Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genel olarak göçmenliği bırakan Türkler arasında, hanedanın ve dinselliğin getirdiği kimlik, etnik kimliği bastırdı. Her şeye rağmen saray ortamında da ataların Orta Asya'ya dayanan göçebe kökenleri bütünüyle unutulmadı: 1453'te Konstantinopolis'i fetheden Fatih Sultan Mehmed döneminde bile –Türk diliyle kesinlikle uyumlu olmayan– Arap alfabesinin yanı sıra bugün Çin devletinin hor görülen bir azınlığı durumunda olan, oysa 9 ve 10. yüzyıllar arasında bozkırların en açık, eğitimli ve ilginç imparatorluklarından birinin yaratıcısı olan Uygurların alfabesi kullanılıyordu Osmanlı padişahları sayısız unvanları arasında "han"ı asla ihmal etmedikleri gibi daha eskiden "tug" olarak bilinen tuğ, yani ucuna at kuyruğu bağlanmış ve tepesine altın yaldızlı top geçirilmiş mızrak da iktidarın ve sorumluluğun simgesi olarak kaldı: Kuyrukların sayısıyla güç doğru orantılıydı.
Sayfa 21 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Harf inkılabı okuryazarlığın artışına yaradı mı?
Arap elifbasını bırakıp Latin alfabesine, daha doğrusu Atatürk'ün deyişiyle 'Türk alfabesi'ne geçilmesinin okur yazarlığı kolaylaştırıp cehaleti ortadan kaldıracağı tahmini de doğru çıkmamıştır. Rakamlar hakikaten şaşırtıcı sonuçlar vermektedir. Gazi Mustafa Kemal 8 Ağustos 1928 günü Sarayburnu'ndaki parkta yaptığı konuşmada
Reklam
II. Abdülhamid Latin Alfabesi
~ Latin harflerinin, kendini gizleyen bir taraftarı da Sultan II. Abdülhamid'dir. Ona göre, "Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma-yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir." Sultan Abdülhamid, "Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur" demektedir. ~
Sayfa 350 - Kronik KitapKitabı okudu
Mustafa Kemal Sofya'da ataşe militerken, Sofya'da asker olarak bulunan Yaşar Kemal'in kayınpederine, Fransızca yazdığı mektupları okutup düzeltmesini istermiş. Yaşar Kemal'ın kayınpederi Mustafa Kemal'in Fransızcayı hatasız yazdığını söylemiş. Bu mektubun önemli özelliği Latin alfabesi kullanarak son cümlede yazdığı "Allah kerim" ibaresidir. Takvimlerin 1913 yılını gösterdiği düşünülürse Atatürk'ün çok ilerde, 1928 yılında gerçekleştireceği devrimi daha bu tarihlerde planladığı görülür.
Atatürk bizler için ne dedi? “Zeki” dedi. Yanılttık. Gerçekte “Zeki olun” demek istedi, “Olmayız“ dedik. “Çalışkan” dedi. Yanılttık. Gerçekte “Çalışkan olun” demek istedi, “Olmayız” dedik. “Efendi” dedi. Yanılttık. Gerçekte “Efendi olun” demek istedi, “Olmayız” dedik. “Uygar” dedi. Yanılttık. “Uygar olun” demek istedi, “Olmayız” dedik. Oysa sayesinde: Vatanımız oldu. Başımız dik, alnımız açık oldu. Her şeyden öte adımız oldu: Türk! Atatürk, 15 yılda bizlere taşıyamayacağımız kadar uygarlık yükledi. Bizler, onun bize armağan ettiklerini dün ondan istemedik. Bugün de istemiyoruz. Onun bizlere armağan ettiklerini istemeyişimizin ve emanet ettiklerine sahip çıkmayışımızın gerçek nedeni budur. Biz mi uygar olmak istedik? Biz mi adam olmak istedik? Biz mi yollara dökülüp, “Paşam Lâtin Alfabesi isteriz” dedik? Bugün neden hâlâ, Padişah’ın peşinde, Halife’nin peşindeyiz? Biz mi, Osmanlıyı kovduk. Yoksa bize rağmen o mu kovdu? Biz mi, “Anadolu Kadını yerde sürünmeye değil, omuzlarda yükselmeye lâyıktır” dedik? Yoksa o mu? Biz mi, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” dedik? Yoksa o mu? Biz mi, Türklüğümüzle iftihar ettik? Yoksa o mu “Ne Mutlu Türküm Diyene” dedi?
