Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
'Türk diline kimsene bakmaz idi' her şeyi özetleyiyor...
XV'inci yüzyıl ortalarında Osmanlıların imparatorluk haline gelmesiyle, saray ve çevresindeki aydın ve okumuşlar topluluğunda Arap-Fars kültürleri, dolayısıyla Arapça ve Farsça yeniden büyük bir önem kazandı. Aydın çevreler artık yalnız Arapça ve Farsça eserlere itibar ediyor, buna karşılık, Türkçe yazılmış eserler küçümseniyor, hatta hor ve hakir görülüyordu. Osmanlıca bir ulus ya da halk dili olmaktan çok, seçkinlerin yani bir sınıfın dili idi. Türkçenin ve bu dili konuşan Türklerin küçümsenmesi, bilindiği gibi, daha XIV'üncü yüzyılda başlamış ve Aşık Paşa'nın edebiyat tarihine geçen şikâyetine sebep olmuştu: Türk diline kimsene bakmaz idi Türklere hergiz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi bu dilleri İnce yolı, ol ulu menzilleri
Sayfa 107Kitabı okudu
Mısır'da iken Cenap Şahabettin'in Serveti Fünun'da çıkan "Safahat Mübdii" yazısını Eşref Edib kendisine gönderince Asım Şakir'e bir mektup yazmıştı. Mektupta "Okudum, koltuklarım kabardı, insan met olunmaktan hoşlanıyor vesselam. Vakıa Cenap'ın tasvir ettiği ''Safahat mübdii" ile benim hakiki
Reklam
Kuranın Amacı Ve Muhtevası
Kur’an-ı Kerîm’in ilk muhatapları VII. yüzyılda Arabistan’da yaşayan Araplar’dır. Son peygamberin onlar arasından seçilmesinin doğal birsonucu olarak önce onlar ıslah ve irşad edilecek, sonra da onların aracılık ve örnekliğinde diğer kavimler İslâm iman ve ahlâkına gireceklerdi. Bu durum ise kaçınılmaz olarak Kur’an’ın Arapça olması, ayrıca belirtilen amaca hem de muhataplara uygun bir üslûp taşıması sonucunu doğurmuştur. Kur’an-ı Kerîm söz şekli itibariyle ne şiirdir ne de nesirdir. O dönem Arapları şiire ve hikmetli sözlere düşkündüler; bu söz çeşitlerinin de alıştıkları şekilleri vardı. Allah Kur’an’ın cazibesini arttırmak için onların bu düşkünlüklerini dikkate almış, Kur’an-ı Kerîm’e hem şiirin hem de hikmetli veciz sözlerin güzelliklerini, çekiciliğini ihtiva eden, fakat onlardan da farklı olan bir şekil ve üslûp vermiştir. Sûrelerin başlangıç ve bitişlerinde, kelimelerin seçiminde ve dizilişinde, âyetlerin bitişlerindeki kafiye benzeri ses uyumlarında bu özellik ve güzellikleri görmek mümkündür
Allah'ım ! Cehennem azabından sana sığınırım . Kabir azabından sana sığınırım . Deccalin fitnesinden sana sığınırım . Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım .
Sayfa 341Kitabı okudu
Christoph Luxenberg'in Süryanice(Aramice) Ön Kuran(Quryana) Tezinden
Luxenberg'in iddilarının en ilginç olanlarından belki de birincisi, Sure(44:54) ve (52:20) ile ilgilidir. Luxenberg'e göre Arapça ''hûr în'' ifadesi ''hwar în''dir. Bu durumda ''beyaz/iri/güzel/parıldayan gözleri olan eşler'' yani Huriler olarak anlaşılan ifade, aslında ''beyaz inci'' anlamına gelip Hristiyan teolojisindeki cennet tasvirlerinde sıkça kullanılan ve cennetin manevi zenginliği anlatan bir metafordur.
Sayfa 40 - Dorlion Yayınları, Bento Del Mundo, Hanif İsevilik ve Kur'anKitabı okudu
Allah
ibr. eloah (tanrı) dan el-ilah/Allah. Mezopotamya dillerinde tanrı anlamına gelen sözcüklerin çoğu il, ul ile başlar. Arap dilinde, daha önce Allah kavramını oluşturacak bir sözcük yoktu. Ar. ilah (tanrı) sözcüğü de ibr. dilindendir. Ak. ilu (tanrı), Babil dilinde il, el (tanrı), ak. eli, elitu (en yüce, en yüksekte olan), Tevrat'ta adı geçen, sonra Arapça söyleyişle islam uluslarınca benimsenen dört kutsal varlığın: Azra-il, Cebra-il, İsraf-il, Mika-il, adlarının sonunda görülen il sözcüğü tanrı demektir. Alm. Got, lat. deus, gr. theos, ing. god, isp. dios, itl. dio, fr. dieu, fars. hudâ, sanskr. devâh, süm. dıngıt (tr. tanrı sözcüğünün kökeni, bk. Tanrı), tr. tanrı..
Reklam
Bayhoca laf attı: -Oldu mu ya Kel Derviş, hani bunun Arapça duası? Kel Derviş suratını buruşturarak baktı: - Biz Türk dili biliriz. Suyun geldiği yana "yukarı", gittiği yana "aşağı" deriz Bayhoca. Dilin anlaşılmazından hiçbir şey anlamayız, koca Tanrı'ya şükür!
