Toprağın üzerinden yeryüzünün kokusu henüz uçup gitmemişti. Elmalar, elma gibi tadar; çilekler, çilek gibi kokardı. Su, tüm bereketiyle tarlaları doldurur; ateş, yorgun düşmüş ruhları arındırırdı. Yıldızlar, daha gökyüzünden silinmemişti…
İnsanlığın sabrı kalmadı artık. Her șeyi hemen istiyor. Şımarık çocuklar gibi. Bekleyecek vakti kalmadı artık.
Domateslerle çilekler olsun diye yazı bekleyemez artık: Kışın da canı çekiyor.
Hangi mağara adamının ya da kadınının aklına bir bitkiyi evcilleştirmek geldi ve bu iş nasıl başarıldı?
Kuşkusuz ilk çiftçiler aldıkları sonuçlara ulaşmak için moleküler genetik yöntemlerini kullanmadılar. İlk çiftçilerin yeni ürünler geliştirmelerine modellik edecek mevcut hiçbir ürün yoktu. Bu yüzden de ne yapmakta olduklarının farkında
İhtiyarî durak değil ihtiyarlık
Kaderi kateden bunca keder
Kızıl bir tramvay değil gayrı vücudun
Kızların aybaşlarından kalkan
Çilekler de Arnavutköy'den gelmiyor
Hep öyle kokacaklar mı sandın
Müslüman bir kadındı. Yaşı altmışın üzerinde olmasına rağmen, gençlerle konuşurken bile tülbentiyle ağzını örterdi.
Evinin arkasında iki üç metrekarelik bir toprak parçası vardı. Ayakta zor durmasına rağmen, üşünmez, bahçeye yeşil soğan, fasulye falan ekerdi.
Geçen yılın bahar ayında benden çilek fidesi istedi. Güle oynaya getirdim. Bahar bitti, yaz bitti ve sonbaharda ninemiz vefat etti.
Geçen gün, evlerinin arka tarafından geçerken bahçeyi
gördüm. Belli ki ninemizin vefatından sonra bahçeyle kimse ilgilenmemişti.
Çileklere gelince... O iki kök çilek fidesi, bahçenin her yerini sarmış. Çelikler kıpkırmızı olmuş, toplanmadıkları için
çürümeye başlamış.
"Behçeye inip şunları yiyeyim" diye niyetlendim. Sonra, rahmetlinin bahçeye izinsiz giren çocuklara söyledikleri aklıma geldi, hemen vazgeçtim.
Bahçeye uzun uzun baktım, ölümü düşündüm: Ölüm, insanın bir yarısını alıp gidiyor. Ardında, işte böyle yarım kalmış projeler, verilmiş sözler, binbir emekle yapılmış evler, ekilmiş bahçeler, daha ilk meyvesi bile yenmemiş fidanlar bırakarak...
Sonra eve döndüm, ömrümü uzatmak için biraz şiir çalıştım.
Toprağın üzerinden yeryüzünün kokusu henüz uçup gitmemişti. Elmalar, elma gibi tadar; çilekler, çilek gibi kokardı. Su, tüm bereketiyle tarlaları doldurur; ateş, yorgun düşmüş ruhları arındırırdı. Yıldızlar, daha gökyüzünden silinmemişti…