Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ş.Atakan Mahir
Bazen bize soruyorlar bu kadar şehit var nasıl yaşıyorsunuz. Oturup düşünemiyoruz onun için. Oturup düşündüğümüzde, anlattığımızda yapamıyoruz yani. Yürümüyor yaşam o noktadan sonra. Kalp, beyin kaldırmıyor yani. Fark ettim ben şunu. Bazen eğitim alanlarına çekiyorlar bizi. Biraz daha böyle savaşın az olduğu alanlara çekiyorlar. Ben halen yazamıyorum mesela, şehit üzerine yazı yazamam. Arkadaşlar üzerine. O zaman fark ettim yani, nasıl kaldırmışım bunu. Yaşarken, içindeyken onu hissetmedim şimdi hissediyorum. Kaldıramıyorum da yani. Şimdi nasıl o zaman yaşadım. Şeyi fark ettim. Her gün yaşaman gerekiyor, ayakta kalman gerekiyor. Budur yani doğru olan. Diğer yüklerin hepsini hafifletiyorsun aslında bir çeşit. Nasıl yapıyorsun bilmiyorum, insani bir şey de değil aslında. Ya da nasıl yaptığımızı tam bilmiyorum. O beyin ve kalp dengesini nasıl kuruyoruz. Ama şunu fark ettim yani, ağırlığıyla yaşamıyoruz, sadece içinden geçiyoruz. Ağırlığını hissettiğin an yaşam durur aslında...
Nebilerin eğitiminden geçen, peygamber nazarına erişen kişi, dönüşür. Ashab-ı kirâmın dönüşüm evrelerini, dönüşüm hikâyelerini çalışmak gerek. Öyle bir insan düşünün ki kendi kız çocuğunu öldürüyor. Sonra aynı kişi, Hattab’ın oğlu Ömer; ne oluyor, nerelerden geçiyor ve Hz. Ömer(ra) oluyor. “Vahiy kanalı benden sonra da açık olsaydı, Ömer’e gelirdi” diyor Hz. Muhammed(sav). Hakeza Farsî Selman’ın, Bilal’in hikâyesi… Bunların hepsi bir kişinin eliyle gerçekleşti. O öyle güçlü bir kimyager ki toplumu dönüştürdü. Ondan dolayı Hz. Muhammed’in(sav) mesajı bugüne çok uygun. Bazı eğitim sistemleri Hz. Muhammed’i(sav) anlatırken daha çok coğrafi şartları esas alırlar. “Arapların peygamberi”, “Arap Yarımadası’nın peygamberi” demek suretiyle O’nun mesajının hitap ettiği alanı daraltırlar; sanki sadece Araplara hitap etmiş gibi.
Reklam
"Hangi gerçekler Viki? Kardeşi ve arkadaşları emperyalist bir savaşta yani başında öldürülen genç bir adamın, bu kendisine ait olmayan savaşta aldatılarak kullanılması sonunda yok edilen hayatı, kırılan umutlarının gerçeği mi? Yoksa çok iyi bir eğitim almış, olağanüstü zeki bir hukuk öğrencisinin - Ali Osman- emperyalizme karşı savaşırken yok olan hayatı ve hayalleri mi? Yoksa şu gerçeği mi tercih ederdin: Kendi ölümüyle başka bir gencin hayatını kurtaran, ama aslında her ikisi de emperyalizme kurbanı olan iki gencin hazin hikâyesi gerçeği mi? " Sustu. Üzgün görünüyordu. Başını yere eğdi, bekledi. O zaman Viki de sessizce onun yanına, çok yakınına oturdu. Neredeyse bacakları birbirine dokunacaktı. " Başka bir seçenek daha var. Ya da bir başka gerçek... " dedi Ali Osman kırık bir sesle," Bir düşman askeri olarak işgale yolladığı ülkede, hayatta kalışını borçlu olduğu köylü kızı - ki, ona hep 'melek' derlerdi- ile bir hukuk öğrencisi subayın ailesine tutunarak, ödünç bir yaşamı sürdüren genç bir erkeğin ağır gerçeği. Kendisini aldatanlara karşı bir ölü gibi davranarak, kendisine de doğduğu ülkeden müebbet sürgün cezası vererek içinde geçen uzun bir yaşamın gerçeği... "
