''Eğer bir adamın hayatında duyduğu haz ve keder yekûnları hesap edilecek olursa görülecektir ki hiç kimse kimseden daha fazla ne mesut ne de bedbahttır. Hepimiz kahkahalarımızı gözyaşlarımızla ödüyoruz ve bu hususta bir dilenci bir milyarderden farksızdır.''
Aslında bu kitabı elime aldığımda çok farklı hislerle okuyacağımı düşündüm. Kitabın adındaki tereddütün aksine ben hiç tereddüt etmeden okumaya başladım. Fakat kitapta kendime yeter bir bağlayıcılık bulamadım. Belki de beni kitaba bağlayan tek şey Peyami Safa tarafından yazılmış olmasıydı.
İlk başlarda her şey normal başladı aslında, kitabı elimden bırakamıyordum. Fakat ne zaman ''muharrir'' olarak adlandırılan başkarakter ve onun yaşam tarzı romana girdi, ben oralarda kopmaya başladım. Yavaş yavaş bende itici bir güç oluşturmaya başladı. Kitapta bir Peyami Safa bulamadığımı düşünüyorum ki ''Matmazel Noralya'nın Koltuğu''nu çok severek, sürüklenerek okumuştum. Aynı hazzı bence alamadım, bir süre sonra edebi zevk için kitabı devam ettirdim diyebilirim.
Psikolojik tahlillerde yine çok ilerde fakat kitabı bitirip kapağı kapattığımda ''Bu kadarına gerek var mıydı?'' dedim.
Belki daha kısa bir sürede bitireceğim bu kitabı, günlerce orda burda taşımak zorunda kaldım.
Safa'nın romancılığına asla laf edemem, haddim değil çünkü biliyorum ki mükemmel bir romancıdır.
Dahası edebiyatımızda roman bağlamında temele en güçlü taşları koyan yazardır. Fakat bu kitabı, başı ve sonu dışında beni çekmedi. Okumaya devam edeceğim.