Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kinem Balcı

Kinem Balcı
@birrkitapsever
Türk Dili ve Edebiyatı
1 Temmuz
201 okur puanı
Şubat 2020 tarihinde katıldı
464 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
- Baba, ya içimdeki yaralar? Onlar nasıl kapanacak? -Allah de Murat. 'Allah'.. Kul yara açar. Allah kapatır.." Yanık buğdaylar romanı, özetle; Yeşildere köyünün sakinlerinin Büyük Zelzele olarak adlandırdığı felaketten sonra köydeki dengelerin değişimi, ahlâkî yozlaşmasının karşında bir kan davasını ele almaktadır. Bu  davanın bir tarafında babası ve kardeşinin ölümünü gören Dikçe Mehmet, bir tarafında buna karşı olan ve köydeki yönetimde söz sahibi olan düzensizliği sürdürenlerden Kerim'in hikayesi birlikte anlatılmıştır. Her iki çatışma roman boyunca sıkça karşı karşıya gelir. Cehalet/Eğitim, Ahlâk/Yozlaşma ve Hak/Hırs yan yana işlenir. Bu kavramların değişmesi  ana karakter Dikçe Mehmet'in okuyup öğretmen olarak köye gelmesiyle bir başlangıç olur. Dolayısıyla verilen mücadele hem köy için hem de  her iki kahraman için bir dönüşümün tezahürüdür.." ..
Yanık Buğdaylar
Yanık BuğdaylarAhmed Günbay Yıldız · Timaş Yayınları · 20183,808 okunma
Reklam
212 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
24 saatte okudu
"Acıya, aşka ve kışa Rengini savura savura, Bozkır çiçeği Kavrulur zamanla.."* Bozkır Çiçekleri, 70'li yılların Ankara'sında  Seyfi, Nurten ve Müfit'in kısa kesitlerle aktarıldığı yaşamlarını sevinçleri, hayalleri ve uğraşları ile birlikte anlatılmıştır. Ana karakter Seyfi'nin çalışma hayatına genç bir memur olarak başlamasıyla kenti, kentli insanları tanıma isteği hayalleri de bu başlangıçta onunla beraberdir. Kent yaşamı, Seyfi için bilinmesi gereken bir gerçektir. İlerleyen süreçte  hayatın sathi anlamının yitimi olur onun için. Aynı zamanda bu durum, Müfit ve Nurten'in kendi yalnızlığı içindeki yaşam arayışıyla benzerdir. Dolayısıyla bireysel varoluşları hem başlangıç hem bir sondur.. • "İnsan şu ya da bu biçimde bir yol bulmak zorundadır; yaşamak için, dayanmak için, avunmak için.." (s.193) .. #taşra/kent, #son/başlangıç # birey/varoluş *M.Altıok/Aşk da Geçer
Bozkır Çiçekleri
Bozkır ÇiçekleriSelçuk Baran · Yapı Kredi Yayınları · 2021812 okunma
304 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
"Işık karanlığın sol elidir karanlık da ışığın sağ eli.."
Karanlığın Sol Eli'nde, cinsiyet kalıplarının olmadığı her türlü zıtlık ve karmaşıklıktan uzak düalitenin azaldığı bir dünya kurgulanmıştır. Romanda Ekumen tarafından gönderilen elçi Genli Ai'nin Kış gezegeninde yaşadıklarıyla beraber Estraven ile çıktığı buzullar arası yolculuk aktarılmıştır. Bu yolculuk, her ikisi için bir kaçış gibi görünse de 'insanın' fiziken ve ruhen de karanlık ve aydınlığı bir arada tutma gayreti diyebiliriz. Bunun yanında insana yüklenen toplumsal roller, atfedilen duygu ve düşünceler bireyin birliğinde bütünleşir: "Düşünün: İnsanlık güçlü ve zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan, aktif/pasif diye ikiye bölünmemiş. Kış'ta insan düşünüşünü belirleyen o düalizm eğilimi azalmış ya da değişmiş durumda.." s.108. ..
