"Ben de bu tiplerden pek hoşlanmam. Fakat sonuçta sanatla uğraşıyorsunuz Kenan. Nasıl söyleyeyim... Bir hayal dünyasında yaşıyorsunuz. Yaptığınız iş uçukluğa, kaçıklığa müsait. Tamam sahtekârı, üçkâğıtçısı da çıkar aradan ama gerçek sanatçılar da uçuk kaçık olabilir. Adam iyi yapıtlar ortaya koyduğu sürece çılgınlığa, deliliğine pek takılmamak gerekir."
Ama Rivera'nın durumu değişikti. Onun damarlarında İspanyol kanı kadar Kızılderili kanı da dolaşıyordu. Kıyıya çekilip suskun suskun oturur, gelgelelim gözleriyle her şeyi ölçüp biçerek karşısındakilerin ciğerlerini okumak istercesine herkesin suratını inceden inceye süzerdi.
Ben yaşamı daha önce hiç bu denli arzuyla yaşamamıştım -bundan eminim- ve şimdi biliyorum ki, kendiyle ilgili durumlar karşısında kayıtsızlaşan herkes (tek çare olarak) bir suç işleyecektir.
"Şöyle bir düşün: örneğin sana işkence ediyorlar; dolayısıyla yaraların var ve fiziksel acı çekiyorsun; bu da seni ruhsal acıdan alıkoyuyor; başka bir deyişle ölene dek yalnızca yaraların verdiği acıyla uğraşıyorsun. Oysa acının en büyüğü yaralarınki değildir! Acının en büyüğü, bir saat, şu anda ruhun bedeninden ayrılacak ve sen insan olmaktan çıkacaksın, üstelik de bunu kesinlikle biliyorsun; en önemli de şu ki her şey KESİN."
Goldstein'a duyulan nefret, Avrasya ya da Doğuasya'ya duyulan nefretten daha sürekliydi; çünkü Okyanusya bu devletlerden biriyle savaştayken öbürü ile genellikle barışta oluyordu. Ama ne tuhaftır ki, herkes tarafından nefret edilmesine ve aşağılanmasına, görüşlerin her gün kürsülerde, tele-ekranlarda, gazetelerde, kitaplarda yüzlerce kez çürütülmesine, yerle bir edilmesine, gülünç düşürülmesine, aşağılık süprüntüler olarak sergilenmesine karşın, evet, bütün bunlara karşın, Goldstein'ın etkisi hiç azalmıyor gibiydi. Her gün onun oyununa gelmeye hazır yeni yeni salaklar çıkıyordu.
Düşünmeyi öğrenmek: Okullarımızda artık söz konusu bile değildir. Üniversitelerde, hatta felsefi bilginlerinin arasında bile mantık; hem kural olarak, hem uygulama olarak, hem de zanaat olarak ölmeye yüz tutmuştur. Alman kitaplarını okuyun: Düşünebilmek için bir tekniğe, bir öğretim programına, ustalaşmayı götürecek bir istence ihtiyaç duyulduğuna dâir tek bir dizeye rastlayamazsınız - oysa dansın öğretilmesi gibi, bir tür dans olarak düşüncenin de öğretilmeye gereksinimi vardır.
"Kara duman bulutuyla gözlerine mil çeken utanç ve her tehlikenin, böylelikle her türlü hazza ulaştırılacak cesur eylemin önünü de kesen korkudur başına bela."
"Sürekli bir mutluluk arayışındayız. Her an her dakika mutlu olmayı beklemek hiç mantıklı değil. Neşeyi ancak üzüntüyü öğrendiğinde anlarsın. En yüksek doruklarda gezinen bizler,bazen en derin kuyulara da düşebiliriz. Bir denge var. Güzelliği burada."