19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa'daki güç dengesi sorunu ve özellikle Fransa2nın hırsları İtalya'ya yeni bir jeopolitik önem kazandırdı ve bunun ulusal birleşme sürecine büyük katkısı oldu.
Sayfa 30 - Boğaziçi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Atatürk'ün politikasında 19. yy Osmanlı felaketlerinin öğrettiği pratik bir gerçek vardır. Türk milleti, gaza ve haçlı döneminin Osmanlısından kurtulmalıdır. Osmanlı'yı Türkle aynı tutan Batı, Türklere hayat hakkı tanımaz. Tarihin içinden gelen bir taassupla Türk milletini yok etmek ister onun için Avrupa karşısında yeni Türk devletinin Osmanlı ile onun temel inanç politikası ile ilişkisi kalmadığını göstermek gerekir.
Osmanlılar, gönüllerini tezyîn eden İslâm ahlakının zarafet ve nezāket numûneleriyle dolu bir hayat yaşamışlardır. Dolayısıyla Avrupa'da insanlar adeta idarecilerinin eli altında esir muamelesine tabî tutularak çok ağır şartlarda yaşarken Osmanlılar'da müslüman olmayan ahālī bile gâyet huzur ve rahat içinde ömür sürmekteydi.
Nitekim bu
Sultan Abdülmecid, Avrupa'nın kalkınmasını yanlış değerlendirmiş bir padişahtır. Bunda da çevrenin mühim rolü olmuştur. Özellikle Fransız kültürüne çok önem vermiş, Türk musikisi yerine Fransız müziğine merak sarmıştı.
Fransız kültürünü Osmanlılara hakim kılmak için, belki de farkında olmadan öylesine bir gayret gösterdi ki, Fransa imparatoru ona "Lejyon Donör" nişanını gönderdi. İngiltere Kraliçesi Viktorya ise, Sultan Abdülmecid'e "Dizbağı" nişanı verdi. Yabancı nişanları kabul eden ilk padişah, Abdülmecid oldu...
Kendi açılarından haklıydılar. Sultan Abdülmecid ile etrafi sayesinde Osmanlılar geçmişlerinden uzaklaşacak, kültür ve medeniyetlerini terk edeceklerdi. Bunları terk ettikçe de Avrupa'nın kucağına düşeceklerdi. O zaman Avrupa, bu cihan imparatorluğunu lokmalara ayırıp yutacaktı...
Nerede nereye gelinmişti...
Bir zamanlar Osmanlı padişahları, Fransa'da dans edildiğini duyup, "bir gün bunun kendi memleketlerine de sıçraması endişesiyle Fransa'yı protesto ederken, Sultan Abdütmecid, Fransız büyük elçisinin baloya davetini kabul ediyor, dans eden çiftleri hiç bir tedirginlik duymadan seyredebiliyordu.
Ve Osmanlı Devleti'ni, "Avrupa hayranlığı ağır ağır kemiriyordu...
Sayfa 429 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Avrupa medeniyeti tarih sahnesinde boy gösteren üç beş büyük medeniyetten biridir. En genç olduğu için en güçlüsüdür, en güçlüsü ama en mühimi değil. Ve her genç medeniyet gibi küstahtır. Fuzuli iddiaları vardır, mesela tarihi ve içtimai ilimleri kurmakla övünür. Hâlbuki İslam'ın 14. yüzyılda vardığı irtifaa bugün bile ulaşmış değildir.
Çin'de afyon kaçakçılığı; Japonya da silah ticareti; Afrika'da köle ticareti: Daha sonra alçalmış ve şiddete yönelmiş olmakla suçlanan bu halkların çöküşünde Avrupa devletlerinin sorumlulukları aransa ve bir bilanço çıkarmak gerekse, Avrupanın suçlarının yığıldığı kefe kaçınılmaz bir biçimde çok daha ağır basar.
Yazı ile birlikte, Aztekler, geniş bir rakam yazma sistemi geliştirmişlerdi; bu sistemde derinleştirilmiş matematik ve astronomik hesapları yapma olanağını sağlamıştır. Aslı Azteklerin Uygar komşusu Mayalardan alınmış olan bu sistem Yunanlılar ve Romalılar da dahil eski Avrupa halkının sahip oldukları sistemden çok daha üstündü takvimleri de o sıra Avrupa'da kullanılmakta olan takvimlerden daha ileriydi.
1919'da bizzat Türk milletinin ve vatanın varlığı Avrupa devletlerinin desteklediği Yunan saldırısıyla tehlike altına girince Türk milleti köylüsü ve kendisiyle bir varlık mücadelesine girdi.
Londra kütüphanelerinden yararlanan Mirşad "Macar Türkolog Aurel Stein, yaptığı araştırmalar sonucunda Türk tarihine ait orjinal belgeler bu kütüphanede yer bulmuş. Şimdi biz de bu belgeleri derleyerek Türk tarihine ait bilinmeyen dönemlere ışık tutuyoruz.
Kazım Mirşan'a göre,
-Türk Tarihi M.Ö. 16.000'li yıllara dayanıyor.
-Yazı
On dokuzuncu yuzyilin sonlarindan itibaren Avrupa'daki Yahudiler arasinda, Kudus'te bulunan Sion Dagi'ndan ilhamla "Siyonizm" adi verilen din soslu siyasi bir akim, bir tur Yahudi milliyetciligi bas gostermisti. Sonucta herkes gibi Yahudiler de milliyetcilik akimindan etkilenmisti. 1897 yilinin Subat ayinda Dunya Siyonist Teskilati, Siyonizm'in babasi olarak kabul edilen Avusturyali Yahudi gazeteci Theodor Herlz onderliginde Isvicre'nin Basel kentinde ilk kongresini yapti. Teskilatin uyeleri, yani Siyonistler, Yahudiler icin bagimsiz bir vatan arayisina cikmisti.
Bu vatanin Kanada, Guney Amerika, Ingilizlerin kontrolundeki Dogu Afrika(Uganda ya da Kenya) ya da akla en yatkin ihtimal olarak Filistin'de kurulabilecegini tartisiyorlardi. Son secenek surecte baskin cikti. 1900'lerin basinda vardiklari nokta suydu: "Ancak kendimize ait bir vatan olursa bu surekli surgun halinden kurtulabiliriz ve bu vatan icin en uygun yer, dini ve tarihi baglarimizin oldugu Filistin'dir."