Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aklımda kımıldayan düşünce Bazen bomboş hissediyorum kendimi Boş, bomboş Her şey tedirgin ediyor beni Zaman akıp gidiyor Zaman, bana hem ait Hem ait olmayan İnsan neden ölüme yazgılı Ölümün matematiği neden Zamana ayarlı Saatli bomba gibidir O adam şimdi ölmüştür Çünkü aradan şunca zaman geçti Biz onu görmeyeli Peki bu zaman nasıl bir şeydir Biz onu düşünmediğimizde Geçen zaman Onun kendisi için Geçen zamana eşit midir
Duyguları bastırmak, yok saymak bedeni 'patlamaya hazır bomba' haline getirir. Zira bastırılan duygunun enerjisi kaybolmaz daha da kök salar.
Reklam
Bu adamlar dev midir Yatak özlemez gövde midir Gül açar boyunlarında Kolkola durup bağırdıklarında Bomba düşmüş gibi deprenir toprak Konuştuklarında
"Hastama sunabileceğim en değerli şey, varlığım. Sadece yanında ol, diye düşündüm. Akıllıca bir şeyler söyleme çabasını bir kenara bırak. Fark yaratacak bomba gibi bir yorum aramaktan vazgeç. Senin yegâne görevin, tüm varlığınla burada olmak. Seanstan ihtiyacı olan her ne varsa alacaktır zaten."
Sayfa 155 - Pegasus Yayınları, Dr. YalomKitabı okuyor
paslanmış demir bir kapı açılır küf tutmuş kilitler gıcırdarken ta karanlıklar içinde birden bir türkü gibi yükselirsin sen fısıldarım sana yıllarca içimde biriken söyleyemediğim ateşten kelimeleri şuuraltım patlamış bir bomba gibi saçar ortalığa zamanın ağaran saçın toz toprağını
Silah depolamakta ibadet yerlerinin kullanılması, savaş tehdidi öncesinde, Osmanlıların oralarda niçin silah araması yapamadığını gösteriyor: çünkü kiliselerde arama yapılması Avrupalılar tarafından kesinlikle kabul edilmezdi. Örneğin: Samsun'daki Ermeni Katedralinde silahlar bulundu. Haçin'deki bir Ermeni manastırında fıçılarla barut saklanmıştı. İzmit yakınlarındaki Armise Manastırı'nda, silahlar ile barut bulundu. Erzincan'daki Surp Agop Kilisesi'nde yüzlerce bomba patlayınca, orada gizli bir cephanelik olduğu ortaya çıktı. Bir Osmanlı Araştırma Komisyonu, Doğu Anadolu'nun her tarafındaki mezarlıklarda, kilise bahçelerinde ve dinî binaların etrafındaki tarlalarda silah ve dinarnit saklandığını tespit etti.
Sayfa 139 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
İngiliz Elçiliği 1891 yılında siyasi tutuklu denilen, vatan hainliği ve biraz daha hafif suçlardan hapis yatan isyancılara genel af ilan etmesi için sultana baskı uyguladı. Sultan, o yıl sadece İstanbul'da 75 ve diğer illerde çok daha yüksek sayıda kişiyi serbest bıraktı. İngilizler 1893'te bir af daha sağlayarak Kayseri, Yozgat ve Merzifon'da isyana teşvikten suçlanan Ermenilerin, bir başka af ile de Ankara ve Sivas'ta hüküm giymiş olan Ermenilerin serbest bırakılmasını temin ettiler. İkinci gruptakiler: hükümete saldıran, ispiyoncu olduğundan şüphe duyu- lanları öldüren ve başka suçlar işlemiş olan kimseleri kapsıyordu. 1895'teki başka bir af ilanı da adam öldürmek veya bomba imalatından suçlu bulunmuş olanlar hariç tüm Ermenileri serbest bıraktırdı. Avrupalılar, Osmanlı Bankası baskınını yapan ve Zeytun isyanına önderlik eden asileri serbest bırakmaya Osmanlıları zorladılar. Sasun'da 1894'te isyan eden Ermenilerin liderleri haricindekilerin hepsi affa uğradı. Sasun'da 1904'te Osmanlı güçlerine saldıran isyancılar İngiliz Elçisinin ısrarlı isteğiyle affa uğradılar. 1907'de, Erzurum ile Muş'taki ve 1910'da çeşitli bölgelerdeki isyancılara kısmi af tanındı. İngilizler başka yıllarda, birçok küçükçe grupların serbest bırakılması için aracı oldular.
Sayfa 92 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
“Her gün arabayla elli kilometre yol gidiyor, sonra iki cam kavanozu geri dönüşüme attılar diye kendilerini iyi hissediyorlar. Barıştan iyi bir şey gibi bahsedip sonra savaşı yüceltiyorlar. Öfkeye kapılıp karısını öldüren adamı aşağılıyor ama bomba atıp yüzlerce çocuğu öldüren kayıtsız askere tapınıyorlar.”
Sayfa 240Kitabı okudu
Bu güvensizlik duygusu , koşulsuz kazanmak zorunluluğu şeklinde bir baskı olarak gelir kişiye , sonunda işler kendi istediği gibi gitmeyince de bomba misali patlama etkisi yaşanır.
