Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Bir müddet önce gazeteye, kimseyi aramıyorum, biri beni bulsun istiyorum diye ilan vermiştim. Sonra büyük bir hata yaptığımı anladım, çünkü kaybolduğum yere insanların ulaşması imkansız" diye başlıyordu mektup, "insan en azından kendisi için harekete geçmeli, öyle değil mi? Bulunmayı beklememeli. Başkalarına sorarsanız, okumuş akıllı bir adamım ama emin olun zamanın akışına akıl sır erdiremiyorum. Babamın son fotoğrafına bakıyorum mesela: Otuz beşinde bir adam. Onun kişisel tarihinde o yaştan ötesi yok. Ne yaparsa yapsın benden yedi yaş küçük; zaman aktıkça daha da küçülüyor ama elleri ayakları hiç küçülmüyor. Ve nasıl bakarsam bakayım o fotoğraftaki adamı daha yaşlı biriymiş gibi görüyorum. Yazdığım gibi işte efendim, zaman konusunda aklım çok karışık. Velhasıl hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok. Biz onu anlayana kadar gelip geçecek" diye de devam ediyordu. Ve... "Öncelikle fotoğrafınızı değil, kalbinizi görmek isterim. Aynı nedenle, mektubuma kendi fotoğrafımı eklemedim. Olur da kalbimi severseniz, elbet yüz yüze görüşürüz" diye sona eriyordu.
Sayfa 12 - Yapı Kredi Yayınları (İçler Dışlar Çarpımı)Kitabı okuyor
240 syf.
8/10 puan verdi
Selammm Canımlar Uzun zamandır okumak istediğim bir seriydi bu bebek. Özelikle yakın arkadaşım yere göğe sığdıramayınca daha bir merak etmiştim. Ve gerçekten haklı olduğunu kitabın kapağını açınca çok net fark ettim. Yazarın anlatım dili o kadar doğal ki kitap sizi sıkmadan akıp gidiyor. Bunda tabiki olayları gereksiz uzatmamasinin, ve karakterlerin net olmasının faydası da çok büyük. Gelelim konumuza; Rus mafyasının başı olan Roman Petrov, aracına bomba yerleştirmesi sonucu bacağına giren şarapnel parçası ile tekerlekli sandalyeye mahkum olur. Ve adamının birinin tavsiyesi üzerine biriyle evlenmesi gerektiği ve güya bir varisi olursa milletin onu güçsüz görmeyeceği planı yapılır. Güç bela Roman bunu kabul eder. Evleneceği kişi ise Roman' ı dolandıran adamın kızı Nina' dir. Çok ünlü bir ressam olmasının yanısıra seçilmesinin en büyük nedeni çok iyi rol yapmasıdır. Gel gelelim bunlar daha birbirlerini görür görmez alev ateş bir çift olurlar. +18 sahneler olmasına rağmen o ikilinin birbirlerine olan sevgi, bağlılık, kıyamama hallerinibariz hissediyorsunuz. Asla salt cinsellik barındıran bir kitap değildi. Hem olay örgüsü hemde diyaloglar çok aktifti. Ben çok severek okudum. Özellikle çerezlik kitap arayanlar ve cinsellikten rahatsız olmayanlar tercih edebilirler. Ayrıca kitabin ismi konusuyla inanılmaz uyumlu olmuş. İlgisini çekenlere şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Tuvaldeki Yaralar
Tuvaldeki YaralarNeva Altaj · Artemis Yayınları · 20231,509 okunma
Reklam
Paraşüt
Manzara harikaydı, tüm ekipmanımla uçurumun kenarında atlamak için nefesimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Cebimdeki bitter çikolatanın yarısını iki ısırıkta ağzıma attım ve kalanını cebime geri koydum. Çikolata tadında 3'ten geriye doğru saydım ve kendimi aşağıya bıraktım. Sanki ruhum bedenimden ayrılmışçasına boşluğa doğru düşüyordum. Biraz
·
Puan vermedi
Yakup Kadri nin gözünden
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU – GENÇLİK VE EDEBİYAT HATIRALARI TÜRKİYE’DE AYDIN AYMAZLIĞI İlginçtir Namık Kemal 48 yaşında ölür. İki tane dört haneli sayı arasında bir kısa çizgi Namık Kemal’in bütün hayatıdır. 1840-1888. İşte bu kadar. Aynı yaşam süresi 1867-1915 sayıları ile Tevfik Fikret için de geçerlidir. Her ikisi de oldukça kısa bir yaşam
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
Gençlik ve Edebiyat HatıralarıYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınevi · 2017311 okunma
Okumak için işte istediğiniz kadar güzel kitap var. Haydi, bir yere oturun da ruhunuzun esenliğini düşünün!
