Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bahriye Mektebi'nin Unutulmaz Hocası: Zıpır Ali Bey
Öğrencilerinden Emin Yüce, Ali Naci Bey'i şu cümlelerle anlatır: "Heyet-i Bahriye ve Mesaha muallimi idi. Sınıf birinciliğiyle çıkmış ve İngiltere'ye götürülüp Greenwich Dârulfünûnu'nda ikmal-i tahsil ederek süratle terakki etmişti. Gayet zeki ve ulûm-ı riyaziye ve heyette malumat-ı vâsia sahibiydi. Mükemmel İngilizce ve Fransızca bilirdi. Fevkalade şedîdü'l- mizaç ve serîü'l-intikaldi. Tedris ettiği Bahriye ikinci sınıf talebesini dahi pek şiddetle döver ve en acı sözleri söylemekten çekinmezdi. Vazife ve ders haricinde pek tatlı konuşur[du], gayet nükte[dân] ve laubali tabiatlı idi. Sözünü ve fikrini bilâperva açıkça söylediği için herkesle geçinemezdi. İlân-ı Meşrutiyet'te miralaylığa terfi olunduysa da biraz sonra tasfiye-i rütbeye uğrayarak binbaşılığa tenzil edildi. Harb-i Umumi'de tekaüt edildi. Bahriye Erkân-ı Harbiye reisi iken Mısır'a firar eden Faik Paşa'nın yegâne oğlu olduğu ve iyice serveti bulunduktan başka memleketin en malumatlı adamlarından olduğu halde köşkünde ve arazisinde çiftçilikle imrâr-ı vakt eder, köylü kıyafetinde öküz arabasını kendi kullanır ve süt satarak namuskârâne geçinir[di]. Talebe arasında "Zıpır Ali Bey" namıyla maruftu."
TARBEK-İ HORASANİ
Acem diyarının zenginlerinden bir tacir, Arap ülkesine gelir. Kıyafet değiştirip Kahire şehrinin bir köşesinde ikamet etmeye başlar. Oturup bir gecede bin dinar keser, balık kursağıyla haplar yapıp içine de bu altınları yerleştirip güneşte kurutur. Bir torbayla pazara götürüp: - Tarbek-i Horasanî getirdim, kim alır? diye bağırmaya
Reklam
_Çok defa hem kendimden hem de her şeyden bıkmış bir haldeyim. _Aşık olan körleşir ve evlendikten 8 gün sonra gözleri açılıp gerçekle yüzleşir. _Espri, ince zekalıları ve avanakları ortaya çıkarır. _Dürüstlük, en mükemmel politikadır. _Ahlak bir şahsiyet meselesidir. Kişinin kusurlu olduğunu fark edebilmesi için ahlaklı olması şarttır. _Doğada
Espriler - Otobiyografi
_Nükte’yi anlamak oldukça güç. _Nükte, benzemezin içindeki gizli benzerleri açığa çıkarma yeteneğidir. _Nükte, zeka ürünü olarak haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprilerin malzemesi, yasaklanmış arzulardır. _Bazı Nükte formülleri: Şaşırtma, aydınlatma, karşıtlıklar, anlamsızlıktaki anlam. _Kraeplin: Karşıt iki kavramın birleşimi ve
Büyük Türk tarihinde en mühim ve en şanlı devir Osmanlılar devridir. Gerek hayatının uzunluğu, gerek fütuhatının büyüklüğü ve gerekse teşkilât ve medeniyetinin sağlamlığı ve yüksekliği bakımından Osmanlı tarihi, cihan tarihinin pek dikkate değer bir kısmıdır. İnsanlığın tarihinde Osmanlı İmparatorluğundan daha çok yaşayan ve daha büyük topraklara
Huzur bulur bugün seninle âlem Ey bu asırda rahmet-i âlem Risale-i Nur Sürur bulur bugün seninle âdem Ey bir rahmet-i âlem Risale-i Nur Bu hasta gönüller çoktan perişan Varsa sende eğer Lokman'dan nişan Bir şifa sun, gel ey mahbub-u zîşan Ey cilve-i rahmet-i âlem Risale-i Nur * * * Gelmez mi sonu bu uzun hecenin
Reklam
Cennet ve cehennem
*** Adam cehennemden içeri girince; oradakilerin karınlarından şişlendigini , yanıp yanıp kül olduklarını, şeytanın cehennem ehline: " Oyun ve eğlenme bitti, herkes kazanlaraaa!" dediğini görünce meleklere: "Biraz önce ben burasını şen şakrak görmüştüm, bu da ne ?" diye çıkışır. Melek: "O reklam faslıydı." der.