"Tarih" kelimesi teknik bir tabir olarak Arap dünyasında ilk defa Güney Arabistan Arapça'sında kullanıldı. "Ahbar ilmi" anlamında kullanılan bu tabir, ıstılahda, insanlığın hal tercümesi sayılan bir ilmin özel adıdır.
Sayfa 1 - Ankara Okulu YayınlarıKitabı okudu
ÜSTÂD BEDİÜZZAMAN HÂFIZ MIDIR?
Zira küçüklüğünde günde iki cüz ezberlediği ve “Kur’ân’ın mühim bir kısmını hıfzına aldığı” kayıtlarda var. (Tarihçe-i Hayat, s. 40) Ancak, bu tarz ezberden vazgeçtiği belirtiliyor. Bununla birlikte sonraki zamanlarda tamamını ezberlemediği kesinlikle meçhuldür. Bütün hayatını Kur’ân’a tahsis eden ve 90 cilt kitabı hıfzına alan bir şahsiyetin hâfız olmadığını ileri sürmek ham bir iddia olmaktan ileri gitmez. Evet, “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” (Tarihçe-i Hayat, 44) diyen birinin, Kur’ân’ı ezberlememesi mümkün müdür? Yine, “Bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur'ân'ındır. Ve her harfinde, ondan ta binler sevap bulunan Kur'ân'ın hıfzı ve kırâati her hizmete mukaddem ve müreccahtır.” (Kastamonu Lâhikası, s. 73) diye ders veren ve tavsiyede bulunan birinin Kur’ân’ı ezberlememesi kâr-ı akıl mıdır? Âlimler, başkasını tavsiye ettiği hakikatleri kendilerine farz ve vacip telakki ederler. Onlar, “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?” (Saff Sûresi, 2) meâlindeki âyete ters düşmezler. İddiamızı teyit eden en önemli delilimiz ise, Üstâd’ın öz kardeşi Abdülmecid Nursî’nin ağabeyi hakkında söylediği şu sözdür: “Kur’ân-ı Kerim’i on beş gün zarfında hıfzetti” (Hatıra Defteri, s. 11) Mâlûm, Abdülmecid Nursî, aynı zamanda Üstâd Bediüzzaman'ın 15 senelik öğrencisi ve Arapça İşaratü’l-İ’caz ile Mesneviyu’n-Nuriye’nin mütercimidir.
Sonra Kur'ân-ı Kerim'in dili Arapça ama mânâsı Allah'ça. Hadis-i şeriflerin dili de Arapça ama manası Muhammed'ce. Bunu iyi anlamak lazım.
Reklam
Milliyetimizin en temel unsuru dildir
Kur'an'ı Kerim'de toplumsal ve bireysel yönlü pek çok ayetler vardır. Kur'an'ın en önemli amaçlarından biri, toplumları dönüştürmek (Bakara/205) ve geliştirmektir. Ezilen sınıfları ortadan kaldırmak ve adaleti hakim kılmaktır (Bakara/11-208).. * Bireye yönelik ise, aklını kullanmasını ve eleştirel yaklaşımı doğruya
YARATILIŞ FELSEFESİ
Bazıları, "ahlak"felsefesi yapanların söylemlerinde Kur'an ve Hadislerden bahsetmediklerini vurgular, fakat Kur'an'ı Mübin'i ve Hadisler'i tetkik edenler (felsefecilerin) ifadelerinde bu hakikatleri göreceklerdir. Örneğin Epiktetos'un "düşünceler ve sohbetler" isimli eserini çevirmen ve hazırlayan
Yedi harf meselesinin yanı sıra Arapça gramer özelliklerine ve tecvid (güzel okuma) kurallarına, bu konulardaki farklı anlayış ve uygulamalara dayanan kıraat farklılıkları İslâm âlimlerince ilk asırdan itibaren dikkatli bir incelemeye tâbi tutulmuş, o dönemdeki yazının okuma açısından pek çok seçeneğe açık bulunması gerçeği göz önüne alınarak sahih okuyuşların sahih olmayanlardan ayırt edilmesine özel bir önem atfedilmiştir. Bu konu kıraat ilmi diye bilinen disiplin içinde etraflı bir şekilde ele alınmış olup Hz. Peygamber’e dayandığı kabul edilen “vücûhü’l-kırâe” (okuma şekilleri) için şöyle bir tasnif yapılmıştır: Kırâat-i seb‘a (genel kabule göre mütevâtir rivayete dayalı yedi okuma şekli), kırâat-i aşere (çoğunluğa göre mütevâtir, bazı âlimlere göre meşhur rivayete dayalı üç okuma şeklinin daha yedi okuma şekline eklenmesiyle elde edilen on okuma şekli), takrîb ise kırâat-i aşere imamlarının râvileri ile o râvilerin râvileriarasındaki küçük ihtilafları (bunları öğrenip okumayı) ifade etmektedir. Bu on kırâate eklenen dört kırâat daha vardır ki bunların şâz olduğu (muteber olan kırâat şartlarını taşımadığı) hususunda ittifak edilmiştir.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.