Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

B. VARDAR

İyimser "Bardağın yarısı dolu." der. Kötümser, "Bardağın yarısı boş, " der. Rasyonalist ise, "Bardak gereğinden iki kat büyük, " der.
Reklam
Hayatın birinci yarısı, mutluluğa karşı duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu halde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır. Çünkü mutluluk denilen her şeyin kuruntu olduğu ve acıdan başka gerçeğin bulunmadığı fark edilmiştir artık.
Gençliğimde, kapımın zilinin her çalınışında gönlüm sevinçle doluyor ve kendi kendime, "Oh ne iyi! İşte yeni bir olay!" diyordum. Ama yıllar geçip de olgunlaştığım zaman, her zil sesinden sonra şöyle düşündüm: "Yine ne var?"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yani elalemin adamı o yaşta peygamber olup çoktan tahtalara çakılıyorken, benim abim mutluluğu eşeklerde arıyor. Ve bizden, bu ikisini aynı Allah'ın yarattığına inanmamızı bekliyorlar. Bence dünyanın bütün müminleri zincirlerini kırıp evrim teorisine bir göz atarak bu utancı Allah'ın üzerinden almalılar. En azından cehennemin dibini boyladıklarında, Neandertal atalarına söyleyecek bir çift sözleri olur.
Sayfa 174Kitabı okudu
Biz hayatımızla ilgili planlar yaparken hayat genelde kendi yaptığı planlarla meşguldür. Bu hikayede de öyle olmuş galiba. Hayatın planları her zaman gerçek, bizimkiler ise çoğu zaman sadece hayaldir. Bu hayallerin hangisi hayatınkilerle uyuşacak, işte biz bunu bilmeyiz.
Reklam
İnsanın geceleri, derin, duygusal ilişkilerle ve hatıralarla bağlı olduğu eşyalarla aynı mekanda uyumasından güzel ne olabilir!
Sayfa 476Kitabı okudu
Geçen zaman, Allah'tan yalvararak dilediğim gibi, hatıralarımı zayıflatmıyor, çektiğim acıyı daha dayanılır kılmıyordu. Her güne ertesi günün daha iyi olacağını, onu birazcık olsun unutmuş olacağımı umarak başlıyor, ama ertesi gün karnımdaki ağrının hiç değişmediğini, acının sürekli yanan kuvvetli bir kara lamba gibi içimi karartmaya devam ettiğini hissediyordum. Onu birazcık daha az düşünebilmeyi, zamanla onu unutabilmeyi başardığıma inanabilmeyi ne çok isterdim! Onu düşünmediğim dakika artık çok azdı, daha doğrusu hiç yoktu. Belki bazı geçici anlar vardı, o kadar. Bu "mutlu" anlar da çok kısa sürüyor, bir iki saniyelik bir unutma süresinden sonra, kara lamba tıpkı apartmanın kendiliğinden sönen otomatiği gibi kendiliğinden yanıp karnımı, genzimi, ciğerlerimi zehirliyor, nefes alıp verişlerimi bozuyor, varolmayı sürekli gayret gerektiren bir zorluğa çeviriyordu.
Sayfa 152Kitabı okudu
Fransız şair Gerad de Nerval'in ir kitabında okudum. En sonunda aşk acısından kendini asan şair, hayatının aşkını sonuna kadar kaybettiğini anladıktan sonra, Aurelia adlı kitabının bir sayfasında, bundan sonra hayatın kendisine yalnızca "kaba oyalanmalar" bıraktığını söyler.
Sayfa 160Kitabı okudu
... aşk acısının bir bütün olduğunu söylemek isterim. Gerçek aşk acısı, varlığımızın en temel noktasına yerleşir, bizi en zayıf noktamızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamayacak bir şekilde yayılır. Eğer umutsuzca aşıksak, baba kaybından en sıradan talihsizliğe, mesela anahtarımızı kaybetmeye kadar herşey, diğer bütün acılar, dertler ve huzursuzluklar, her an yeniden kabarmaya hazır olan bu asıl ıstırabımızın tetikleyicisi olur. Benim gibi aşk yüzünden bütün hayatı altüst olmuş biri, diğer bütün dertlerinin çözümünün de aşk acısının sona ermesiyle mümkün olacağını sandığı için, içindeki yarayı istemeden daha da derinleştirir.
Sayfa 215Kitabı okudu
Hayatın, insanlığın çoğunluğu için, içtenlikle yaşanması gereken bir mutluluk değil, baskılar ve cezalarla ve inanılması gereken yalanlarla yapılmış dar bir alanda, srekli bir rol yapma hali olduğunu, ilk bu sıralarda sezmeye başlamış olmalıyım
Sayfa 258Kitabı okudu
Reklam
Pencereleri açmak boşunaydı, sevdiğinin olmadığı yerde hava yoktu. Boğulabilirdi insan.
Bazen kendime şöyle diyorum: Yalnızca senin bu türden bir yazgın var; diğer insanların mutlu olmalarına sevin - hiç kimseye senin gibi acı çektirilmemiştir. - Sonra da eski zamanların bir ozanını okuyunca, kendi yüreğimin içini görür gibi oluyorum. O kadar acı çekiyorum ki! Ah, insanlar benden önce de böylesine perişan olmuş mudur?
Sayfa 116Kitabı okudu
Sevgi tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. Biri düşerse diğerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. Ancak sevgi, kesilemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi.
Ok ve yayla avlandıkları dönemde büyük bir av hayvanına birden fazla ok isabet etmişse, kalbe en yakın oku atmış olan kişi en büyük parçayı alıyordu. Bütün kabilelerin okları işaretliydi ve kimin kalbe en yakın oku attığını belirlemek kolaydı. Daha sonra ok ve yayın yerini tüfek aldığında bütün bölüşme hukuku değişmişti. Çünkü kurşunlara işaret konulamıyordu.
Sayfa 107Kitabı okudu