#yeraltındanotlar
Ben hasta bir adamım... Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları
Sev­gi, cezayı ödüllendirmeyi aşan bir mevzudur; yavrunun yu­muşak, sıcak anneyi tercih etmesinde doğuştan gelen, kendi kendini ödüllendiren bir şeyler vardır. "İnsanlar sadece sütle yaşamaz " der Harlow, nükte yapar biraz. "Sevgi, şişeyle ya da kaşıkla vermenize gerek olmayan bir duygudur."
Sayfa 227Kitabı okudu
DE GUICHE Evlerir, kabak tadı! Haddini bildirecek kimse yok mu? DE VALVERT Ne demek! Durun şimdi. (Kendisini süzen Cyrano'ya yaklaşır ve azamet/i bir tavırla karşısına dikilir.) Burnunuz ne kocaman!..
Sayfa 59
Reklam
Yahya Kemal Ankara'dayken bir gün yolda rastladığı tıraşlı bir adama yanaşmış "Bonjur" diye selamladıktan sonra, — Hayrola Süleyman Nazif Bey, demiş. Sakalı ne zaman kestirdin böyle? Adam, biraz da canı sıkkın, düzeltmek istemiş durumu: — Galiba yanıldınız beyefendi, adım Süleyman değil, İbrahim! Yahya Kemal, aynı ilgiyle sözü sürdürmüş: — Ooo, bu ne değişiklik! Adını bile değiştirdin öyle mi?
Bir gün Orhan Veli, Boğaz vapurunda üstada rastlar. Ordan burdan biraz konuşurlar. Söz dönüp dolaşır edebiyata gelir. Yahya Kemal, yeni şiirleri olup olmadığını sorar. Olumlu yanıt alınca bunlardan birini okumasını ister Orhan Veli'den. O da hiç nazlanmadan okur. Divan edebiyatı çeşnisinde yazdığı "Efsane" şiiri şöyledir: Bir zamanlardı bu gamhanede bir dem vardı Gece sahilde sular fecre kadar çağlardı O çağıltıyla beraber döğünürken def ü çenk Bir güneş dalgalar üstünde doğar rengârenk Mavi bir gökyüzü titrerdi güzel bir histe Rindler, muğbeçeler mest bütün mecliste Ve o âfetle bütün kahkahalar nağmeleşir O gürültüyle sular çalkalanır çağlardı Bir zamanlardı bu gamhanede bir dem vardı Lâkin artık o hayal âlemi bir efsane Ses seda yok bu değil sanki o devlethane Üstat, şiiri dinler. Çok güzel bulduğunu söyler Orhan Veli'ye. Ardından da ekler: — Biraz daha gayret etseniz bu alanda bizi de geçeceksiniz... Orhan Veli'nin yanıtı onun canını sıkacak kertede anlamlıdır: — Aman üstadım, biz ciddiye almıyoruz bunları, alay olsun diye yazıyoruz!
Yaz başlangıcında bir gün Yahya Kemal ada vapuruna biner. Şöyle biraz yalnız kalmak, başını dinlemek niyetindedir. Nerden çıkarsa bir genç ozan hemen yanı başında biter. Görmezden gelmek mümkün değildir. Yahya Kemal de çaresiz selamını alır ve sorar: — Ne o, adada yazlık tuttun galiba? Avurtları çökük, benzi solgun genç: — Öyle üstat, der. Nicedir bir halsizlik, bir öksürük vardı. Doktorlar ada havasının iyi geleceğini söylediler. Sende verem istidadı var, dediler. Yahya Kemal sızıldanan gencin hemen sözünü keser: — Vah yavrum vah, sende o da mı istidat hâlinde?
Dönemin tanınmış ozanlarından Halit Fahri de bir gün üstadı yemeğe çağırır. Ama biraz da sıkıntıyla: — Evimiz, der. Sizi ağırlamaya pek uygun sayılmaz. Yalnız güzel bir hindi dolması var... Üstat hemen sözünü keser onun: — Hindi güzel ya, sen sofrada kaç kişi olacak, ondan haber ver!
Bâbıali'nin eli sıkılığıyla da ünlü gazate sahiplerinden Halil Lütfi, nasıl olmuşsa Yahya Kemal'i yemeğe çağırmış. Üstat, onun ününü bildiği için bu çağrıya pek şaşmış ama yine de gitmiş. Sofraya oturunca bu şaşkınlık iyice artmış. Çünkü tüm yiyecekler birkaç lokmada, tüm içkiler de birkaç yudumda bitivermiş. Yahya Kemal, biraz oturduktan sonra kalkmak için izin istemiş. Halil Lütfi verdiği ziyafetten hoşnut, onu kapıda uğurlarken: — Teşekkür ederim. Sizi yine yemeğe çağırmak isterim, herhalde kabul buyurursunuz? demiş. Gözleri parlayan Yahya Kemal: — Elbet kabul ederim. diye yanıtlamış. İsterseniz hemen şimdi!..
45 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.