Sayfa 255Kitabı okudu
Ali Paşa vasiyetinden
Çeşitli tebaalar arasında ırk ve menfaat ayrılıkları var.Bu er geç bizden ayıracak onları.Devlet,eğitim aracılığıyla menfaatleri birleştirmeğe,ülkenin parçalanmasını önlemeğe çalışmalıdır.İnsanlar refah ve emniyet peşindedirler, vatan bu iki ihtiyacın sağlandığı yerdir. ... Çeşitli cemaatlerin elde ettiği imtiyazlar,görevler arasındaki farklılıktan gelmektedir.Büyük bir mahzur.Müslüman tebaanın başlıca işi devlet hizmetidir, öteki tebaalar para kazanmakla meşgul.Bu sayede üstün durumdadırlar.Üstelik savaşta ölen de yalnız Müslümanlar,bu yüzden Müslüman ahalinin sayısı gün geçtikçe azalmaktadır.Böyle giderse azınlık haline geleceğiz.Tarih,mağlupların istimsal ettiği fatihlerin hikayeleriyle dolu.On yıl kışlalarda ömür tükettikten sonra köyüne dönen bir erkek ne işe yarar?Müslümanlar da Hıristiyanlar gibi zirâatle, san'atla, ticâretle uğraşmalı.Tek devamlı sermâye emektir.Kurtuluş çalışmakla mümkündür.
Sayfa 163
Richelieu vasiyetnamesine dair
Sainte-Beuve;vasiyetnamenin hayranıdır;üslûbunu,yer yer Shakespeare'le, Schiller'le karşılaştırır.Kitap,Kardinal'in bütün siyâsî tecrübesini özetler;“devlet adamının el kitabı”dır. (Bk. Causeries de Lundi, cilt VII, 224 -265).Bir başka araştırıcı,Leon Noel için vasiyetname“aklın, tecrübenin,realizmin şaheseri... Fransız politika san'atının zirvesi ve bir bakıma mecellesi”dirVasiyetname bir filozofun değil, bir hareket adamının eseri. Yazar,hikmet-i hükümete ahlâk cübbesi giydirir. Aristokrasiye, derebeylik artıklarına,din savaşlarına düşmandır. Halka âşık olduğu da söylenemez:“Avamın okuyup yazmasına ne lüzum var? Eğitim Fransa'yı oşboğazlarla doldurur.Hiçbir işe yaramaz bunlar.Aileleri felâkete sürükler,halkın huzurunu bozarlar.Kitap avamın kafasında şüpheler yaratır.”Başka bir yerde;“Bütün politikacılar bilir ki,der,halk refaha kavuşunca zapt edilmez olur. Katıra benzer avam,yük altında uysaldır,fazla dinlenince azar.” Büyük Richelieu'nün ölümsüz vasiyetnamesi böyle hizmetlerle dolu.
Sayfa 156
Reklam
Bir arada yaşam için eğitim. Adalet bilinci aşılamak için eğitim. Fırsat eksikliği yüzünden tek bir yeteneğin bile harcanmadığı eşitlik içinde bir eğitim...
Kemal Sunal'ın hikayesi de bu noktada ilham verici. 1980 öncesinde Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesin­ de öğrenciymiş Kemal Sunal; ancak siyasi olaylar yüzünden okulunu yarım bırakmış. 1992 yılında afla okuluna dönmüş ve yirmi yedi yıl sonra almış diplomasını. Mezun olduktan sonra radyo, televizyon ve sinema dalında yüksek lisansını da yaparak eğitim hayatına başka bir başarı daha eklemiş.