Sayfa 112Kitabı okudu
İşlenmemiş bir elmas. Patlamaya hazır bir bomba. Ölüme uçan eşsiz bir kelebek.
Sayfa 78 - Can Çağdaş - 3.BaskıKitabı okudu
Reklam
Doğru. Genç değiliz artık. Dağları devirmek, dünyayı fethetmek hevesimiz kalmadı. Tam aksine, kaçıyoruz. Kendi kendimizden, yaşadığımız hayattan kaçıyoruz. Tam yaşamayı ve dünyayı sevmeye başlamıştık. Bizi bu dünyayı felakete sürüklemekle görevlendirdiler. İlk bomba kalbimizde patladı. Çalışma, emek, ilerleme... Böyle şeylere inanmaz olduk. Biz sadece savaşa inanıyoruz artık!
Uğur Mumcu Cinayeti
Ocak 1993’te arabada patlayan bir bomba, Türkiye’nin en ünlü gazetecisini, köktendincilerin İran ve Suudi Arabistan ile olan bağlantılarını ayrıntısıyla yazmış olan Uğur Mumcu’yu öldürdü. Bu son cinayet özellikle laikleri sokağa dökmüştü. Halkın öfkesi sadece bu cinayetlere değil, ayrıca polis ve savcıların katilleri bulma konusunda gönülsüz olduğu anlaşılan girişimlerine de yöneltilmişti. Türk entellektüellerinin içinde, kendi yaşam biçimlerini İslamcıların tehdidi altında gören birçok eski liberal, hatta sosyalist, 1990’ların başında klasik Kemalizm’e dönerek tepkilerini gösterdi.
Sayfa 331Kitabı okudu
Hava Kuvvetlerinin Savaştaki Gücüne Dair
Fairchild'ın çıkardığı sonuç şöyleydi: "Doğru noktalara isabet eden on yedi bomba tüm metropol bölgesini tümüyle elektriksiz bırakmasa da, enerji dağıtımını önleyecektir!" On yedi bomba! Klasik akla kalsa, tüm şehir bombalanacaktı - bunun üzerine dalga dalga maliyetli ve tehlikeli bombalama akınları eklenecekti. Fairchild'ın göstermek istediği şuydu: Koca bir kenti tek bir darbeyle etkisiz hâle getirmek için aklınızı ve Norden'in bombalama vizörünü kullanmak dururken, buna ne gerek var? Pape bana dedi ki: Kesinlikle tek başına bombacının ya da yalnız hava gücünün savaşı kazanacağına inanıyorlardı. Üstelik savaşı kazanarak, kara ordularının yıllarca çarpışıp durduğu ve insan öğüten siperlerde milyonlarca kişinin telef olduğu Birinci Dünya Savaşı'ndaki gibi bir kitlesel kırımı önleyeceklerini düşünüyorlardı. Donald Wilson'un neden yarı şaka yarı ciddi, Maxwell'de neler döndüğünü bilse Ordu'nun Bombacı Mafya ekibinin tamamını hapse tıkacağını söylediğini şimdi daha iyi anlayabilirsiniz. Bu adamlar Ordu'nun parçası oldukları hâlde, Ordu'nun geri kalanının geçersiz ve eskimiş olduğunu söylüyorlardı. Kanada sınırına, ağır toplar, tanklar ve akla gelebilecek her türlü silahla desteklenen yüzbinlerce asker yığabilirdiniz ama bombacılar bunların ve bütün konvansiyonel savunma hatlarının üzerinden uçarak geçer ve sınırdan yüzlerce kilometre uzakta özenle seçilmiş birkaç hava akınıyla düşmana ağır bir darbe vurabilirdi.
Sayfa 49
Biz bugün, Hamas'ın elindeki taşın kurşuna dönüşeceği, bu taşın silah ve bomba halini alacağı günü bekliyoruz.
..Dergi bu odada hazırlanır, sonra gizlice elden ele geçerdi. Sarayın korkunç hafiyelerinden biri nasılsa haber alıp curnal eder. Okul nazırı çağrılıp bir güzel azar yerse de okulda böyle şeyler olmadığını söylemekten vazgeçmez. Bir gün kendisi ders odasını bastı, hepsini suçüstü yakaladı. Değerli bir asker değildi. Ama vicdanlı ve namuslu bir kimse idi. Eğer isteseydi hepsinin asker mesleğinin son bulacağına şüphe yoktu. Dergiyi görmemezlikten geldi. - Ne diye başka şeylerle uğraşıp derslerinize çalışmıyorsunuz? demekle yetindi. Fethi, sonradan soyadı Okyar, Mustafa Kemal'in sonuna kadar arkadaşlarından ve bir aralık başbakanı, ateş püskürecek ve bir eli ile Sultan Hamid'in oturduğu Yıldız Sarayı'nı göstererek: - Hep o adamın başı altından çıkıyor bunlar... Sarayı başına yıkılmadıkça rahat yok. Elime fırsat geçerse altına bomba koyardım, diyordu. Tuhaf bir raslamadır ki 27 Nisan 1909'da Sultan Hamid tahttan indirildiği vakit onu Selânik'e götüren muhafız bu Fethi olacaktı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.