Karanlığın Sol Eli
Karanlığın Sol EliUrsula K. Le Guin · Ayrıntı Yayınları · 20213,038 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
"Düşündüm, bir hayat nedir? Başlar ve biter, bir hayat nedir? Acı ve tatlıdır, unutulur hepsi, bir hayat nedir? Emin olmasam da 'hayat bir iz bırakmaktır' diyebilirim."   Suzan Defter, tarihsel olarak 12 Eylül sonrası döneminde  geçen kısa bir aşk hikayesi.. Roman, iki karakterle birlikte günlükler aracılığıyla aktarılmaktadır. Kitabın sol tarafında Ekmel Bey'in yaşamını okurken sağ tarafında Derya'nın yaşamını görüyoruz. Her ikisinin yaşadığı hikayeler farklı olsa da ortak noktada buluşurlar. Günlük, onlar için yaşadıklarını dökme  tarihe not düşürmektir. Bir bakıma ardında tanık bırakmaktır. Derya, günlüğünü  hem yarım kalmış Suzan'ın hikayesine  hem de kendi yaşamına ışık tutmak için tutar. Onun Ekmel Bey'e kendisini Suzan olarak tanıtması da bundan dolayıdır. Aynı zamanda Ekmel Bey'in çevresinden uzaktayken  annesinin anısıyla yaşadığı eve kiracı araması ile Derya'nın  yaşamında babası yerine abisinin rol alması bu hikâyelerin ev/aile, sevgi/ortaklık,  birey /yalnızlık üzerinde kurulduğunun göstergeleridir. Fakat Suzan, her ne kadar anlatılsa da o dönemin metaforik olarak çizilen bir aşk hikâyesinin kahramanı olarak kalmıştır.. "..Suzan Hanım gelmeyince oturup şu defteri okudum. Tek bir halin farklı sıfatlarla, farklı tamlama ve tanımlamalarla tekrarlanmasından ibaretmiş hayatım, gördüm.."  s.124.
Suzan Defter
Suzan DefterAyfer Tunç · Can Yayınları · 202212,9bin okunma
88 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
"Geç buldum, çabuk kaybettim hicran oldu hayat bana.."
Aziz Bey, günlük hayatta tanıdık bildik bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun her zaman kendisine fazla güvenen, kibirli, vakur duruşunun yanında yaşamını yanılgılarıyla geçiren bir tamburi ustası aynı zamanda. Hayatının hüzün makamında seslendiren,  aile ve  çevresine uzak fakat bir o kadar hasretle seven biri.. Bu kısa hadisenin bu kadar anlamlı olması Aziz Bey'in birebir yaşadığı hislerin aktarılmış olmasıdır. İlerleyen süreçte  Aziz Bey'in Vuslat ile karşılaşmasıyla hayatında kırılan sahneler ve görüntüler soluklaşıp belirse de artık çok geçtir. O,  yaşadığı hayatın kırılgan parçalarını  bir sokak aralığında yağmurlu bir günde bırakmıştır yalnız ve kimsesiz olarak.. .."Gittin artık seni ben nerde bulup yalvarayım.."                                                                                   (s.74.) # #iyiokumalardilerim..
Aziz Bey Hadisesi
Aziz Bey HadisesiAyfer Tunç · Can Yayınları · 202210,3bin okunma
Reklam
336 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Rastgele açtığı sayfadan bir cümle okudu: "İnsan bir uçurumdur.." Romanda sıkça tekrarlanan cümle ile başlamak istedim. İnsanın kendi yalnızlığı içindeki yabancılaşma duygusunu anlatır. Bu yabancılaşma insanın kendi gerçekliğine inemediği yerdedir. Ana karakter Mürşit, kendisini oluşturan çevreye ve insanlara karşı da bunu yaşamıştır. İnsanların yeri geldiğinde pasif bir uyku düzeyinde  yaşanılanı hatırlamama ve inkar ederek içsel bir uykuya gittiğini söyler. Yaşanılan görülür,  harekete geçilir fakat his noktasında hızla unutulmuştur. Mürşit, kendi hayatını yaşamamanın bunalımını yaşayan uzun yıllar bu yaşadıklarına boyun eğmiş, kader olarak görmüştür. Gittikçe biriken bu ağrı tüketmiştir onu. Bu dünyaya bakış ve anlayış açısından ortak olan Madenci bile kendi dünya ağırlığında onun için  bir destek değil hâl ve söyleyiş benzerliğidir. Her ikisinin hayatı da giderek küçülen küçüldükçe içe kapanan sarmalayan bir yapıdadır. Dolayısıyla "dünya ağrısı" hafifletilmeyen somuttan ziyade soyuta yaklaşan bir ağrıdır. Alışılmıştan tükenişe giden çizgidedir: • "Herkes bir şey yapıyor,.. kötülük için, iyilik için. Acısını unutmak için. Kaçmak için. Ben kıpırdayamıyorum.." (s. 229) • "Yine de yapamıyor, silkinemiyor, üstündeki bu yabancılık duygusunu eski bir gömlek gibi çıkarıp atamıyor. Yarın sabah yine başını alıp gitmek niyetiyle uyanacağını ve hiçbir yere gidemeyeceğini biliyor.."  (s. 252) .. #İyi okumalar dilerim..
