zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Sayfa 241 - 20 ŞiirKitabı okudu
İçinde Kızılca kıyametler koptuğu halde böylesine sakin olmak çok zordu. Onun sesini duymak tüm bedenini ayaklandırmıştı. Liseli kizlar gibi bacakları titriyordu resmen bunun için kendisine ne kadar kıssa da azdı. Unutmak adına verdiği onca çaba nereye uçmuştu..
Reklam
İskeleye kadar yürümüş, Barbaros heykelinin dibinde kaykaylarıyla terleyen çocukların yanından geçmiş, seyyar tezgâhtan çay alıp denize karşı oturmuştum. Dehşetli bir hayhuy vardı etrafta, yapraklarını döken çınarlar, akasyalar, huş ağaçları, bankın arkasına, batan güneşe karşı çimlere serilmiş sarman, biraz ötede kayaların üstüne tünemiş martı ve karabataklar, simit arabasının dibine park etmiş bal renkli deneyimli bakışlı köpek ve ben bu hayhuyu sakince gözlüyoruz, ama antenlerirniz açık, niye, niye mi ablalarım abilerim? Her an ortaya çıkabilecek en ufak bir olağandışılığı, bilinmezliği, vuzuhsuzluğu, merhametsizliği, rikkatsizliği sineye çekerken fazla örselenmeyelim, kim vurduya gitmeyelim diye. İşte bizim huzurumuz böyle pamuk ipliğine bağlı. Kentin, o koca makinenin huzuru, bu teyakkuzu gerektiriyor, oturduğun bankın aslında kaynayan bir kütlenin kenarına konulduğunu duyumsuyorsun. Rüzgâr ve bulutlar ise kargaşanın ahengine uygun, aşağı doğru acele bir yürüyüş tutturmuşlar, liseli kızlar havalanmak isteyen hırçın eteklerini elleriyle sakinleştirmeye gayret ediyorlar, oğlanlar el şakaları yapıyorlar, vapurlar ve sonbahar bir kez daha hepimizin önünden geçip gidiyor.
Sayfa 132 - KiracıKitabı okudu
Ne mi hissettim? Madem ille de bilmek istiyorsun... Çok merak ediyorsan söyleyeyim. Önce inanamadım. 'Yok ca­nım, Feribe yapmaz öyle şey' dedim. 'Yanlış anlıyorum, ka­rıma haksızlık ediyorum' dedim. Kendime kızdım, kötü ni­yetli olduğum için gücendim. Sonra tabii emin oldum. 'Yap­mış demek' dedim. 'Nasıl
Barakaların sonunda nasılsa kesilmemiş çınarın dibindeki kahvede birkaç kişi toza rüzgâra aldırmadan dışarıdaki masalarda oturmuştu. Camlı dolaptan bir simit alıp ben de oturdum, sakallı takkeli çaycı bana sormadan ortası kararmış plastik tabakta bir çay getirip masanın köşesine bıraktı. Kentin bütün kahvelerinde içtiğim çaylardan aynı özel sektör fabrika artığı bayat çay kokusu yayılıyordu ve kural değişmemişti. Olsun, n'apalım dedim, çayımı içtim, simidimi yedim, bugünün iki iç açıcı olayı gerçekleşti, panter desenli sarışın bir kedi ayağıma süründü, bal rengi gözlerini yuma yuma yüzüme baktı ve yoldan rüzgârın saçlarını savurduğu liseli kızlar gülüşüp şakalaşarak geçip gittiler. Çalıştığı kuaför salonundan edindiği endüstriyel tazelik kokusuyla, güneşte kıvrımları parlayan kara kirpikleriyle Nermin'i anımsadım.
Sayfa 88 - KurumKitabı okudu
74 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.