Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"İpucu başından beri oradaydı; oyunun başından itibaren. Hamlet şöyle der; Görünen mi dediniz? Olan deyiniz sayın bayan. Görünen yok benim için, olan var. Şunu bir düşünün. Danimarka çürüyüp kokuşmuş. Herkesin Hamletin babası için yas tutması gerekiyor. Annesi özellikle yasta olması gereken kişi. Hamlet'in kral olması gerek. Bunun yerine
Chartrad derin bir nefes almıştı. ''Ben bu kadir-i mutlak ve esirgeyen olayını anlamıyorum.'' Camerlengo gülümsemişti. ''kitab-ı mukaddes'i mi soruyorsun?'' ''Çalışıyorum.'' ''Aklın karıştı çünkü incil Tanrı'yı kadiri mutlak ve iyiliksever olarak tarif ediyor.'' ''Kesinlikle!'' ''Kadiri mutlak...İyilikseverin anlamı Tanrı'nın her şeye
Reklam
Jack Kerouac Kendini Anlatıyor Ben hayatım boyunca pranga mahkûmiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorarsanız, gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak… Benim öyküm de onlardan biri. Her zaman gizlice
"Ahmet Şerif İzgören'in yaşadığı ve İngiliz profesörlerden haftalarca öğrenemediğim şeyi bir taksiciden 5 daikada öğrendim diye tarif ettiği bir hayat dersi... "Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da
Ahmaklar Mecnun’a dediler ki: - Leyla pek o kadar ahım şahım güzel biri değil. Bu şehirde nice güzeller var ki; Leyla onların ellerine su bile dökemez. Ay yüzlü binlerce kız varken, niçin ömrünü şöyle biri için heder ediyorsun? Gel vaz geç, bunların içinden bir- ikisini seç sana alalım onları. Dertlerinden kurtulursun böylece!.. Mecnun dedi
Sayfa 269272
Acı Bir Düş Gibi Çocuk 1 bir çocuk ya beş ya altı yaşında duruşu tomurcuk başında
Reklam
Babası, bir gün, mutlaka bu topraklara, Malatya'ya döneceklerini, evlerinin, topraklarının burada kaldığını söylüyordu İstanbul'a giderken. Gurbet dediğin kendi içinde bile acıydı işte.Çocuklarının hayatını İstanbul hikayeleriyle dolduran bir baba, İstanbul hayalini gerçekleştirirken bile gurbet acısı düşüyordu içine ve Ahmet Kaya için gurbet, yaşam biçimi olacaktı, saçına ve sakalına aklar düşmeye başladığında hafiften.
Sayfa 157Kitabı okudu
"Annem kahrolasıca İskoçlarla konuşmak bile istememem gerektiğini söylüyor" "Baba... Ben kahrolasıca İskoç muyum?" "Katiyen değilsin" Judith sesindeki bariz endişeyle, "Peki ya ben?" diye sordu. Arkadaşının babası sabırla açıkladı: "Sen İngilizsin Judith." "Kahrolasıca İngiliz miyim?"
Sonra bir çocuk gelir, yüzü kapkara, ayağında pabucu yok bunun da, üstü başı yırtık, yamalı, yıkanmıyor, yaramazlık yapıyor, besbelli, babası anası amcası dayısı eniştesi teyzesi halası dayak atar buna, nineleri onu dayaktan korumak için uzun eteklerinin içine kollarının altına alırlar mı, çocuk geliyor geliyor duruyor önlerinde, Didile çantasını karıştırıyor uzun uzun, çıkarıp bir şey veriyor, çocuk gidiyor. ne verdin, para verdim, niye, parası yok, benim param var mı, yok, bana niye vermedin, ne yapacaksın parayı, o ne yapacak, ekmek alacak, niye, karnını doyuracak, evine gitmeyecek mi, şimdi babası yemeğe gelmeyecek mi, evinde de yemek yok belki, niye, belki babasının da parası yok babası yok belki de, ne olmuş, ölmüştür belki gitmiştir belki, ekmeği evine mi götürecek, evet, niye çalışmıyor, daha çok küçük, benim gibi mi, senden çok büyük görmedin mi, ne zaman çalışacak, şimdi de çalışıyor sayılır ya, ne yapıyor, dileniyor, çiçekçinin önündeki kocaman adam da dileniyor mu, hangi çiçekçi, hani annem arada bir çiçek alır, evet evet bildim adamı evet o da dilenci, ben de dilenci olayım mı, Allah korusun gülüm o nasıl söz öyle hem bırak artık bu lafları bak eve geldik
Evrenin saf diliydi bu.Herhangi bir açıklamaya gereksinimi yoktu, çünkü evrenin sonsuz zamanda yoluna devam etmek için hiç bir açıklamaya gereksinimi yoktu.Delikanlı o anda hayatının kadınının karşısında olduğunu ve kızın da hiç bir söze gereksinim duymadan bunu bildiğini biliyordu.Ana-babası, ana-babasının ana-babası biriyle evlenmeden önce ona kur yapmak, nişanlanmak, onu tanımak ve para sahibi olmak gerektiğini söyleseler de delikanlı dünyada en çok bundan emindi.Bunun tersini söyleyenler, evrensel dilden habersiz kimselerdi.Çünkü bu dili bilen biri, ister çölün ortasında ya da ister büyük kentlerin göbeğinde olsun, dünyada her zaman bir başkasını beklemekte olan biri bulunduğunu kolayca anlayabilir.Bu iki insan karşılaşınca, gözleri buluşunca, bütün geçmiş, bütün gelecek artık bütün önemini yitirir.Yalnızca o an ve gök kubbe altında her şeyin aynı el tarafından yazıldığı gerçekliği vardır.Bu inanılmaz gerçek vardır.aşkı yaratan, çalışan, dinlenen ve güneş ışığı altında hazineler arayan her kimse için sevilecek birini yaratmış olan el.
Reklam
"Bu dünyada iki çeşit insan var, oğlum," dedi babası sert bir şekilde. "Can kurtaranlar. Ve can alanlar." "Peki ya koruyan ve savunanlar? Can alarak can kurtaranlar?" Babası homurdandı. "Bu bir fırtınayı daha güçlü üfleyerek durdurmak gibi. Saçmalık. Öldürerek koruyamazsın."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.