Tarihin gördüğü, en tutkulu aşklardan birisi de hiç kuşkusuz Naciye Sultan ve Enver Paşa’nın aşkıdır.
Bu eser, kabaca Enver paşanın yurt dışına çıkmak zorunda kaldığı (Çünkü 1.Dünya Savaşı sonunda İngilizler, İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticilerine karşı bir tutuklama emri çıkartmıştır. Bu yüzden o ve diğer arkadaşları mücadelelerine yurt
Görüşlerimi toparlamaya hazırlanırken, bu bölümde birkaç noktaya temas etmek istiyorum. Öncelikle, İngilizlerin Hindistan'da yaptıkları her şeyi kötülemek gibi bir niyetim olmadığını söyleyeyim. İnsanoğlunun yaptığı her işte olduğu gibi sömürgeciliğin de olumlu ve olumsuz tarafları vardı. Hindistan'daki bütün İngiliz yetkililer Clive
Göreve başladıktan hemen sonra kendisinden beklenenleri gerçekleştirmeye başlamış ve 8 Mart 1919'da "Dersaadet Divan-ı Harb-i Orfisi Hakkında Kanun" adını taşıyan bir kararname çıkararak eski İttihatçıların yargılanmasının yolunu açmıştır. Dahası, 9 Mart'ta İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiser Ve kili Amiral Webb'e, "Kendisi ve efendisi padişahın Allah'tan sonra İngiltere'ye umut bağladıkları"nı ifade etmiş, aynı ayın sonunda ise Amiral Calthorpe'a Osmanlı devletinin yalnız İngiltere'ye tabi olmak istediğini belirten, Mondros Mütarekesi maddeleri temel alınarak hazırlanmış bir tasan sunmuştur. Sunulan tasarıda, padişahin egemenlik hakları saklı kalmak şartıyla Araplara muhtariyet, Ermenilere bağımsızlık verileceği işaret edilmiştir. Üstelik güvenlik tehdidi hissedildiğinde İngilizlere Osmanlı ülkesinde istedikleri yeri işgal etme hakkı dahi tanınmıştır.
Attila Bey, sizinle, Batı, Batıcılık, çağdaşlık kavramları, Türkiye yakın tarihinde bu kavramların dönüşümü, bugünkü durum, Batı’yı aşmak mı ya da onun kuyruğuna takılmak mı sorusu; bütün bunları içeren hem kavramsal, hem de tarihsel bir söyleşi yapalım istedik. Bunlar tartışılan, gündemdeki ciddi konular.
Benim gündemimde 40 senedir
Bazı kitap konularına özellikle yazmam. Şiir, edebiyat falan… çünkü ben ne yazayım? Konunun hakkını verememekten çekinirim ki zaten veremem de… Az önce Katarlı bir yazarın Atatürk'e hain demesi başlığına denk gelince buraya yazma ihtiyacı hissettim. Kafam biraz verimsiz çalışır benim. Kendi kendime düşünürken laf lafı açar, açar, açar sonra
Çanakkale Savaşı’nın, daha doğrusu Çanakkale Deniz Savaşları Zaferi’nin üzerinden 105 yıl geçti, 106’sını kutladık…
Kara savaşlarıyla birlikte, halkımızın gurur kaynaklarından birisi Çanakkale Zaferi’miz. Emperyalizmi, onca yoksulluk içinde dünyanın en güçlü ordularını bir süreliğine de olsa yendiğimiz, on binlerce şehit verdiğimiz bir ulu
-“Sufi Müslüman, mistik demektir. Önemli olan tek şey aşk dedi coşkuyla.”
-Bir konuşmasını anlatıyor Schimmel önce. Bu konuşmasında yer alan şeyi önsözüne taşıyor ve tasavvufun mistisizm olduğunu hemen sayfanın başında veriyor Avrupalılara. Halbuki mistisizm kavramıyla İslam tasavvufu arasında yakından ya da uzaktan hiçbir ilişki yok. Çünkü
Müslümanın ortak delili olarak kuran ve sahiplenmeleri gereken bakış açısı olarak İslam birliğinden bahsedilirken Sünneti Seniyyesi’ni ve Ehli Beyt sevgisi tamamen dışarıda bırakılıyor. İşin enteresan tarafı bugün anlattığım işin bu kitapta yaşanıyor olması.
Cemalettin Afgani her ne kadar Sünneti Seniyyesin’den sadece bu kitapta Allah, kitap,
Namusluyla namussuz
Paltosu bir batman gelirmiş Deli Halit Paşa’nın
Katlayıp attığında adam da devirirmiş.
Paltosu tılsımlıymış söylence olmuş.
Kurşunlar girer de çıkamazlarmış
Şamanca bir gösteri olarak silkince paltosunu
Onlarca yenik kurşun yerlere saçılırmış.
Deli Halit Paşa’da çifte tabanca
“Namuslu” dediği sağa takılı
Düşmana
Kürtlerde iki türlü holî vardır .Gerçi sonradan İngilizler Hindistan 'dan alarak Avrupa'ya götürüp okey diye dejenere ettiyseler de bu oyun bizimdir .
Tabi okey aristokrat oyunu ,doğal olarakta saf kan İngiliz atlarının sırtında oynanır !!!
"Recep Peker Hapı Yuttu", "Kazıklı Resmi Tazim" başlıklı yazılardan başka "Hakkınızı Helal Edin Dostlar" başlığıyla Markopaşa'nın birinci sayısında "Şakalar" köşesinde yazılanlar yeniden verilmiş. Bir başka yazı da "Nasıl Girer" başlığını taşıyor. Okuyalım. 1947 yılında yazıldığını düşünerek son