Kanuni dönemi (1520-1566) Osmanlı denizciliği Yavuz’un fethedemediği Rodos’un alınmasıyla başlayan süreç, elde edilen Akdeniz üstünlüğü ve ahinâmelerle kuralları Osmanlı devletinin belirlediği bir Osmanlı Akdeniz’i meydana getirmişti. Bu dönemde Osmanlı hem Akdeniz de hem de Hint okyanusunda önemli mücadelelere girişti. Bu durum Osmanlılar’ın Avrupa’daki topraklarını hakimiyet altında tutabilmesi için Akdeniz’de Mısır, Arap yarımadası ve civarına hükmedebilmesi içinde Kızıldeniz ve Basra körfezine hâkim olması gerekliliğini beraberinde getirdi. Portekizliler’le Hind okyanusunda girişilen mücadele sadece İslam’ın koruyuculuğu kapsamında değerlendirilmemesi altında yatan ticari kaygıların ve baharatın Akdeniz havzasına, İskenderiye mi yoksa Cebelitarık üzerinden mi gireceği konusu olduğunu unutmamak gerekir bu mücadeleler neticesinde dönemin bir değeri olan baharat Akdeniz’e çıkış noktası olan İskenderiye Limanı üzerinden gelmeye devam etti, bu sebeple Akdeniz ticaretini ve ondan faydalanan Avrupalı ve Müslüman tacirlerin Müslüman Levant’da önemli duraklarından biri haline geldi. XVI. yüzyılda baharat, uzun yolcuğunun Akdeniz için son iki durağından ilki olan Kahire gelmesiyle, buradan kervanlar ile İskenderiye’ye ulaşır ve tacirler vasıtasıyla tüm Akdeniz dünyasına dağıtılırdı. Bu ticareti sağlamak için kentin hali hazırda iki limanı bulunuyordu. Batı’da olana Garb Limanı, Doğu’da olanına ise Şark veya Frenk limanı deniliyordu.