Beğenilme, görülme isteği sağlam, temiz bir itkidir, ama başkasından, okul arkadaşından daha iyi, daha güçlü, daha akıllı olarak tanınmak isteği insanı kolayca aşırı bir bencilliğe düşürebilir, ki bu da hem kendisine hem de topluluğa zararlı olabilir.
Hayatın anlamını insana ıskalatacak şey sadece madde de değildir. Bazı arzular da insana bunu ıskalatabilir. Özellikle sosyal medya çağı olarak tanımlayabileceğimiz bu dönemde bu arzulardan birisi de hiç kuşkusuz beğenilme arzusudur. Beğenilmeyi, güç olmayı bir noktada kendimize yer edinmeyi neden istiyoruz? İşte burada sormamız gereken soru tam da budur.Böylesine suni bir şeye neden ihtiyaç duyuyoruz? Bizi bu noktaya iten neden ne?  Bunu gerçek sevgi eksikliği ile açıklayabiliriz. 
Reklam
Gerçekten de ilk gerçek "savaş muhabiri"dir. Stendhal'ın üzerindeki etkisini inkar etmiyordu. "Herkesten çok ona minnettarım," diye yazacaktır 1910 yılında Paul Boyer'e. "Savaşı tanımamı ona borç­luyum. Parma Manastırı'ndaki Waterloo Savaşı hikayesini tekrar okuyun. Ondan önce savaşı böyle, yani gerçekte olduğu gibi tarif eden var mıydı?" Ama, Parma Manastırı'nda bütün Waterloo Savaşı yalnızca Fabrice'in gözünden anlatılır, oysa ki Sivastopol Hikayeleri'nde Lev Tolstoy bu tarzı genişleterek, her bir şahsiyetin içine girip aynı muharebeyi farklı bakışlardan veriyordu. Bu "röportaj" anlayışı içinde hiçbir sanatsal ön tasarım yoktu. Her zaman olduğu gibi yazar kendi içgüdüsüne boyun eğerek, hoşa gidip gitmeme kaygısı gütmeden, gördüğü şeyi anlatıyordu. Leş gibi kokan ameliyat odasını, çok acı çeken yaralıları, kestiği bir bacağı bir köşeye fırlatan bir cerrah asistanını, çamura bulanmış, dişler kenetli ("Elveda kardeşler!") bir tayfanın ölümünü, beğenilme hastalığına kapılmış hanımlar ve istirahatteki subaylar için şehirde çalan askeri orkestraları, düşman ateşi altındaki kaleyi, parlak bir nokta gibi yakınla­şan, büyüyen ve başların üzerinde ıslık çalan bombayı, ceset yığınlarını, dumanı, harabeleri, gereksiz yere akan kanı, adsız savaşçıların büyüklüğünü ve sefaleti anlatıyordu.
Sayfa 173 - İletişim, 2. Baskı, 2020Kitabı okudu
Anlaşılabilme umudunu tüketen insanlar, dünyayla ilişkilerini beğenilme üzerine kurma eğiliminde oluyorlar, kurtulması güç bir tuzağa düştüklerini fark edemeden. Çünkü, beğenilmeyi merkez alan bir dünya, insanın kendi içindeki giderek daha sıkı kilitlenmesine ve çıkışı bulunmayan bir yalnızlığa gömülmesine neden olabilir. Dolayısıyla, kendini var edebilmesinin tek yolu da beğenilmenin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir hayat tarzı. Beğenilme öylesine güç bir iptila ki ihtiyaç karşılanmadığında yaşanabilecek bozgundan kaçınmak için sergilenmekte olan performansın aralıksız sürdürülmesi zorunlu hale gelir. Bunun sonucu olarak, hayatını beğenilme üzerine kuran insanların derininde, çoğu zaman dışarıdan fark edilemeyecek kadar iyi maskelenmiş bir depresyon yaşanır.
Sayfa 59
Anlaşılabilme umudunu tüketen insanlar, dünyayla ilişkilerini beğenilme üzerine kurma eğiliminde oluyorlar, kurtulması güç bir tuzağa düştüklerini fark edemeden. Çünkü beğenilmeyi merkez alan bir dünya, insanın kendi içinde giderek daha sıkı kilitlenmesine ve çıkışı bulunamayan bir yalnızlığa gömülmesine neden olabilir. dolayısıyla, kendini var hissedebilmenin tek yolu da beğenilmenin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir hayat tarzı. • Beğenilme öylesi bir iptila ki bu ihtiyaç karşılanamadığında yaşanabilecek bozgundan kaçınmak için sergilenmekte olan performansın aralıksız sürdürülmesi zorunlu hale gelir. Bunun sonucu olarak, hayatını beğenilme üzerine kuran insanların derininde, çoğu zaman dışarıdan farkedilmeyecek kadar iyi maskelenmiş bir depresyon yaşanır.
Kadında beğenilme arzusu, erkekte güzelliği arama eğilimi vardır. İnsan cinsinde güzellik kadında olduğundan, o da arayan durumundadır. Genetik birikim içerisinde kadın en iyi adayın gelmesini bekler, erkek ise en uygun adayı arama çabasındadır. Erkek aceleci ve sabırsızdır; kadın ise beklemyi ve harcanmamayı tercih eder.
Reklam
1.000 öğeden 951 ile 960 arasındakiler gösteriliyor.