Gökalp’ın tilmizleri olan Türkçüler bu konuda Atatürk devrimlerine karşı gelmişlerdir. Örneğin, yazı «hars»a mı girer, «medeniyet»e mi? Türkçüler bu bir «hars» sorunudur; onu değiştirmek ulusal varlığı yıkar, diyerek devrime karşı geldiler, (Fuat Köprülü gibi) kimi Türkçüler de, yazı devrimi olsun ama Latin alfabesi değil, Türk harsının yazısı olan Orhon yazısı alınsın dediler. Fakat Orhon yazısının bir «hars» yazısı değil, bir «medeniyet» yazısı olduğunu onun şampiyonları Atatürk’e karşı ispat edemediler.
Reklam
Atatürk de resmen, 4 Kasım 1928'de, 11 Kasım 1928 tarihli Bakanlar Kurulu kararına dayanarak, Millet Mektepleri teşkilatının genel başkanlığı ile başöğretmenliğini kabul eder. Gazi yeni savaşını bilim ve medeniyet cephesinde vermektedir. Yeni alfabe halk arasında “Gazi alfabesi” olarak adlandırılır, alfabeyi öğretmek için basılan afişlerde de Gazi'nin fotoğrafı kullanılır, Millet Mektepleri'nde en başarılı üç öğrenciye “Gazi imzalı anayasa kitapçığı” verilir. Böylelikle okuma yazma seferberliği vasıtasıyla, okutulan metinlerin içeriğinin yanı sıra, fiili olarak da Gazi kültü tüm ülkeye tekrar hatırlatılmış olmaktadır. Başmuallimlik sıfatı ile Mustafa Kemal kültü, artık hem Latin alfabesini öğretmesi bağlamında medeniyetin hem de bilgiyi ulaştırması bağlamında bilimin kutsallığının onun şahsında somutlaştığı bir yeni haleye kavuşacakür. Üstelik mücadele boyunca bilim ve Gazi kültleri, İslâm'ın kutsallığına altematif bir kutsallık odağı olarak billurlaşmaya başlayacaktır.
Sayfa 247Kitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde ve dışında birçok entelektüel 19. yüzyılın ortaları gibi çok erken bir tarihten itibaren Arap harflerinden Latin harflerine geçişi tartışmaya başlamıştı. Çarlık ve sonradan Sovyet Rusyası’ndaki Türkî halkların tecrübeleri Türkiye için gayet öğretici oldu. Azerbaycan’da onlarca yıl süren tartışmaların ardından 21 Eylül 1921’de Latin harfleriyle ilk gazete basıldı. 1923 Haziranı’nda ülkedeki tüm devlet memurları “Türk Alfabesi”ni öğrenmeye ve yeni harflerle yazılı belgeleri kabul etmeye mecbur kılındılar. Nihayet 27 Haziran 1924’te Latin alfabesi bağlayıcı oldu ve 1928’de Arap harfleri resmen yasaklandı. Bu politik ve kültürel süreçler Ankara’da da büyük dikkatle izleniyordu. 1926’da Bakü’de düzenlenen Uluslararası Türkoloji Kongresi’ne iki delege gönderildi. Kongredeki davette katılımcılar kadehlerini “Devrimci Önder Mustafa Kemal”in sağlığına kaldırdılar. Hakkındaki büyük övgülerden bihaber olamazdı. Elbette Kafkaslar’da emekçi kitleler arasında başlatılan okuma-yazma seferberliklerini (likbez kursları) de biliyordu. Türkiye Latin alfabesine geçerken, coğrafî açıdan yakın ve dil bakımından akraba Azerbaycan’ın alfabesini başarıyla Latinleştirme deneyiminden etkilenmiş ve faydalanmıştır.
Sayfa 335 - İletişim Yayınları.