Ön sayfada yurdışında eğitim görmüş bir genç adamın hikayesi vardı. Eve döndüğünde bekar kız kardeşinin yatağının başında bir ilaç şişesi bulmuştu. Bir eczacının onun çocuk düşürücü olduğunu söylemesi üzerine kızı öldürmüştü. Fakat otopsi sonucu kızın hamile olmadığını, hala bakire olduğu ortaya çıkmıştı. Hatta kızın adet görmeyle ilgili sorunu olduğu keşfedilmiş, yerel bir şifacının ilacı bu nedenle kıza sattığı anlaşılmıştı. Cinayet duruşmasında avukatı müvekkilinin suçsuz olduğunu, amacının aile şerefini korumak olduğunu savunmuştu. Adam beraat etmişti.
Sayfa 482 - Yurt YayınlarıKitabı okudu
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
Reklam
Bilgiyi hikaye etmeliyiz! Ama hikâye etmekten kastım, giriş gelişme ve sonuç bölümü olan, bir takım kahramanların ortalıklarda fink attığı bir Ömer Seyfettin hikâyesi değil. Bilgiyi hikâye etmekten kastım, onu dinleyenin ya da okuyanın zihninde, hayalinde canlandırabileceği kendine ait bir sesi, rengi olan capcanlı bir dil ile anlatmaktır. Bu şekilde çocuklara anlatmak isteyip de anlatamayacağımız neredeyse hiçbir şey yoktur! Yeter ki ona uygun evsafta bir dil inşa etmenin yolunu bulmuş olalım..
Sayfa 161Kitabı okudu
Atatürk, 1920 tarihindeki konuşmasında şöyle diyordu: "Dünyada her şey için maddiyat ve maneviyat için ve muvaffakiyet için en hakiki mürşit bilimdir; fendir. Bilim ve fenden başka kılavuz aramak gaflettir; bilgisizliktir; doğru yoldan sapmadır." Atatürk bu sözleriyle başarıya giden tek yolun bilim ve teknikte belli aşamalar kaydetmek suretiyle gerçekleşebileceğine işaret etmektedir. dan mahrum edilmiş, metalaştırılmıştır. Bu "kaybediş" hikâyesi 19. yüzyıla kadar böyle devam etmiş, kadınların büyük bir çoğunluğu eğitimsiz, yasal olarak her daim erkeğin boyunduruğu altında bırakılmıştır. Artık kaçınılmaz olan Tanzimat ve diğer reformist hareketlerle beraber, kadın birdenbire belli haklara kavuşmuş, eğitim imkânlarından yararlanma şansına erişmiştir. Bu dönem mücadelemizin başlangıcıdır. Cumhuriyetin ilanıyla beraber kadının adı konmuştur. Kadın, yüzyıllar boyunca görünmez bir varlıkken perdenin arkasından çıkmış, Meclis'te, üniversitede, şantiyede, sahnede, uçakta, ameliyatta yerini almış, meydanları doldurmuştur. Mustafa Kemal'in ifade ettiği gibi, cumhuriyetin temeli kültür iken, bu temeli sağlayacak olan kadın ve erkek eşit değilse, bu medeniyetin ilerlemesi mümkün değildir. Bugün biz, ülkemizde oy alıp verebiliyorsak, kanun nezdinde eşit, tek ve hür yaşayabiliyorsak cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren verilen amansız mücadelenin sayesindedir.
Sayfa 92 - Atlas Tarih DergisiKitabı okudu
Onlara özgür olsunlar, yetişkin olduklarında tek başlarına seçim yapabilsinler diye eğitim veriyoruz
Sayfa 190 - KoridorKitabı okudu
Hindistan Çeliğinin Çalınması Hindistan çeliğinin hikayesi sömürünün İngiliz idaresinin son dönem­lerine kadar devam ettiğini göstermektedir. Bu hikaye, yapılanları meş­rulaştırmaya çalışanlar tarafından sömürge yönetiminin en aydınlık dönemi olarak gösterilmektedir. Oysa, bu hikaye zulüm ve ayrımcılığın nasıl bir noktaya geldiğini ortaya
262 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.