168 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
"Bu romanı büyük bestekârımız Eyyubi Bekir Ağa'nın ruhuna ithaf ediyorum" AHT MAHUR Türk müziği makamlarının en önemlilerinden biri, Tanpınar'ın romanlarında Ebubekir Ağa'nın, Dede Efendi'nin ve Neşati'nin mahur besteleri geçiyor. “Gittin amma ki kodun hasret ile cânı bile İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı
Mahur Beste
Mahur BesteAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20236,2bin okunma
58 syf.
9/10 puan verdi
·
13 saatte okudu
Her katilin bir hikayesi vardır. O hikaye ki size insanı anlatır!
Bir şarkı vardır bilir misiniz: “Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş…” Devrini bilmem de lale diyarı çocuklarıyız hepimiz. Bir kültürdü bizde çiçek yetiştirmek, sokaklar çiçek kokularıyla dolardı. Sonra yavaş yavaş sokaklardan çiçekçi dükkanlarına çekildi çiçekler. “Sonra anlarsınız… Çiçekler küçük, kapalı dükkanlara sıkışmıştır.” Şimdi
Başkomser Nevzat: Çiçekçinin Ölümü
Başkomser Nevzat: Çiçekçinin ÖlümüAhmet Ümit · Doğan Kitap · 2005648 okunma
Reklam
Genel Kültür
Bayram arifesinde bazı dikkatli meyhaneciler düzenli müşterilerine bayram bittiğinde “en gözde mekânlarını hatırlasınlar" diye bir tabak midye ya da "unutma bizi dolması" denilen bir tabak sebze dolması, bazen de uskumru dolması gönderir. Onlara "Ramazan bitti artık, mekânımıza buyursunlar" demenin bir yoludur bu.
Sayfa 28
176 syf.
·
Puan vermedi
·
18 günde okudu
Spoiler! Bu kitap sen sevdiğim kitaplardan biri olan Acı Çikolata'nın devam niteliğinde. Hikayelerin devamı olmasa da Acı Çikolata önceden okunursa daha iyi anlaşılır. Onun dışında çok bağlantısı olduğu söylenemez. Çünkü bu kitapta Tita'nın dönemi değil, günümüz anlatılıyor ve artık Tita'nın büyük büyük teyze olduğunu torununun
Kara Geçmişim: Acı Çikolata 3
Kara Geçmişim: Acı Çikolata 3Laura Esquivel · Can Yayınları · 202354 okunma
Buna olgunluk diyorum. Toy çağındaki aşık, acemi bir kemancıya benzer. Yanıp tutuşur çalayım diye ama becerisi kulak tırmalar. Onlarca yıl sürer ustalık makamına erişmek. Aşk da kendi diyarında benzer bir ustalık gerektirir. Yani yanmaların erbabı olur bilmem kaç yılın sonunda. Artık insan gibi sevmek için pek de çaba harcamaz. Notalara bakmadan çalan hocalar gibi aşık da bir deneyimin üstadıdır. Kime ait olduğu pek de bilinmeyen şu sözü akıldan çıkarmamalı: “Biz, tekrar tekrar yaptığımız şeyleriz, demek ki mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır.“
Günay Aktürk
Günay Aktürk
Senin işin neydi onların arasında? Ne yapıyordun? Hiç bir işim yoktu. Bu nedenle sevmezlerdi seni işte. Bu nedenle aldırmadılar sana. Senin ne işin vardı orada? Herkesin işine karıştın, işin olmadığı halde. Ölmek bile, kendilerine böyle bir görev verilenlerin işidir. Kendine oyunlar buldun: başkalarının katılıp katılmadığına aldırmadığın oyunlar. Herkesi yargıladın bu oyunlarda. Bu arada beni de yargıladın, bana da haksızlık ettin. Ben de bir oyun yazsam, sonunda haklı çıkmak için kendini öldürdüğünü söylesem... Bu oyunu sevmedim Turgut. Ben, oyunlarda bana saldırılmasını sevmem. Ben oyun istemiyorum artık; ne oyun ne de gerçek, senin ölmen gibi bir gerçek, beni sarsmamalı Selim.
Reklam
Artık gelip beni götürebilirler, hiçbir şey umurumda değil; yüreğimdeki son tel de koptu.
Dostluk ise daha sadedir. Uzun sürelidir ve elde edilmesi zordur, ama bir kez de elde edildi mi, artık ondan kurtuluş yoktur, gereğini yerine getirmek gerekir. - Albert Camus – Düşüş
Yalnızım şimdi bu viranelerde Boğuldu son ayak sesi ileride Ben de göçmeliyim artık bu yerden
Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olamam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan
Reklam
Bilge her şeyi reddeder. Tüm zincirlerden tamamen kurtularak ulaşılan, özgürlüğün en yüksek mertebesidir bu. Artık ne kendine ne de dünyaya bula­şır bilge. Geçmişe ve geleceğe aynı ölçüde kayıtsız kalarak, bir arada var olmanın ebedi şimdiliği olur sadece.
Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir “kitapları koruma derneği” kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli. Herkes bu işi yapamaz. Bazı zalim insanlar, binbir itinayla hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar, hiçbir koruyucu tabakaya sarmadan, evet olduğu gibi, üst üste koyarlar; sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar. Zavallı kitapların, özellikle en üstte ve en altta kalanları, bu işlem sırasında kurban edilirler: kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir. Kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatırlar. Lekeler ve buruşukluklar kitapları incitir. Kapaklar, dizgiler, baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? Satıcılar da gelişigüzel dizerler onları: isimlerini bile öğrenmeden. Onlar için en iyi kitap, en çok satılan kitaptır. Müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan, yalnız en çok satılan kitapları överler onlara. Bu adamları bir imtihadan geçirerek yeterlik belgesi verilmeli Olric. Herkes kitap satamamalı. Cahil kitapçıların, iyi okuyucuları rahatsız etmelerine izin verilmemeli artık. İyi okuyucu az bulunan, ürkek bir kuş gibidir. Kapıdan girer girmez kaçırmamalı onları.
Sayfa 576 - İletişimKitabı okudu
Mutlu Prens
Ertesi sabah erkenden Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyeleriyle birlikte aşağıdaki alanda dolaşıyordu. Sütunun önünden geçerken başını kaldırıp yontuya baktı, "Vay, Mutlu Prens'e ne olmuş böyle?" dedi. Her zaman Belediye Başkanı'nın söylediklerine uygun söz söyleyen meclis üyesi de, "Sahi, ne kılığa girmiş?" diye haykırdı; ikisi de, bakmak için yontunun altlığına çıktılar. Başkan, "Kılıcının yakutu düşmüş, gözleri gitmiş, artık altınlığı da kalmamış; dilenciden biraz iyi durumda..." dedi. Üyeler de, "Ya, dilenciden biraz iyi durumda" dediler. Başkan, "İşte ayaklarının dibinde de bir kuş ölüsü!" diye sürdürdü konuşmasını, "Doğrusu kuşların burada ölmesine izin verilemeyeceği konusunda bir buyruk çıkarmalıyız." Belediye yazmanı bu düşünceyi hemen yazdı. Bunun üzerine Mutlu Prens'in yontusunu yıktılar. Üniversitede sanat profesörü, "Artık güzel olmadığına göre, yararlı da değildir," dedi. Sonra yontuyu fırında erittiler. Başkan, madenle ne yapmak gerektiğine bir karar vermek üzere meclisi topladı; "Elbette başka bir yontu yaptırmalıyız," dedi, "Bu da ancak benim kendi yontum olabilir." Meclis üyelerinin her biri, "Benim yontum, benim yontum!" diye kavgaya tutuştu. Son işittiğim zaman hâlâ kavga ediyorlardı.
·
Puan vermedi
Korku, acı ya da heyecan gibi duyguların tetiklediği bazı durumlar vardır. Zaman durur, etraftaki her şey, hatta dünya durur. Tüm bu durgunluğun içinde belki de çok kısa süre sonra varlığı sonlanacağı için dehşete düşen zihin ise olağanüstü bir hızda çalışmaya başlar... . . Ödenebilecek bedel zaten ödendi. Sanılmasın ki artık alevden korkar
Kapı
KapıYaşar Özdemir · Feniks Kitap · 202336 okunma
Başlıyoruz
O dev incinin hikâyesi, hâlâ anlatılır durur kasabada. Nasıl bulunmuş, sonra, nasıl yitip gitmiş... Kino'yu anlatırlar; karısı Juana'yı, bebekleri Coyotito'yu da. Dillerde sık sık yinelenip durduğu için bu öykü herkesin kafasına mıh gibi girmiş, iyice yerleşmiştir artık. Ve yüreklere işleyen her önemli öyküde olduğu gibi, bunda da iyilikle kötülük, akla kara, uğurlu olanla uğursuzluk vardı yalnızca. İkisinin ortası diye hiçbir şey yoktur. Kıssadan hisse: Bu öyküden herkes kendince bir anlam çıkarır kuşkusuz, yaşamından bir şeyler de katarak. Her neyse, "Şöyle rivayet ederler ki..."
Sayfa 7 - Milliyet Yayınları - Kasım 1996, İstanbulKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.