Bu ülke Atatürk'ün kurtardığı bir ülke değil, Atatürk'ün de bir parçası olduğu ve yönettiği kolektif bir bilincin kurtardığı bir ülke. Bu kolektif iradenin cüzleri şunlardı: 1. İnanç/İslam 2. Millet 3. Osmanlı'nın yetiştirdiği askeri, siyasi ve mülki kadro, 4. Ortak hedef. Atatürk'ün bu dört amilden üçüncü amilin tün unsurları
Osmanlı Döneminde Aydınların Görüşleri
Yeni entelijansiyanın bir mensubu olan Ahmed Hilmi, Avrupalılaşmayı hayatta kalmanın yegane aracı olarak görürdü. Avrupalılaşmak isimli kitabında şöyle yazar: Bütün talihsizliğimiz gelenekçilik ve Doğuculuğun bir sonucudur. Balkan Savaşları'nda yenilen bizim ordumuz ya da bizim donanmamız değildir, bilakis çürümüş toplumsal hayatımız ve Doğuculuğumuzdur. Ne mevcudiyetimizi ne de bağımsızlığımızı Asyalı ve Doğulu yaşam tarzı ya da kültürü ile koruyabileceğimize inanmıyorum. Eskimiş geleneklerle daha fazla esir edilmemeliyiz ve her şeyin temeli olarak yenilik ve terakkiyi kabul etmeliyiz... ... Ziya Gökalp Şeriat'ın tarihsel sürecin bir sonucu olduğuna ve yeni ihtiyaçları karşılamak için Şeriat'a ilave değişiklikler yapılabileceğine inanmaktaydı. Dr. Abdullah Cevdet ve takipçileri gibi radikal reformcular, öte yandan, Atatürk'ün radikal reformlarını ilk defa biçimlendiren, Batı medeniyetinin ve laikliğin şartsız bir kabulünü desteklemekteydiler. Önerilen reformlar arasında, Latin alfabesine geçiş bulunmaktaydı, çünkü Arap alfabesi geri kalmışlığın nedenlerinden birisi olarak kabul ediliyordu.
Sayfa 99 - KronikKitabı okudu
Reklam
960 yılında İslamlığı kabul eden Karahanlılar da (932- 1212), önceleri kullandıkları Uygur yazısını bırakarak Arap yazısını benimsemişlerdir. Arap alfabesi yalnız ünsüz =ündeş'leri (consonne) gösteren bir yazı düzeni olduğu ve Arapçadaki = ünlüler (voyelle) düzeninde yalnız a, i, u bulunduğu için, bu üçe karşı dokuz ünlü (a, o, u, ı, è, é, ö, ü, i) bulunan Türk dil ve lehçeleri (Karahanlı, Harzem, Çağatay, Osmanlı v.s.) Arap harflerinin yetersizliği altında bunalmışlar, yalnız Kuman Türkçesi, din yoluyla Latin alfabesiyle yazılmıştır (Codex Cumanicus, 1303).
Yüzyıllardan beri kullandığımız Arap alfabesi, ancak bu dilin kendi özelliklerine göre kurulmuş olup, Türk fonetiğine hiç uymayan bir yazı sistemiydi. Bu alfabe, kuruluşu bambaşka olan Türkçenin ses varlıklarını doğru ve tam gösterecek zengin bir araç olamamıştı. Yazımının en önemli yönü, sözcükle ünlülerin (sesli) gösterilmesi idi; Arap alfabesiyle böyle bir yazım sağlanamıyordu. Bu nedenle bize ünlü harfleri gösteren, okunması, yazılması dilimizin yapısına uyan bir alfabe gerekti. İşte Cumhuriyet, bu sorunu büyük ve başarılı bir devrim ile gerçekleştirdi.
Önerme, Totoloji, Antikahraman
_Önerme (Görüş, düşünce, fikir)_ _Mantıkta, doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir ifadelere denir. En az iki terimden oluşan, içinde en az bir yargı ve bir doğruluk değeri taşıyan cümlelerdir. Soru ve emir tümceleri önerme olamaz çünkü bir soru ve emir doğruluk ifade etmez. Önermeler bir yargı bildirmelidir. _Önerme Türleri_ _1- Nitelik bakımından:
Japonya ve Türkiye Karşılaştırması
Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini, bazen de kendine ihanet ettiğini gösterir. Bu bağlamda, Japonya ve Türkiye örneği çağdaş tarihin klasik örneklerinden biridir. Geçen yüzyılın sonu ile bu yüzyılım başlarında bu iki ülke, birbirine benzer, mukayese edilebilir ülkeler gibi görünüyorlardı. İkisi de tarihte önemli bir yere sahip, kendilerine
Sayfa 36 - Yarın YayınlarıKitabı okudu
182 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.