Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sonra bir çocuk gelir, yüzü kapkara, ayağında pabucu yok bunun da, üstü başı yırtık, yamalı, yıkanmıyor, yaramazlık yapıyor, besbelli, babası anası amcası dayısı eniştesi teyzesi halası dayak atar buna, nineleri onu dayaktan korumak için uzun eteklerinin içine kollarının altına alırlar mı, çocuk geliyor geliyor duruyor önlerinde, Didile çantasını karıştırıyor uzun uzun, çıkarıp bir şey veriyor, çocuk gidiyor. ne verdin, para verdim, niye, parası yok, benim param var mı, yok, bana niye vermedin, ne yapacaksın parayı, o ne yapacak, ekmek alacak, niye, karnını doyuracak, evine gitmeyecek mi, şimdi babası yemeğe gelmeyecek mi, evinde de yemek yok belki, niye, belki babasının da parası yok babası yok belki de, ne olmuş, ölmüştür belki gitmiştir belki, ekmeği evine mi götürecek, evet, niye çalışmıyor, daha çok küçük, benim gibi mi, senden çok büyük görmedin mi, ne zaman çalışacak, şimdi de çalışıyor sayılır ya, ne yapıyor, dileniyor, çiçekçinin önündeki kocaman adam da dileniyor mu, hangi çiçekçi, hani annem arada bir çiçek alır, evet evet bildim adamı evet o da dilenci, ben de dilenci olayım mı, Allah korusun gülüm o nasıl söz öyle hem bırak artık bu lafları bak eve geldik
Evrenin saf diliydi bu.Herhangi bir açıklamaya gereksinimi yoktu, çünkü evrenin sonsuz zamanda yoluna devam etmek için hiç bir açıklamaya gereksinimi yoktu.Delikanlı o anda hayatının kadınının karşısında olduğunu ve kızın da hiç bir söze gereksinim duymadan bunu bildiğini biliyordu.Ana-babası, ana-babasının ana-babası biriyle evlenmeden önce ona kur yapmak, nişanlanmak, onu tanımak ve para sahibi olmak gerektiğini söyleseler de delikanlı dünyada en çok bundan emindi.Bunun tersini söyleyenler, evrensel dilden habersiz kimselerdi.Çünkü bu dili bilen biri, ister çölün ortasında ya da ister büyük kentlerin göbeğinde olsun, dünyada her zaman bir başkasını beklemekte olan biri bulunduğunu kolayca anlayabilir.Bu iki insan karşılaşınca, gözleri buluşunca, bütün geçmiş, bütün gelecek artık bütün önemini yitirir.Yalnızca o an ve gök kubbe altında her şeyin aynı el tarafından yazıldığı gerçekliği vardır.Bu inanılmaz gerçek vardır.aşkı yaratan, çalışan, dinlenen ve güneş ışığı altında hazineler arayan her kimse için sevilecek birini yaratmış olan el.
Reklam
"Bu dünyada iki çeşit insan var, oğlum," dedi babası sert bir şekilde. "Can kurtaranlar. Ve can alanlar." "Peki ya koruyan ve savunanlar? Can alarak can kurtaranlar?" Babası homurdandı. "Bu bir fırtınayı daha güçlü üfleyerek durdurmak gibi. Saçmalık. Öldürerek koruyamazsın."
Onlar için hayat kolay: ''Bir Mehmet gitse, yerine bin Mehmet gelir.'' Onların çocuklarının adı Mehmet değil çünkü. Ve onlar için, 'Mehmet,' sayılabilir birşey demek. Oysa onların yerine bin tanesi gelir dedikleri o bir Mehmet, bir annenin bir babanın tek oğlu, bir kadının tek kocası, bir çocuğun tek babası, bir delikanlının ve ya genç kızın tek ağabeyi. Onların 'bin'i hatırlatıp 'BİR'i unutturma gayretlerine karşılık, o bir Mehmet 'her şey' demek birileri için...
LOJMAN Lojmanda oturmak ayrı bir yaşam tarzı. Herkesin kocasının aynı işi yaptığı bir aileler topluluğu bu. Çalışmayan kadınlar için standart bir hayat: Sabah aynı saatte, hatta aynı dakikada evinden çıkan üniformalı kocalar, pencereden kocalarının servis araçlarına binişini seyreden kadınlar, öğleye kadar ev işleri, öğleden sonra kadın
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-2/Kitabı okudu
...ve sonra kavanozun cam duvarlarına çarpan böceğe baktı yine. ... "Ne derler bilirsin," dedi babası. "Eğer birini seviyorsan, onu özgür bırak." "Ya geri dönmezse?" "Bazıları döner, bazıları dönmez," dedi babası, parmağını uzatıp Hadley'nin burnunu okşayarak. "Ama ben her zaman sana döneceğim." "Sen ışık saçmıyorsun," dedi Hadley. Babası gülümsedi. "Seninleyken saçıyorum."
Reklam
Enver Paşa'nın babası da paşaymış. İkide birde, "Ben hayatım boyunca harama uçkur çözmedim." dermiş. Oğlu Enver Paşa, tek başına Osmanlı'ya en büyük zararı veren kişi. Keyfi bir kararla 1.Dünya Savaşı'na sokmuş devleti, Çanakkale'de kıyıma sebep olmuş. 90 bin canı Sarıkamış'ta dondurmuş ve sonuçta koca imparatorluğu kuşa çevirip Sevr'e teslim etmiş. Bunun babası yine bir gün gururla "Ben harama hiç uçkur çözmedim." dediğinde bir dostu, Enver Paşa'yı kastederek "Paşa hazretleri, keşke helale de hiç uçkur çözmeseydiniz, sevabınız daha büyük olurdu." demiş.
O Hz.İbrahim ki,babası bir Tanrı tüccarı! Putperestin de ötesinde,putları yapıp satan bir iş adamı! O hikayeyi bilirsin,babası bir gün İbrahim'e dükkanı bırakmış,malları göz kulak ol,demiş.Günün sonunda adam dükkana gelmiş bir de bakmış ki putların hepsi de paramparça.Bir tek en büyük tahtadan olan tek parça. İbrahim'e sormuş,'Oğlum ne yaptın putlara!?' 'Ben bir şey yapmadım,' demiş İbrahim, 'Şu en büyük olan Tanrı diğer hepsini öldürdü. Babası daha da kızmış, 'Yahu o sadece bir tahta! Diğerlerini nasıl öldürür!' 'Aha! ' demiş İbrahim, 'İşte kendin itiraf ettin baba;tahtadan ya da taştan nasıl Tanrı olur!?'
Sayfa 413Kitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.