Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
En Hayırlı Ümmet
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri, bir mektubunda şöyle buyuruyor: Allâhü Teâlâ, Resûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’i yaratmış olmasaydı, mahlûkatı yaratmaz ve Rab olduğunu izhar etmezdi. Hazret-i Âdem, su ile çamur arasında iken o, peygamber idi. Beşeriyetin Efendisi olan böyle bir Resûl-i Kerîm’i tasdik edenler, şüphesiz en hayırlı ümmettir.
Resûlullah🌹(Sallallâhü aleyhi ve sellem) âlemlerin Rabbi'nin mahbûbu (sevgilisi) olunca, şüphesiz ona tâbi olanlar da, ona tâbi olmaları sebebiyle mahbûb (Sevgili) olma mertebesine ulaşırlar. Zira seven kimse (ALLAH teala) , sevdiği kimsenin hâllerinden birini bir şahsın üzerinde gördüğü zaman, bu münasebetle o şahsı da sever. Muhalefet edenlerin hâlini de sen buna göre kıyâs et. (
Mektûbât-ı Şerife 1. Cilt
Mektûbât-ı Şerife 1. Cilt
/44. Mektup)
Reklam
En Hayırlı Ümmet
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri, bir mektubunda şöyle buyuruyor: Allâhü Teâlâ, Resûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’i yaratmış olmasaydı, mahlûkatı yaratmaz ve Rab olduğunu izhar etmezdi. Hazret-i Âdem, su ile çamur arasında iken o, peygamber idi. Beşeriyetin Efendisi olan böyle bir Resûl-i Kerîm’i tasdik edenler, şüphesiz en hayırlı ümmettir.
3978 Vah yazık ki, bir iki lokma yemek yemiştim. Onun tesiriyle fikir galeyanı buz gibi dondu. 3979 Bir buğday tanesi, Âdem Peygam­ber’in güneşinin tutulmasına… Arzın güneşle ay arasına girmesi, dolunayın kararmasına sebep oldu. 3980 Kalbin letâfetini bundan kıyâs et ki, bir avuç çamurdan, yâni, topraktan hâsıl olmuş ekmekten yenilen bir iki lokma, kalbin kamer gibi olan parlaklığını nasıl Süreyyâ gibi dağınık bir hâle getiriyor. 3981 Ekmek, mânevî ve rûhânî bir gıda olursa onun ruha faydası dokunur. Sûrî gıda ise kalpte darlık ve sıkıntı peyda eder.
Sayfa 380
defalarca pardon filmini izlemek
bu konuda yalnız olduğumu sanıyordum. uzak bir yerde, beklenmedik şekilde, çok sevdiğim insanlardan oluşan, toplu bir tanıdıklar grubunu görmüş gibi hayretler içerisindeyim, gevrek gevrek gülerek izliyorum denk geldiğim pardon bağımlılarını. pardon izlemek, öğrenciyken uzayan kahvaltılarımızın biricik sebebiydi. "bu akşam pardon mu
Adlarına "Jön Türk" dedirten bu hayalperest macerâcılara, zehiri panzehirden ayırt ettirmek de mümkün değildi. Zīra böyle bir kıyas ve seçme yapabilmek için, ya derin bir kültür, ya uzun bir tecrübe ya da şuurlu bir îmânın ferâseti lâzımdı.
Sayfa 59 - Kubbealtı Neşriyatı, IV. Baskı, 1999Kitabı okuyor
Reklam
Bütün coğrafya ve tarihin tamamını hesaba katmalıdır.
İnsan gerçekten doğru bir kıyas peşindeyse , imkânlarını insanların tümüyle aynı anda mukayese etmelidir.
Her şeyden evvel şunu bilelim ki, bu dört mezhep hiçbir bakımdan birbirinin zıddı ve gayri değildir. Aralarındaki farklar, cüz'i ve fer'i amel bahislerine ait olup, herbirinin dayandığı senetlere göre, ayrı ayrı her biri ictihatlarında haklıdır. Dördünün de gayesi, Peygamberler Peygamberinin yolunda, muazzez sahabilerinin ayak izlerine uygun olarak yürümektir. Onun içindir ki, isimleri "Sünnet ve Cemaat Ehli'dir. Bazı iz'ansızlar, "İslâmda daha evvel mezhep bölümleri yokken sonradan niçin olmuş?" gibi, tamamıyla sathî, Hıristiyanlığa kıyas edici, ahmak ve mevzudan uzak bir tavır takınırlar ve bu mezhepleri din üzerinde birer ihtilaf bölümü sanırlar! Mezheplerin zuhurunda tek sebep şudur ki, Saadet devrinden başlayarak, Sahabiler ve Sahabilerin Tâbileri devri boyunca her incelik malûm bulunuyorken, zaman geçtikçe bazı noktalarda ve muamelelerde müphemlikler başlamış; ve bunun için, biricik gaye o yolun tayin ve tespitinden ibaret olarak, yekpâre ve mutlak din sisteminin nokta nokta gösterilmesi icap etmiştir. İşte bu tayin ve tespit fiilinde, esas bakımından tamamıyla mutabık olan dört büyük imamdan her birinin cüz'i meseleler üzerindeki ihtilafından, dört ayrı, fakat esasta müşterek mezhep doğmuştur. Dördünün de gayesi ve yolu birdir. Bu mezhepleri, Hıristiyanlığın, her biri küllî olarak öbürüne zıt ve her biri batıl mezhepleriyle kıyas etmenin imkân ve ihtimali yoktur. Nitekim İslâmiyet iddia eden ve "Sünnet ve Cemaat Ehli'nden sayılmayan nice mezhep vardır ki, esastan kıl kadar inhiraf ettiği için batıllar manzumesi içinde tasnif ve mutalâa edilir ve kendilerine topyekûn dalâlet fırkaları ismi verilir.
Çektiğimiz acıların büyüklüğü, biraz da acı çekmediğimiz günlerle yaptığımız kıyas yüzündendir. Kederimizi arttıran, kedersiz zamanlarımızla yaptığımız mukayesedir. Sonradan âmâ olan bir ressamın görmemekten çektiği acıyla, doğuştan gözleri görmeyen birinin çektiği acı, her ikisi de şimdi göremiyor olmalarına rağmen, aynı olabilir mi?
Kürtçe'den Türkçeye çevrilen şiirin bir kısmı
Allah ezel seherinde kendi zatını gösterdi1 Ebedi güzellik nuruyla yaktı aşk mumunu İsimsiz, esersiz ve sıfatsız tecelli edince zatının nuru Gizlendi yüce âlemlerin sırrı perdelerin arkasında Coşup taşmadan henüz cömertlik denizi, zat-ı mukaddes var idi İzafet, kayıt ve nitelikleriyle tek bir varlık dahi ortada yok idi Güzellik aşkla
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.