Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsan olmadan teoloji yapamazsınız. İnsansız Tanrı bulunamaz. Nasıl ki madenler âleminin imamı altındır, her maden bir gün altın olmayı diler, onun gibi insan da sürekli, kâmil olmak için bir hasret içindedir içten içe. Hatta sufi psikologlara göre bütün psikolojik mutsuzlukların kökeni ontolojik kaymalardır. O’nu aramak gerekir, hatta tasavvufa göre önemli olan arayarak yol üzerinde olmaktır. Varırsın varamazsın, bulursun bulamazsın bu o kadar önemli değildir. Örnek olarak karıncanın hac hikâyesi verilebilir: Karıncaya sorarlar: “Nereye gidiyorsun?” Der ki: “Hacca.” “Varamazsın ki..” diye gülerler. O ise aldırmaz. “Olsun yoldayım ya...” der. Belki yolda sadece bir yıl, belki otuz yıl, belki de bir ömür geçireceksin. Önemli olan kendine hedef belirleyip yola koyulmaktır. Yola koyulmak hayatının anlam bulmasıdır.
Kıssadan Hisse
Bilimsel tevazu, takdir edilecek bir şey olmakla birlikte, hastalığa sebep sonuç modeliyle yaklaşmak kendi başına bir yanılgıya yol açmaktadır. Sağlığın hastalığa dönüşme yollarını veya hastalığın nasıl yeniden sağlığa dönüştüğünü tanımlayamamaktadır. Sufi geleneğinde on ikinci yüzyıldan Nasrettin Hoca'nın şu ünlü hikayesi anlatılır: Hoca bir sokak lambasının altında ellerinin üzerine çömelmiş bir halde bir şeyler aramaktadır. "Ne arıyorsun Hoca?" diye sorar komşuları. "Anahtarımı arıyorum," diye cevap verir Hoca. Komşular da bu arayışa katılırlar, lambanın etrafındaki her yer dikkatlice karış karış aranır. Anahtarı kimse bulamaz. "Baksana Nasreddin Hoca," der sonunda biri, "tam olarak nerede kaybettin anahtarı?" "Evde." "Peki o zaman neden dışarda arıyorsun?" "Çünkü burada, ışığın altında daha iyi görüyorum." Mikroplar ve genler gibi ayrık sebepleri araştırmak daha kolay (ve mali açıdan daha karlı) olabilir, fakat daha geniş bir bakış açısından bakmadığımız sürece hastalıkların etiyolojisi hep bilinmez kalacaktır. Dışarıda, ışığın altında yapılan bir arama bize sağlığın anahtarını vermez; karanlık ve bulanık bir yer olan içimize bakmamız gerekmektedir.
Sayfa 318
Reklam
392 syf.
10/10 puan verdi
·
9 günde okudu
"Bu adamların Bir Ülküsü, Bir Maksatları Olmalı"
Kitap daha ilk paragraftaki ifadeleriyle yakaladı beni. Harika bir kurgu. Bu kadar ayrıntıyı birbirine dolaştırmadan anlatmak, karıştırmadan çözmek müthiş birşey ve okuması da o kadar zevkli. Roman tadında Barbaros dönemi Akdeniz havzasının denizcilik tarihi ve biraz da beşeri coğrafyası. Anlatılan aşk hikayesi yazarın Babil'de Ölüm, İstanbul'da Aşktakini anımsattı bir ara. Ama sayfalar ilerledikçe bambaşka bir öykü çıktı karşıma. Okurken ya önünüzdeki bir atlasta, daha iyisi bilgisayarınızda Akdeniz haritası açık olsun. Bu sayede hem tarih ve coğrafya bilginize katkısı olur hem de hikaye daha sağlam bir zemine oturuyor. Bu kitapla birlikte pek çok denizcilik terimini de öğrenmiş oldum. Sanki başka bir dilden kelimeler öğrenmek gibi geldi bana. Hele bir bölüm var ki ezberlense yeridir. İnsan hayatında "madde" ve "manayla" ilgili değerlerin, iyilik ve kötülüğün nasıl dengede tutulacağını; bunun insana nasıl bir sükunet sağlayacağını sufi bir edayla açıklıyor. İskender Pala'nın bu eseri bir başyapıt. Eminim Türk romanında kilometre taşlarından birisi olarak hak ettiği yere yerleşecektir. Kitapseverlerin okumasını tavsiye ederim.