Dünya Ağrısı
Dünya AğrısıAyfer Tunç · Can Yayınları · 20214,020 okunma
148 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 saatte okudu
Siddhartha benliğin, özün yolculuğuna çıkan bir varoluş öğretisiyle yaşamını bulmaya çalışan bilgelik arayışıdır. Düşüncesini, yerini değiştiren bu bilgi(bilge),  belki bir düşüncede sabitlenip desteklenmişti  onun için: "Hiçbir gerçek yoktur ki, karşıtı da gerçek olmasın.." Bir bakıma vurgulanan cümle, bize düşüncelerle sözlere dökülen her ne varsa  taraflılığa göz kırptığını dile getirmektedir. Bu da gerçekliğini yarım ve yoksun bırakır kendi nezdimde.. Romanda ayrıca buda öğretisinin yanında kendi inanış ve öğreti  yolculuğunun dalgalanmasında ırmak, varlığın(yaşamın) sesi  uykudan uyanıştır. Benlik yolunda maddesel olarak tadan Siddhartha, bütün uğraşları ve devinimleri var oluşunu bu ırmağın sesiyle eş değer bulmasıdır. İşte kişi ile yaşamın arasında bu ırmak vardı. Bazen karşıya geçip yeniliğe adım atarken, bazen aramak ve bulmak amacında iken  kaçırdığımız ufak detaylarda saklı olduğu gibi yaşamın (beniliğin) içindeydi. Başladığı yolculukta gelişen dönüşen bir Siddhartha gibi yaşamın ve varlığın sesi uzaklarda değil gözümüzün önündeydi: "Sen ey saygıdeğer kişi, belki gerçekten arayan birisin, çünkü amacının peşinde koştuğundan hemen gözünün önündeki bazı şeyleri görmüyorsun.." #siddhartha #benlikyolculuğu..
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202037,9bin okunma
432 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
"Güneşin kumda bıraktığı çelimsiz bir lekeden ibaretim. Bir sert rüzgara bakıyor her şeyi unutup aklımı kaçırmam.." "Kum Tefrikaları", Doktor Mithat ve Murat Hoca'nın eline geçen bir günlüğün tefrika edilmesiyle başlayan serüveni, kendi aralarındaki diyaloglarla uzayan süreç, geçmiş ve şimdinin içinde harmanlanarak aktarılmıştır. 1914 yılına ait olan bu günlük, Şevket Kemal Bey'in tayyare muharebatindan anlatılan  kesitlerle, çıktığı yolda karşılaştığı zorluklarla beraber hayal ve gerçeğin, hayat ve ölümün ucunda  baş başa kalışına tanıklık etmektedir.  Kumdan, tozdan, seraptan, (çölden) mekandan ziyade zamanın yanı başında  "her şeyi iç içe, karmakarışık yaşandığı gibi" anlatılmaya çalışılmıştır. Romanda anlatılan  gerçeklik bütünsel açıdan önemlidir. Zira yazarında dediği gibi "aşırı mantikla kör olmuş insanlara değil, her şeyin, mümkün olduğuna inanan hayalperestlere" dir tüm anlatılanlar.. "Güneş doğuyor. İnsanlar var ufukta. Hepsinin kafası göğe doğru uzayıp dalgalanıyor. Yürüdükçe kayboluyorlar, kayboluyorlar.. Biliyorum ki hayalden, seraptan, uzak bir köyde yaşayan gölgelerden hepsi. Aslında hiç yoklar, hiçbir zaman da orda olmadılar.." #kumtefrikaları#ömüriklimdemir #"Cesaret olduktan sonra, kanatlar elbet bulunur."(s.96.)
Kum Tefrikaları
Kum TefrikalarıÖmür İklim Demir · Yapı Kredi Yayınları · 20201,679 okunma
416 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
"Büyük kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal mahluk kendi.. Kendi iç dünyasının mahpusu halinde, şifasız bir yalnızlığa mahkum.." • 1950'li yılların toplumunda yalnızlaşan bireyin, sosyopsikolojik durumunu, yabancılaşan değerlerin sorgulamasını, bireyin kendi iç dünyasındaki bu endişelerini ruh/gerçek, yalnızlık/benlik, simeranya/dünya arasında kurmuştur. Bu karşıtlıklar romanın kısa bir zaman dilimi içinde yoğun anlatılmıştır. • Romanda yer alan Samim ve Meral arasındaki şüphelerin ilerleyişi, Meral'in bulunduğu toplumdan uzak ve yakın olarak kurduğu münasebetlerden kaçışına ve ütopik bir dünya olan Simeranya'nın somutlaşmasına sebep olmuştur. Burada, insan ise sadece maddesel olarak değil manevî bir hüviyetin ruh içindeki hissiyatlarla beraber birer özün parçalarını oluşturur. Ruhun penceresi insan, insanın penceresi bakış açısındaki dünyadır. Çünkü "insan meçhulün kahramanıdır.." "Bir sürükleniş ânı. Biz işte o ânların içinde varız veyahut yokuz. Şahsiyetimiz orada bütünleşir ve tam dolgunluğu içinde zıtlıkları karşılar. <Sürüklenirsek hiçiz, dayanırsak varız.> Çünkü saman çöpü değiliz." #peyamisafayalnızız⚘ #yabancılaşanbirey⚘ #yalnızlıkiçimizde..⚘
Yalnızız
YalnızızPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 201921,6bin okunma
136 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
21 günde okudu
"Zaman akıp gidiyor ve hiçbir saat bir öncekine benzemiyor.."