İçler Acısı Bir Durum..
... Öte yandan istedikleri kadar iyi baba, iyi anne, hayırlı evlat olsunlar, birbirlerine yardım edemeyecek durumda oldukları da apaçık ortadaydı, bunu yapacak olsalar, hani şu ünlü tabloda birbirlerine tutunup hep birlikte yürüyen, hep birlikte yere yuvarlanan, hep birlikte ölen körlerden farkları kalmazdı. ...
Reklam
Bildik bir klostrofobi hissi geliyor. Sıkılmışlık. Dünya hiçbir yere saklanamayacağım kadar küçükmüş gibi.
matlığın arkası
ışığın sarı yuvarlağının aydınlatamadığı matlığın arkasına saklanmış,etrafında konuşulan cümleleri birleştirmeye çalışıyordu. bütün seslerin kulağındaki sert duvara çarparak sessizliğe gömüldüğünü bilsede,duyduğu cümleleri birleştirmek için çabalamaktan vazgeçmiyordu.Bütün cümleler ,bütün başka yarı aydınlık ve aydınlıktaki ağızlardan çıkan
"Doğrular, her zaman insanın ayaklarını açıkta bırakan bir battaniye gibidir." . "Yayarsın, çekiştirirsin, ama hiçbirimizi tamamen örtemez. ""Tekmelersin, yerden yere vurursun, ama yetmez..." "Ağlayarak doğduğumuz andan itibaren" diye bağırdı Todd, uğraşıyordu, ama kelimeler ağzından güçlükle çıkıyordu, "öleceğimiz ana kadar, ağlarken, bağırırken ve çığlık Barken yalnızca başımızı örter."
“Her gün, her an yeni bir evrene giriyoruz. Boş yere hayatımızın farklı olmasını diliyor, kendimizi başkalarıyla ve kendimizin farklı versiyonlarıyla karşılaştırıp duruyoruz ama gerçekte çoğu hayat bir yere kadar iyi ve bir yere kadar kötü.”
Reklam
oyalanmak, bile bile hem de. saatlerce günlerce değil aylarca mevsimlerce oyalanmak ve bunun yıllarcaya evrildiğini bilerek devam etmek. geçen geçti önümüze bakalım derken aslında nehirin seni savurduğu yere gittiğini görmezden gelerek kürek çekmenin bir işe yaradığını varsayarak kendini kandırmak. bu dünyaya gelirken birisi ıvır zıvır işlerle doldurmak diğeri gerçekten yaşamak için iki ömür verilmedi oysa. zaman aradan çıksınlarla bitirecek kadar değersiz değil. göz bile bazen bakmaktan yorulur, kalp usanır, eller ayaklar isyan eder. insanın kendine kendini oyalamaktan daha büyük bir zulmü var mıdır
Ama henüz bitmiş değil işte, anlamıyor musunuz? Size nasıl anlatayım bunu? Bakın: Bir simit yiyorsunuz ya da bir armut. Ve son lokmayı yemeden bırakıyor, bir yere koyuyorsunuz, sonra arıyor ama bulamıyorsunuz. O son lokma gün boyu aklınızdan çıkmayacak, canınız onu çekecektir. İstediğiniz kadar başka şeyler yiyebilirsiniz, yüz kere daha güzel şeyler. Ama o küçücük armut parçasının hep eksikliğini duyarsınız. O son parçayı yemediğiniz için tadı bütün gün damağınızda kalır.
Akıl da bir yere kadar, bunu en iyi biz anlarız.
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
"Derin." deyişi ilk kez bu kadar derindi. Gözlerim huzursuzca bilgisayar masasını üzerinde duran küçük mavi saatime kaydı. Saat henüz sabahın yedisini yeni geçmişti "Aziz Ata..."' dedim merakla, "Saat çok erken. Sen beni bu saatte aramazsın." "Derin," dedi bir kez daha, "Bir yere oturur musun?" "Ne oldu ki?" dedim korkuyla Sesi kulaklarıma ulaştı. Bir anda söyleyiverdi ve ruhuma işledi sonra. "Baran..." dedi bir anda, elim kalbime gitti. "Ne oldu? Söyle,'' dedim, "Söyle!"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.