Efsane
Efsaneİskender Pala · Kapı Yayınları · 202014,4bin okunma
Y ı l d ı z l a r *
_1-Sirius (Köpek yıldızı, Akyıldız, αlfa Canis Major): Yakıcı anlamındadır. Büyük Köpek Takımyıldızı’nda, Canis Majoriste yer alır. Sirius, biri beyaz cüceden oluşan ve birbirleri çevresinde 49.9 yılda dönen bir çift yıldızdır. Güneş'e 8,47 ışık yılı uzaklıkta ve güneşin iki katıdır. Aydınlatma gücü Güneş'in 25 katıdır. Siriusun yaşı
Bundan da öte sufi gelenek ve törelerinde yaygın olduğu gibi irfan ve tasavvuf dünyasında da kardeşi İmam Gazzali'den daha yüce makamlarda olduğunu dillendiren bazı kerametlerinden söz edilir. Örneğin onun bir defasın­ da kardeşinin arkasında namaz kılarken namazını bir yerinde kestiği ve dışarı çıkarak yeniden kıldığı aktarılır. İmam Ebu Hamid, onu bu yaptığından dolayı azarlarken o şöyle diyordu: "İmam namazdayken ona uydum. O katırını sulamak için çıktığında imamsız namaz kılamayacağım için ben de çıktım." Onun bu sözleri üzerine İmam şöyle der: "Namaz esnasında o katıra su verilmediği aklıma geldi." Bir defasında da müridleri İmam'ı ararlarken Şeyh: "Kardeşim kanlar içerisinde" diye onlara seslendi. Müritleri bazı kişilerin İmam'a bir kötülük yapabileceğinden korktukları için endişelendiler. Daha sonra onu mescitte buldular. Şeyh Ahmed'in kendisiyle ilgili sözünü ilettiklerinde o ağladı ve şöyle dedi: "Kardeşim doğru söylemiş; kadınların ay haliyle ilgili bir konuyu düşünüyordum."
Sayfa 20 - PDF | Abdulhuseyn-i Zerrinkub.Kitabı okudu
Her halükarda İmam Gazzali'nin bunca şöhreti ve başta "İhya" adlı kitabı olmak üzere eserlerinin sufi yolunun yaygınlaşması ve yücelmesinde son derece etkili olmasına rağmen küçük kardeşi Ahmed'in tasavvuf dünyasında ondan çok daha fazla ün ve önem kazandığı bir gerçektir.
Sayfa 19 - PDFKitabı okudu
Reklam
Ahmed-i Gazzâli
Hüccetü'l-İslam Ebu Hamid Muhammed Gazzali'nin İslam düşünce tarihindeki önemli yeri, tasavvufun sistemleştirilmesine olan katkısı ve tasavvuftaki büyüklüğü, küçük kardeşi, diğer bir önemli sufi Ahmed-i Gazzali'nin yeterince öne çıkmasına engel olmuştur. Her ne kadar aşk, vecd ve cezbe yolunu benimseyen tasavvuf ehlinden bir kısım kimseler onun tasavvuftaki yüksekliğini İhya yazarı Muhammed Gazzali'ye tercih etmişlerse de gerek tasavvufun geçmiş dönemlerinde gerek günümüzde Gazzali denince akla büyük kardeş Ebu Hamid Muhammed gelir. Ahmed-i Gazzali ise sadece ilgilileri tarafından bilinmekte, ülkemizde ise yeterince tanınmamaktadır. Genelde İslam düşüncesi özelde tasavvufla ilgilenen araştırmacı ve bilim adamları da Muhammed kadar Ahmed-i Gazzali'ye iltifat etmemiş, onu çalışmalarında konu edinmemişlerdir. Bu bağlamda İran'da Nasnıllah-i Purcevadi ve Ahmed-i Mucahid gibi bazı araştırmacıların ön ayak olduğu kayda değer bazı çalışmalar dışında hakkında şimdiye dek önemli araştırmalar yapılmamıştır.