• Toprak Ana, II. Dünya Savaşı yıllarında (1939-1945) bir Kırgız köyünde Suvankul ve Tolganay'ın hikâyesiyle birlikte savaşın kıtlık, yalnızlık ve cephe gerisinde verilen mücadeleyi anlatır. Savaşın başlamasıyla evlerinden gidenlerin ardında çocukların, eşlerin ve ailelerin yaşama tutunma çabalarını aktarmaktadır. Bozkırın ortasında ürün elde etmek için çalışan işçilerin yanında savaşın başlamasıyla Tolganay'ın işçilerin başına geçmesi kalanlara  ümit verse de savaşın yoklukla geçen günleri şartları daha fazla zorlamıştır. Bunlarla başa çıkanlardan biri olan Tolganay oğullarını, eşini cephede kaybetmiş haber alamamıştır. Savaştan dönen erleri ise bekleyenlerin çoğu geride ümitsizce bakakalmışlardır. Savaşın olumsuz şartları, gereksizliği öne sürülürken aynı zamanda toprağın verimsizleşmesi, yalnızlığı yine savaşa bağlıdır. • Savaşın toplumsal gerçeğinin etkileşimine değinen yazar, kendi gerçeğini de değinmektedir. Toprak için savaş, her ne kadar "kanlı çizmeleriyle insanların kırk yıl çiğneyip ezeebileceği, her şeyi yakıp yıkabileceği düşünülse de 'insan' denen varlığa baş eğdiremeceğini ve değerini düşürüp onu gerçek mânâda mağlup edemeyeceğini" söylemektedir. Çünkü savaşın tek gerçek tanığı insandır. Toprak gibi insan da yeniden doğup çiçek açabilir.. • "Ey besleyici Toprak Ana, hepimizi bağrına basan sensin. Onlarla sen konuş Toprak Ana, insanlara sen anlat!.."
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202261,4bin okunma
Reklam
108 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
"Geçmişi oynuyorduk... geleceği... herşeyi..."
"Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor, hiç anlamıyorum. Hayat nerede bitiyor, ölüm nerede başlıyor?" • Oyunlarla Yaşayanlar kitabında, hayat, ölüm ve sahne ekseninde iki perdelik anlatılan (acıklı güldürü) bir tiyatro eseridir. Emekli tarih öğretmeni Çoşkun Ermiş, bir aydın olarak tiyatroya meraklı evinde oyunlar yazarak arkadaşı
Oyunlarla Yaşayanlar
Oyunlarla YaşayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 20209,1bin okunma
268 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
"Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu." Suskunlar, romanında Klâsik Osmanlı döneminin Konstantiniye'de, Mevlevî Dergahında ve Sofuayyaş Mahallesinde geçen bir 'musikî anlayışı' aktarmaktadır. Musikînin hoş karşılanmadığı zamanda,  Mevlevî musikisinde neyin sesiyle 'Gel' çağrısına kulak veren Eflâtun'unun sürekli işittiği bu sesin kaynağını arayan, aynı zamanda daha sonra sağır ve dilsiz olarak hayatına devam eden biridir. Bunun yanında kardeşi olan Davut, babası İbrahim Efendi ve dedesi Kalın Musa ile beraber yaşamlarının yanında Zâhir ile Bâtınî'nin Rafeal'in Kahin'in ve İskender'in hikayesi iç içe anlatılmıştır. Romanda musikî üstadlardan biri sayılan Eflâtun, maddî dünyadan bîhaberdir. Dönemin önemli  musikî üstatlarının birer birer öldürülmesiyle onun canı da tehlikeye girmiştir. Romanda aktarılan bir diğer konu, dünyanın yaratılışında insanın, sesin ve musikînin yeridir. Roman, musikînin  bölümleri olarak Yegâh, Dügâh ve Segâh olmak üzere üç bölüm şeklinde düzenlenmiştir. Dünyanın yaratılışının yedi günü ile anlatılan hikâye eş değer biçimdedir: "Başlangıçta sükut var idi. Ve her şey karanlık idi. Yaradan Yegâh makamında terennüm eyledi. Ve bu ışıltılı nağme ile etraf nûr oldu. Ve nağme boşlukta yankılanıp geri döndü. Ve yaradan, bu Yegâh nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, birinci gün.." İyi okumalar dilerim.. #Suskunlar #Musikî bir dünya..
