Aynil Onur Yüksel Eylül Rüzgârı
Merhaba yeniden aynı yazardan ikinci okuduğum kitap ile geldim. Cidden kalemini seviyorum. Kitap hakkında ise karışık duygular beslemeye başladım. Bu eser oldukça sürükleyici hızlı ve keyifli okuma oldu bitirmeyi istemeyeceğiniz tam takdir edilmeye layık bir eser tavsiye ederim. Kapağı taplo gibi
Aşk ve nefret ne kadar da güçlü duygulardı. Birbirini besleyen, ama aynı zamanda da yok eden. Nefret miydi aşkı körükleyen, aşk mıydı nefreti peşinden sürükleyen?
İnsanların birbirlerine nefret adına neler yaptıklarını görmüştüm. Aşk adına yaptıklarını da görmüştüm. Bazen hangisinin daha kötü olduğunu ayırt etmek zordu.
Sevgi, sevileni daha da özgürleştirmelidir, ona kanatlar takmalıdır ve ona sonsuz gökyüzünü açmalıdır. Sevgi bir hapishane haline gelmemelidir. Ama sen böyle bir sevgiyi bilmiyorsun çünkü senin sevgin farkındalığın olmadığı yerden geliyor, gerçek sevgiyse sadece farkındalığın olduğu yerden gelir.
“Sahiplenmek… herkes sevdiğine, sevgilisine sahip olmaya çalışıyor. Bu artık aşk olamaz. Hatta birisine sahip olduğunda ondan nefret edersin, onu yok edersin, onu öldürürsün…
Osho
Ona ne anlatılırsa anlatılsın sadece aşkı hissedecekti. Ve hep o aşkla yaşayacaktı ömrünü. O aşk, kızgınlık ve nefret duymasına, intikam duygularının bilenmesine mani olacaktı. o aşk onu sersefil ve perişan ettiği gibi, saadetten çılgın ve mutluluktan sarhoş da edecekti.
“Seninle tanıştığımda bir cesettim, Nessa,” dedi Miko. “Nefesim yoktu. Kalbim yok. Hayatım yoktu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Hiçbir şey umurumda değildi. Sonra seni gördüm ve içimi uyandırdın. Başta çok aptaldım. O kadar uyuşmuştum ki o kıvılcımın nefret olduğunu düşündüm. Normal bir insan olsaydım, bunun aşk olduğunu anlardım. İlk görüşte aşk. Seni gördüğüm andan itibaren.”