Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
Mahalleye bir gürültüdür düştü; akıl, amanın diye feryada başladı; dün gece akıl muhtesibinin elleri bağlandı.
Reklam
Sus, şehre fitneler saldın; fakat amcanın canı bir deryadır; beyhude yere onun susmasını bekleme.
—Teymur, tekin adam değildir efendim. Hiçkimse O'nun dirisiyle baş edemedi. Ölüsüyle uğraşanlar bile büyük felâketlerle karşı karşıya kaldılar. Bir muharebede bacağından sakatlanınca, kendisine Leng Temur denildi. Ruslar, «Onun bir bacağı kısa mıydı» diye merak edip mezarını açtılar. Gördüler ki söylenenler doğru. Ama ne oldu biliyor musunuz efendim? Mezarın açıldığı gün İkinci Dünya Savaşı çıktı. Milletler birbirlerine girdiler. Milyon­larca insan, bir kan deryası içinde boğuldu gitti. Sanırsınız ki Teymur ordular ortalığa düşmüş. Biz inanıyoruz ki, bütün bunlar, Teymur’ un gazabı yüzünden meydana geldi». «— Saçları, anadan doğma beyazdı. İnce uzun boylu, çok cesur bir hükümdardı.. İlk muharebeye girdiğinde 12 yaşındaydı... Bir defasında, üçyüz kişilik kuvvetiyle, tam onbin kişiyi yendi. 27 yaşında cihangirlik mertebesine yükseldi». «— Onun mezarını açmanın faydası şu oldu: Burada bir Rus Âlimi, eline bir kafatası verilince, o kimsenin yüzünü, gerçeğe çok yakın bir şekilde çizip ortaya çıkarabiliyor. Şimdi bizim elimizde, Teymur’un fotoğraf makinasıyla çekilmiş gibi bir resmi de var»... Semerkant’ ta, Uluğ Beğ Rasathanesi Müzesi’nde Ti­mur’un gerçeğe yakın resmini gördüm.Yüzü çok sertti. Yüzü, deprem görmüş bir toprak parçası gibi, çöküntüler ve çıkıntılarla çevriliydi. Yaşadığı bozkırların kavruk ren­gi, derinden bakan gözlerine, ürperten bir öfke yüklemişti.
Sayfa 237Kitabı okudu
Hazret-i Huzeyfe’nin anlattığı şu hâdise de, ashâbın son nefeste bile sergilediği ulvî ahlâk ve fazîleti aksettirmesi bakımından ne kadar câlib-i dikkattir: Yermuk Muhârebesi’nde idik. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de bin bir
Sayfa 26 - Erkam YayınlarıKitabı okudu
Ben koridorda bir aşağı, bir yukarı koşup "Şapkaaa... Amanın bizim şapkaaa!.." diye feryada başladım. Koridor, ellerinde kâğıtlar, iş için gelenlerle dolu. Ben "Şapka, şapka!.." diye koridorda koşuştukça onlar bana gülüyorlar. Şapkasını kaybetmeyenler, şapka kaybedenin halinden anlamaz.
Sayfa 72
Reklam
"Ey aşk! Sen benim hânumânımı vîrân ettin ve beni ser-geşte-i vîrân ettin. Cümle ettiğin va'deler yalan çıktı. Benim kasd-ı helâkim etmişsin. Bu ne hîle idi ki tarh ettin ve beni hânumânımdan dûr u mehcûr ettin. Benim mülküm ma'mûr ve yerim râhat ve sürûr idi. Mülk-i ma'şûkî ile bana karîb verdin ve ondan yüzüme bir kapu dahi açmadın ve bir rûzgâr diyâr-ı âşıkîde beni garîb ve gûnâgûn belâlardan bana nasîb ettirdin ve ol mülkte yüzüm suyun döktürdün ve beni yer yer gezdirip âhir beni vatanıma getirdin ve hâlâ vatanımı bu hâlde buldum ki harâb olmuş ve ona tezelzül ü ıztırâb el vermiş. Allâh Allâh, bu ne bîdâd idi ki sen ettin ve sen ki dâd etmeyesin, feryâd edeyim." dedi Çün aşk, rûhun hikâyetini işitti ve onu tahayyür âleminde bî-tâb gördü, eyitti ki: "Ey rûh! Senin şikâyetin kimdendir? Hakkâ ki senin yine sendendir. Dil ki hızâne-i idrâktir, onu nazarına getir ve onun hakîkatinden sûret-i ibret gör."