Suskunlar
Suskunlarİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20219,4bin okunma
285 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
"Herkes kendi talihinin mimarıdır.." İlber Ortaylı' nın söyleşi tarzında yazılan bu eseri, yaşama dair, kısa dipnotlarla, bir insanın kendi alanı dışında sınırlarını zorlamasıyla yeni pencereler açan dünyasıyla, insan yaşamının kaliteli olarak geçirilmesine dönük tavsiyeler kitabıdır diyebiliriz. Sohbet havasında anlatımı ile gezilecek, görülecek, okunacak, anlaşılacak noktaların kaçırılmamasına değinilmiştir. Her insanın ömrünü nedenlerle değil nasıl yaşayabilmesi için kurduğu olanaklarla hayatını, iyileştirdiğini aktarmaktadır. Kısaca bir deyişle: "Hayat, derbederlik ve tembellik için çok uzun; fakat hırsla, yağma ve haydutluk yapmaya değmeyecek kadar kısadır.. Hayat, duygularla çalışılacak ve resmedilecek bir kompozisyon, aynı zamanda mantıklı yazılacak bir rapor gibidir.." İyi okumalar dilerim.. #birömürnasılyaşanır #hayattadoğruseçimleriçinöneriler
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?İlber Ortaylı · Kronik Kitap · 202055,2bin okunma
222 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
"Hakikaten hiç kimse bu çocuğun şimdiye kadar herhangi bir münasebetle, herhangi bir hissî tezahür gösterdiğini görmemişti.." • Kuyucaklı Yusuf'un hikâyesi.. Yusuf'un evlat olarak kaykamakam Salahattin Bey'in evine gelmesiyle başlayan romanı iki ana bölüm şeklinde aktaracak olursak ilk bölümde çocukluk, gençlik yıllarıyla beraber Muazez ile aşkının çatışmasını yaşamaktayken ikinci bölümde ailesine, yaşadığı yere ve insanlara karşı ruhundaki boşluk ve yabancılılıkla iç dünyasında baş başa kalmayı tercih etmiştir. Romanda Yusuf'un, çalıştığı ve yaşadığı yerdeki muhitin insanları gerçekçi bir şekilde dile  getirilmiş halk, ezilen köylü ve çalışan işçilerin durumu zıtlıklarla beraber aktarılmıştır. Bunlar doğa/şehir, yerellik/yabancılaşma, yöneten/ yönetilen şeklinde doğal ve yapay olarak aktarılmıştır. Yusuf'un hikâyesi daha başından bellidir, romanın dinamik merkezidir. Onun gelişi, hadiselerin kaçınılmaz başlangıç noktası ve bitişidir.. • Yaşadığı dünyada; "çocukluğu, delikanlılığı, etrafıyla olan münasebetleri hep yabancı bir dünya ile yapılan temaslara benziyordu. Şimdi o, kendisine bu kadaruzak bulduğu bu dünyada, ne kadar müthiş azaplar çekiyordu! Bunlara ne lüzum vardı? Neden böyle korkunç çemberler onu sımsıkı bağlıyor, neden ona yavaş yavaş, sindire sindire en öldürücü  işkenceler yapılıyordu? Ne için, kim için?.." İyi okumalar dilerim.. #kuyucaklıyusuf #sabahattinali #birey/toplum çatışması..
Kuyucaklı Yusuf
Kuyucaklı YusufSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021174,1bin okunma
160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır ben onu kaybettim.İkinci defa oynayamam.
•• "Ben gene eskisi gibi dünyadan uzak ve daima tasavvurlarımın ve iç dünyamın bir oyuncağıydım.." • Kürk Mantolu Madonna kitabında Raif'in günlüğünden yola çıkılarak tanıdığımız yaşamı ve çevresi kadın-erkek, aile-birey , toplum-insan ilişkileri ekseninde şekillenerek aktarılmıştır. Romanda Raif Efendi, toplumda yaşamın gereği olarak,
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021314,6bin okunma
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.