Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Brutus ve Caesar Konuşması
“Bütün Roma düştüğünü görmek için bekliyor,” dedi Decimus Junius Brutus. Uzaklara dalmış bakışların ve bir hamlede kendilerine dönecek sırtların arasından geçip banyoya doğru yürüyorlardı. “Çakallar kan kokusu almakta ustadır Brutus, ama ne var ki yara almış bir arslanı yakalayacak cesaretleri bile yoktur,” dedi Gaius Julius Caesar, aşağılayıcı
Kadınlık Elbisesi
O sabah geçmişin muhasebesini yaparken, bir kadınlık elbisesi canlandı zihnimde. Dekoltesiz, yırtmaçsız, süs püsten uzak, dümdüz bir elbise. Kadınları her devirde toplumsal cinsiyet kalıplarının kıskacıyla sıkıştırmaya çalışan sembolik bir elbiseydi bu. Söz konusu kalıplara göre, kadın dediğin uysal, uzlaşmacı, çıtkırıldım, yumuşak, şefkatli, edilgen, naif ve anaç olurdu. Hayatını, -meli, -malı’lardan şaşmadan yaşamaya yazgılıydı. Şöyle oturmalı, böyle kalkmalı; şunu giymeli, bunu giymemeli... Bu topraklarda yetişen her kadının öncelikle aileleri ve sonra toplum tarafından ite kaka bu kadınlık elbisesinin içine sokulmaları üzerine düşündüm. Elbisenin modeli, yaşadığımız yere, aldığımız eğitime, sınıfsal aidiyetimize göre bir nebze değişse de kalıbı birdir. Çünkü patronunu çıkaran bizzat eril iktidardır. Kimimiz başkaldırır, kimimiz boyun eğer, kimimiz ne pahasına olursa olsun üstünü başını yırtar atar, kimimiz bir süre uslu uslu oturup sonradan elbiseden kurtulmaya girişir. Fakat ne yaparsak yapalım ona temas etmeden yaşamak söz konusu değildir.
Sayfa 140
Reklam
_Tanrı, "Işık hızından daha hızlı gitmeyeceksiniz!" deseydi mesela. Halk da, bu buyruğun ne hakkında olduğunu bilmiyoruz ama tüm diğer buyruklar gibi ona da uyuyoruz mu diyecekti? Anlamadan körü körüne bir şeye bağlanmak bağnazlıktır. Gelecekte karşımıza Maxwell çıkar ve bizi manyetizma ve ışık hızı hakkında aydınlatır mı diyeceklerdi?
ben devletim
Hoşuma gitmiyor ses tonundaki değişim. Başımı sallıyorum ağır ağır. "Pekâlâ, gelirim yardımına, hay hay. Ama bir şartla!" "Neymiş?" "Bundan böyle tam ve keskin bir rejim değişikliği yaşanacak. Darbe rejiminden çıktık, anlıyor musun? Darbe de yok artık, muhtıra da." "Tamam, elbette" diyorum kuzu kuzu.
Sayfa 201Kitabı okudu
Gel de bunu yobazlara pardon aydınlara anlat
Hayatın kaynağı ve evrimi hakkındaki indirgemeci neo-Darwinci açıklamaya naif bir şüphecilikle yaklaşma taraftarıyım. Hayatın, bildiğimiz haliyle, bir dizi fiziksel rastlantıya ek olarak doğal seleksiyon mekanizmasının sonucu olduğu, ilk bakışta oldukça inanılmazdır. Bu naif cevaptan tüm yönleriyle başarılı ve
Eski Yunanlılar, insanoğlunu, kökenlerinden itibaren çevresindeki dünyadan ayrılması olanaksız bir güç haline getiren büyüsel bağı bir yana atmışlardı. Ne kadar olgunlaşmış ve gelişmiş olursa olsun, bir Mezopotamyalı ya da Mısırlı, ken­dini, kozmosun sınırsız mekanizması içinde yer alan bir çark olarak görmekten kurtulamıyordu ve böylece insanoğlu
Sayfa 83 - 84-85-86 - PdfKitabı okuyor
Reklam
