Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
VURUN KAHPEYE [ ALINTILAR ]
“ Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi! “ Her zaman, her tehlike dakikasında iyi kötü bir güce sahip olduğu sanılan insanlardan herkes medet umar. Hak Teala ne zaman hükümet denilen nesneyi bu zavallıların başından kaldırırsa o zaman
Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
AMERİKA SOSYALİST, SOSYALİST! (2/2)
-Bak bir de Celil Gürkan var. Koskoca Tümgeneral, o da sizdenmiş. -Bizden mi? -O da anarşist. Tümgeneral Celil Gürkan’ın nasıl anarşist olduğunu düşünmeye hiç gerek yok. Uğur Alacakaptan nasıl anarşistse, o da öyle anarşist olmuş. Paşa’nın gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Artık Paşa’yla iyice içli dışlı olduk. Bu kez, prensip sahibi astsubayın
Reklam
Türkiye'de de eşek sevgisi meşhurdur
Genç ve deneyimsiz bir doktor olan arkadaşımı, gizemli bir hastalıktan dolayı çok kaygı duyan genç evli bir çifte bakmak üzere bir hastane odasına çağırmışlar. Çift hem birbirleriyle ve hem de arkadaşımla iletişim kurmada güçlük çekiyormuş, bu konuda da yapacak bir şey yokmuş. Koca ufak tefek, çekingen bir adammış, saptanamayan bir mikrop yüzünden
Üç Frenk Havası
1.CAPRİCCİO ÖLÜM Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir ama Fanya Kaplan nasıl öldü diye sorarsak sanırım işimiz fazlasıyla ciddileşir. Bize ne başkasının ölümünden demeyiz
-Bu gece... Gelme. +Seni bırakmayacağım. -Acı çekiyor gibi görüneceğim... Biraz ölüyor gibi görüneceğim. Öyle işte. Bunu görmeye gelme, değmez. +Seni bırakmayacağım. (...) -Ah! Gelmişsin... -Gelmeseydin. Üzüleceksin. Ölmüş gibi görüneceğim ama gerçek olmayacak... -Anlarsın. Fazla uzak. Bu bedeni taşıyamam. Çok ağır. -Ama bu terk edilmiş eski bir kabus gibi olacak. Eski kabuklar üzücü değildir... -Güzel olacak, emin ol. Ben de yıldızlara bakacağım. Bütün yıldızlar paslı makarası olan birer kuyu olacak. Bütün yıldızlar bana içmem için su verecekler...
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
Diliyle benim dilimi okşuyor. Erotik kıvılcımların içimde dans etmesini sağlıyor. Onun mevcudiyeti ile zaten yeterince hassaslaşan bedenim şimdi bir işkence aletine dönüştü zira onun dokunuşunu beklemek bile dayanılmayacak bir acı veriyor. Ağır ağır ilerleyen istek dolu bir ağrı bacaklarımın arasında büyüyor Korunmak ve de zevk almak için
Sayfa 29
Paravan yukanda derken sesim öyle kısıktı ki duyup duymadığından bile emin değildim. Külotunu çıkar. Demek ki duymuş. Ya sana çoktan çıkardığımı söylersem? Ben insanların arasındayım Bayan Fairchild. Bana işkence etme. Asıl sen bana işkence ediyorsun diyerek öfkelendim Tamam. Şimdi külottan tamamen kurtul. Eteğimi kaldınp külotu
Sayfa 34
Bu biraz ağır olmuş
Papa, Türklere savaş açmak bahanesiyle bütün Hristiyan ülkelerinde, 'göz yumma' anlamına gelen 'endüljanslar' çı­kartıp satmaya başladı. Denebilir ki bunları alanların gerek kendileri, gerekse akraba ve dostları cehennem azabından kurtulmuş olacaklardı. Bu satışların istekle karşılanması o zamanki anlayışın bir örneğidir. Buna kimse şaşmadı. Her yerde satış gişeleri açıldı. En çok satışlar meyhanelerde oluyordu. Kahinler, çiftçiler, mutemetler para kazanıyorlardı. Papa, kendi payına düşen kardan bir kısmını kız kardeşine verdi . Buna da ses çıkaran olmadı. Kahinler, pazar yerlerinde: "Bu endüljanslardan alanlar, Hazreti Meryem'in ırzına da geçseler yine de ceza görmeyecekler!" diye bağırdıkları zaman, halk onları dindarlıkla dinliyordu.
Pek de şaşılacak bir tespit değil herhalde? Kıkırdıyor. Sana veriyorum. Neyi veriyorsun? Kontrolü Nikki. Ne istediğini söyle. Tam olarak ne istediğini söyle. Senin dışında mı? Nerene dokunmamı istersin? Ne hızla? Göğüs uçlarını ısırmamı mı istersin yoksa kulaklannı mı? Dilimi o enfes deliğine daldırmamı mı istersin? Söyle Nikki. Bana ne
Sayfa 164
Reklam
Kendi hayatı yanında insan hayatinin nelerle dolu olduğu düşüncesi bütün çıplaklığıyla karşısına dikilince, içinde birikmiş meseleler uyanıp, karanlk bir harabeye giren gün ışığının ansızn ürküttüğü kuşlar gibi uçuşmaya başlayınca, llya llyiç'i bir korku sardı. Yarm kalmış bir adam olduğunu, ruh güclerinin gelişmeden kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü düşündükçe içi parçalanıyordu. Başkalarının zengin, hareketli hayatını kıskanıyor; kendi hayatının yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış, daracık, zavallı bir keçiyolu gibi görüyordu. içinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir seyler vardi; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altin gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydi. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki...
Yabanıl bir çam ağacında, bir sabah, içerideki canın dışarı çıkmak üzere kabuğunu tam çatlattığı anda, bir kelebek kozasını görme fırsatı nasıl elde etmiş olduğumu hatırladım. Bekliyor, bekliyordum; o ise gecikiyordu; benim de işim vardı... Bunun için ona doğru eğildim, soluğumla ısıtmaya başladım. Onu sabırla ısıtıyordum. Mucize benim önümde,
Sayfa 148 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Yarım kalmış bir adam, Oblomov
“Yarım kalmış bir adam olduğunu, ruh güçlerinin gelişmeden kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü düşününce içi parçalanıyordu. Başkalarının zengin, hareketli hayatını kıskanıyor; kendi hayatının yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış, daracık, zavallı bir keçiyolu gibi görüyordu. İçinde hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki orada gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki…”
Sayfa 115Kitabı okudu
Hüzün.
Trende pencere kenarında karşılıklı oturuyorlar. Babanın gözü kapılara kilitlenmiş durumda, Harriet’ın başının üzerinden sürekli o tarafa bakıyor. Kız onun neyi beklediğini biliyor. Hazırlıklı. Bunu daha önce de aşama aşama yapmışlardı. Baba sinyali verdiğinde hızlı olmaları gerekiyor. Kucağındaki kamera çantasını açıyor Baba. Gözleri kapıya
Geri142
644 öğeden 631 ile 644 arasındakiler gösteriliyor.