Kölelik her şeyi bozmuş, her şeyi zehirlemiş değil miydi? Sınıflar arası savaşımı, sermaye ile emeğin birbirine karşı açtığı uzun yok etme savaşını körükleyerek, öfke ve kin üfüren oydu. Bencilliklerin yarattığı bu anlaşmazlık içinde, adaletsizliğe dayanan bir toplum durumunun bu müthiş zulmü içinde, insan insanı, onun yüzünden, kurt gibi parçalıyordu. Yoksulluğun başka nedeni yoktu, kölelik, hırsızlık gibi, cinayet gibi, fuhuş gibi bütün kötücül sonuçlarıyla açlığı doğuran kötü mayaydı; kadın ile erkek onun yüzünden çöküyorlar, başkaldırıyorlar, aşkın dışına atıyorlar, üvey ana olan toplumun içine bozguncu ve yıkıcı güçler gibi fırlatıyorlardı. Bir tek iyileştirme yolu vardı, köleliği kaldırmak, yerine yeni düzeni kurmak, başka şey koymak, gizi henüz gelecekte saklı duran, o düşlenen şeyi getirmek gerekti. Sistemler üzerinde çekişme, işte bu noktada başlıyordu, herkes, gelecek yüzyılın mutluluğunu kendi elinde tuttuğunu sanıyordu, o şiddetle siyasi kavgası, sosyalist partilerin çekişmesinden başka bir şey değildi; bunların her biri, emeğe verilecek yeni düzen üzerinde, servetin adalet içinde bölüşümü üzerine, kendi görüşünü kabul ettirmeye savaşıyordu. Ama, köleliği, hepsi zararlı buluyordu; onu hiçbir şey kurtaramazdı, devrini bitirmişti, vaktiyle, arasız ileri yürüyüş sonucunda, her dönemden biri tamamladığı zaman, kölelik nasıl ortadan kalktıysa, o da kalkacaktı. Ücret köleliği artık ölmüş bir uzuvdan başka bir şey değildi, bütün bünyeyi zehirlemesi tehlikesi vardı ya ulusların yaşamı onu kaldıracak ya da kendisi feci bir sona uğrayacaktı.