Bizler, bir koronun, özellikle opera korosunun modern sahnedeki konumuna alışkın olduğumuz için Yunanlıların trajik korosunun asıl "eylem"den daha eski, daha ilksel, daha önemli olduğunu asla kavrayamadık -oysaki ne kadar da açıklıkla aktarılmıştır bu durum-, yine geleneğin aktardığı bu büyük önemlilik ve başlangıçsallıkla, koronun yalnızca düşük, hizmetçi varlıklardan, işte ilkin yalnızca teke türünden satirlerden oluşturulmuş olmasını bir türlü bağdaştıramadık, sahnenin önündeki orkestra bizim için hep bir sır olarak kaldı; şimdi ise sahnenin eylemle birlikte, temelinde ve başlangıçta yalnızca vizyon olarak düşünüldüğünü, biricik "gerçeklik"in tam da bu vizyonu kendisinden üreten ve dansın, sesin ve sözün tüm simgeselliğiyle o vizyondan söz eden koro olduğu kavrayışına vardık. Bu koro, vizyonunda, efendisi ve ustası Dionysos'a bakar ve bu yüzden sonsuza dek, hizmet eden korodur: bunun, tanrının, nasıl acı çektiğini ve kendini yücelttiğini görür ve bu yüzden kendisi eylemde bulunmaz. Koro, tanrıya düpedüz hizmet eden bu konumda, yine de doğanın en üst, yani Dionysosçu anlatımıdır ve bu yüzden, doğa gibi, coşkunluk içinde kehanet ve bilgelik sözleri söyler: acıyı paylaşan olarak aynı zamanda bilgedir, dünyanın yüreğinden hakikati bildirendir, Böyle fantastik ve itici görünen, bilge ve coşkulu, aynı zamanda tanrının aksine "naif bir insan" olan satir figürü bu şekilde oluşur: doğanın ve onun en güçlü dürtülerinin suretidir; onun simgesi olduğu gibi, onun bilgeliğini ve sanatını da bildirendir: müzisyen, şair, dansçı, ruhlarla konuşan, bir ve aynı kişidir.
Sayfa 54 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Parmenides, şeyin kendisini hemen reddederdi, çünkü bu ona var olmayan yahut var olmaması gereken gibi gelirdi. Dolayısıyla, ne panteist varlığa yönelik mistik bir inanç, ne uçucu bir rüya olarak dünyayı etik açıdan küçümseme, ne de Kantçı bir idealizm söz konusudur: Fakat daha çok, varlık kavramından çıkarılan çok soğuk bir soyutlama vardır. Sezgiyle bulunmuş bir kavram için daha sonra kanıt aranmamıştır. Tam tersine, varlığın ve var olmayanın eski sistemin bünyesine çok naif biçimde dahil edilmesi onu şu eşsiz düşünceye yöneltmiştir: "Var olmayan var olamaz."
Sayfa 230Kitabı okudu
_Psişe, insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamıdır. Galaksilerin ardında tanrıyı aramayı hayal edemeyiz. Her şey psişenin ürünüdür. Eski yunanca'daki psyche sözcüğü, "kelebek" anlamına gelir." Latince'deki animus ruh ve anima can, eski yunanca anemos rüzgar sözcüğüyle aynı köktendir. _Vücudun merkezi de başta
Erdem
Yapay bir hazzın kamçılanması söz konusu olduğu için ka labalıklar bazında bu zincirlerin kırılması çok güç. Bir kişi çalışmaya ayırdığı vakit dışında medyada dile gelenlerle yaşamak zorunda. Onun dışında da uyuyor zaten. Uykusuna da doldurulmuş bir bilinçle gidiyor. Oradan aldığı mesajla birileri gibi olmayı hayal ediyor. Türkiye'de bugün insanlar TV ile bütün ilişkilerini kesse sosyal anlaşmazlığa düşerler. Politikada, sporda, gündelik hayatta, eğlence, giyim, yeme içme sektöründe aynı dilden konuşuluyor. Böylesine güçlü ağlarla kuşatılmış bireylerin erdeme ulaşabilmeleri onların mevcut toplumsal düzenle mesafelerini çok ciddi bir biçimde gözden geçirmeleri yoluyla gerçekleşebilir. Birincisi bunu bireylerin kaçta kaçı yapmak ister ya da yapmaya kâdirdir, ikincisi kaçta kaçı yapmayı başarabilir. İnsanın erdem kazanabilmesi için, önce kendimden başlamalıyım diyeceği çok temel, güçlü bir erdem anlayışı olması gerekir. Bu söz çok naif gibi de görünse tek tek kişilerin erdemlilik sürecine dönüş leriyle ancak topluluklar içinde bu yöne doğru bir kayma olacaktır. Yoksa toplulukta erdemsizlik gezerken ben ne yapayım tavrı gelişirse hiçbir şey değişmez. Erdem bakanlıkları kuramayacağımıza göre insanların kendilerine dönmesi gerekiyor.
Sayfa 113 - Kırmızı, 2013Kitabı okudu
62 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.