KARAKOÇ’UN ŞİİRİNE “BALKON”DAN MI GİRİLİR?
Karakoç’un Balkonu, Fatih Yalçın’ın Ekim 2022’de Çizgi Kitabevinden çıkan, 16 Kasım 2021 tarihinde ebediyete uğurladığımız, edebiyatımızın çok kıymetli şairlerinden Sezai Karakoç üzerine yazılmış, bir önsöz ve “Hayat ve Şiir”, “İnsan, Doğa ve Şehir”, “Modernite, Mimari ve Balkon”, “Balkon Şiiri Üzerine
Kitap İnceleme Yazısı
Kitap Adı: Köy Enstitüleri Dosyası
Alt Başlık : Türk Rönesansı
Yazarı : Ahmet Özgür Türen
Yayınevi : Destek Yayınları
Baskısı : 10.Baskı / Eylül 2018/ 263 Sayfa
Köy enstitüleri konulu okuduğum bu üçüncü kitap. En çok da bu kitaptan istifade ettiğimi söyleyebilirim. Osmanlı dönemindeki eğitim sistemlerimizden
İslam'ı en iyi ve doğru şekilde kendilerinin anladığı iddiası pek çok siyasi elitte mevcuttu. Fakat buradan hiçbir zaman yeni bir İslam anlayışı doğmadı. Din-siyaset ilişkisi ise tarihsel bir olgu olarak devlet politikalarında etkin olmaya devam etti. Aynı zamanda dini semboller de korunup yer yer canlandırılmaya devam ettiler: 5566 sayılı ve 1 Mart 1950 tarihli yasa "türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Milli Eğitim Bakanlığınca umuma açılabilir" diyordu. Bu şekilde ilk olarak ziyarete açılan yirmi türbenin büyük çoğunluğu eski Türk büyükleri ve devlet adamlarının mezarlarıyken hiçbiri (Hacı Bayram Veli'nin kabri hariç) bir şeyh veya mürşidin kabri değildi. CHP, din politikasında esnekliğe giderken tarikatlara ve cemaatlere yüz vermekten kaçınıyor ve aynı zamanda -adeta- resmi tarih şuurunu halka enjekte ediyordu.
"TRİPOLİÇE'NİN KÜLLERİ"
"Bu dünyada biz sadece istenilen kadarını görüyoruz.”
️Şu kısacık ömür denen sayfada ne kadar kötü şeyler karalamıştı bazıları. Anladım ki hikayesiz insan yoktur.
Her insanın hayatının bir hikayesi vardır aslında.
Ben hangi hikayenin öznesiyim bilemedim.” ️
”Aşk bekler miydi? Hazır olunması gereken
Zeynep Birsin kaleminden, çok kıymetli bir içerik ile geldim.
Farklılıklar ve bu sebeple yaşanılan zor durumlar hiç gündemden düşmüyor değil mi? Zorbalık boyutuna ulaşan durumlar küçük yaştaki çocukların eğitim hayatını bile bitirecek noktaya gelebiliyor maalesef Konuya dair herkesin anlatacak bir hikâyesi vardır, eminim.
Kitabın baş karakteri Pupa böyle bir dönemde ve işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyor. Zürafaise ona arkadaşlarının taktığı bir lakap ve çünkü boyu oldukça uzun. Ancak zürafa ne kadar sevimli ve akıllı bir hayvan olsa da Pupa bundan hiç memnun değil. Hem neden memnun olsun ki?
Pupa'nın bu mutsuz halini annesi fark edince ona bu durumun genetik olduğunu ve kendisinin de küçükken boyundan kaynaklı sorunlar yaşadığını anlatıyor. Ona yol göstererek bulduğu çözümlerden bahsediyor. Pupa'ya önce zor geliyor ama süreçte önce sakin kalmayı, sonra kendi ile barışmayı ve sonra da bu farklılığını pozitif yönde değerlendirmeyi öğreniyor.
Peki ne yapıyor?
Sonuç Pupa'yı mutlu ediyor mu?
Arkadaşlarının tepkisi ne oluyor?
Pupa, arkadaşları ile arasındaki buzları eritmey başarıyor mu?
Tüm bu soruların cevapları çok güzel resimlemeleri ile kitapta
Kitabın sonunda okuyucunun kendisini keşfetmesi için interaktif bir bölüm de var. Biliyorsunuz bu detayı çok severim
Şimdiden keyifli okumalar
Zürafa PupaZeynep Birsin · KVA Çocuk · 201811 okunma
Stefan Zweig; 28 Kasım 1881 yılında Avusturya ülkesinin Viyana şehrinde dünyaya gelmiştir. Maddi anlamda bir çok yeterliliğe ve varlığa sahip bir ailede hayatını geçiren Zweig, küçük yaştan itibaren başarılı bir eğitim gördüğü gibi, Îngilizce, Fransızca, Latince gibi bir çok yabancı lisanı da öğrenmiştir. Zweig, lise öğrenimi sırasinda şiir
Okuyup da üzerindeki etkisinden kolay kolay sıyrılamayacağınız bir kitap, Algernon'a Çiçekler. Charlie Gordon 'un bir morondan dahiliğe uzanan yolculuğunda okuyan herkes için unutulmayan bir kahraman olacak ve okuyucularının hafızalarında derin izler bırakacak.
" Hangisi daha kötü bilmiyorum. Kim olduğunu bilmemek ve mutlu olmak mı yoksa
Lisedeki edebiyat öğretmenim aşırı haylaz bir öğrenci olduğum için bana tam bir 'Çalıkuşusun sen.' derdi. Belki onun gibi ağaca çıkma olayım yoktu ama genel manada Feride'ye benzediğimi ben de fark ettim. O sebepten Gülbeşeker de benim mahlasım oldu.
Ana karakter gururlu, kendi ayakları üzerinde durabilen, sevmeyi çok iyi bilen, merhametli İstanbullu genç bir muallimin Anadolu'da eğitim verebilmek için çektiği sıkıntıları anlatıyor. Aynı zamanda o dönemki halkın nasıl düşündüğü hakkında fikir sahibi de olabiliyoruz. İmkansız aşk da var aynı zamanda ki ben kavuşamamış aşk hikayesi dinlenmeyi, okumayı severim. Yani kitap tam anlamıyla dört dörtlük. Dili açık, anlaşılır. Arada bazı eski lisandan kelimeler de var bu da beni o kelimeleri kullanmaya zorluyor.
Bu kitabın ben de yeri çok ayrı bu yüzden bitirmek istemiyorum. İncelememi sonra yazmayı istemiştim lakin sabredemedim. Okunmasını şiddetle tavsiye edeceğim bir eser.