Sayfa 13 - PDFKitabı okudu
Ahmed-i Gazzâli
Ahmed-i Gazzali tasavvufunun en önemli özelliği aşk­tır. Daha önceleri büyük sufilerden Rabiatu'l-Adeviyye (ö. 185/801), Haris el-Muhasibi (ö. 243/857), Ebubekir Şibli (ö. 334/949), bunlardan da öte Ahmed-i Gazzali'den iki yüzyıl önce yaşayan ve bütün sufi aşıkların sultanı olan Cüneyd-i Bağdadi ve daha niceleri aşktan söz etmiş olsalar da aşk yoğunluklu tasavvuf alabildiğine derinlikli olarak daha çok Ahmed-i Gazzali'nin düşünceleri ve eserlerinde görülür. Bütün bu sufiler aşktan, muhabbetten, Tanrıya karşı tutkunluktan söz etmişlerse de Ahmed-i Gazzali'nin aşk mektebi bambaşka ve özgün bir dünya olarak diğerlerine benzemeyen özellikler gösterir. Onun aşk sözcüğüne yüklediği anlam ne insanın Tanrı'ya ne de Tanrı'nın insana olan aşkıdır. O "mutlak aşk"ı konu alır, aşkın aşamaların­ dan genel olarak söz eder. Söz konusu "aşık" ister insan olsun ister Tanrı ister şeytan. Söz konusu "maşuk" ister Tanrı olsun ister insan. Bu özellikler ve derin anlam yüklemeleri, Ahmed-i Gazzali'den önceki mutasavvıflarda, çağdaşı sufi şeyhlerde, bundan da öte kardeşi Muhammed-i Gazzali'de bile görülmez.
Sayfa 11 - PDFKitabı okudu
Yola koyulmak hayatının anlam bulmasıdır
Sufi psikologlara göre bütün psikolojik mutsuzlukların kökeni ontolojik kaymalardır. O’nu aramak gerekir, hatta tasavvufa göre önemli olan arayarak yol üzerinde olmaktır. Varırsın varamazsın, bulursun bulamazsın bu o kadar önemli değildir. Örnek olarak karıncanın hac hikâyesi verilebilir: Karıncaya sorarlar: “Nereye gidiyorsun?” Der ki: “Hacca.” “Varamazsın ki..” diye gülerler. O ise aldırmaz. “Olsun yoldayım ya...” der. Belki yolda sadece bir yıl, belki otuz yıl, belki de bir ömür geçireceksin. Önemli olan kendine hedef belirleyip yola koyulmaktır. Yola koyulmak hayatının anlam bulmasıdır
Sayfa 306 - Sûfi KitapKitabı okudu
400 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Yunus Emre’nin Yolculuğu
Yunus Emre’nin yaşam öyküsünü edebi dille kaleme alan Emine Işınsu şıklığı. Doğumdan başlayıp tüm hayat hikayesi ile eğitim,evlilik,yaşam süreci ve bu süreçte Yunus Emre’ye eşlik edenlerle birlikte olay ve olaycıkların yer aldığı bu kitaba şans verin derim. Yüzeysel olarak yaşadığı dönemin siyasi hükümdarlarına da değinen yazar en çok tasavvufi yöne ağırlık vermiştir. Din öğretmek değil ama dini ve Emre’yi harmanlayıp, görünen yüzün arkasındaki sırrı bulabilmeyi amaçlamıştır okur için. Sufi kültürüne dayanarak bize bir Yunus Emre anlatıyor. İnsan olarak, derviş olarak, ermiş olarak Yunus’un yolculuğu. Kitabın sonundaki didârına (peygamberine) kavuşan Emre’yi secde ederken bulan dervişler, okuyucunun zihnindeki eksikleride kapatabilmişlerdir.
Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri
Bir Ben Vardır Bende Benden İçeriEmine Işınsu · Bilge Kültür Sanat · 2012561 okunma
Reklam
İnsanoğlunun yeryüzü macerası bir aldanma hikayesi ile başlar. Âdem çok cazip bir teklif ile aldatılmıştı. Ve bir başka aldanma hikayesi ile devam etti macera; Hâbil ile Kâbil... Her insan aldanır, derviş tesbih ile, Alim bilgi ile, sufi zikir ile, Avam ibadet ile, tüccar infak ile, İnsan dünya ile...
Sayfa 9 - Ketebe Yayınları
107 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.