Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yüzleri akıllarından geçenleri pek belli etmeyen bu tipler her gün yolda karşılaşılan kişilerden değildi. Gündüzleri, soygunculukla geçen gecenin yorgunluğuyla uyumak için kâh alçı fırınlarına, kâh Montmartre ya da Montrouge'daki terk edilmiş ocaklara giderler, bazen de kanalizasyonlarda gizlenirlerdi. Bu adamlara ne oldu? Hâlâ varlıklarını koruyorlar. Her zaman var oldular. Horatius onlardan şöyle söz eder: Ambubaiarum collegia, pharmacopolde, mendici, mimde76 ve toplumsal yaşam böyle sürdükçe onlar da mevcudiyetlerini korumaya devam edecekler. Mahzenlerinin karanlık tavanındaki toplumsal sızıntıyla yeniden doğacaklar. Hayaletler halinde yeniden geri gelecekler; sadece isimleri ve içlerinde bulundukları tenleri değişecek. Bireyler yok olsa da gelenek sürüp gidecek. Yetenekleri hiç değişmeyecek. Dilencisinden serserisine, bu ırkın saflığı asla bozulmayacak. Ceplerdeki keseleri hissedecek, saatlerin kokusunu alacaklar. Altın ve gümüşün onlar için özel bir kokusu olacak. Soyulmaya hazır görünen naif burjuvaların peşinden giden bu adamlar, bir yabancının ya da taşralının karşısında örümcekler gibi titreşecekler.
iş Bankası kültür yayınları
“Kuş yumurtadan çıkmak için savaş veriyor. Yumurta dünyadır. Doğmak isteyen, bir dünyayı yok etmek zorundadır. Kuş Tanrı’ya doğru uçuyor, Tanrı’nın adı Abraxas’tır.” "İlk Çağ’daki tarikatların ve gizemci toplulukların savundukları düşünceler, akılcı bir bakış açısından göründüğü kadar naif değildir. İlk Çağ, bizimkisi gibi bir bilim
Reklam
Dijitali Kullanırken Beynimizin Bazı İşlevleri Geriye Gidiyormuş
Genele açık olmayan (Whatsapp veya benzeri) kapalı mesajlaşma platformları da farklı bir sorun taşıyor: Buradaki insanlar, bu platformları “özel” olarak düşündükleri için hem çok daha özel sorun ve görüşlerini başkalarıyla paylaşabiliyor hem de sıklıkla günlük hayatta pek dahil olmayacakları “potansiyel olarak tehlikeli” konulara daha rahat
Uygar toplumun ideal denen taleplerinden biri bu konuda bi­ze bir ipucu verebilir: "Komşunu kendin gibi sev." Dünyaca ünlü bu söz, bunu en gurur duyduğu talebi olarak sergileyen Hıristi­yanlıktan şüphesiz daha eskidir. Ama çok eski olmadığı da kesin­dir; tarih çağları başladıktan sonra bile insanlar henüz böyle bir şeyden habersizdi. Bu
Çünkü, aktarma biçiminin önemi yoktu; söz basit bir ayna idi; söz denince Yunanlıların aklına mit, sözcük dağarcığı daha doğrusu etimo loji, şiir, atasözleri kısacası "söylenen" ve tek başına konuşan her şey geliyordu (çünkü, bizim tek yaptığımız şey onu tekrar etmektir). O zamandan beri söz, nasıl olur da hiçten söz eder? Hiçliğin
“Ama Dostoyevski haklıydı. Kişinin bağışlayamayacağı şeyler vardır, öyleyse unutması olanaksız tahkirler de vardır. Öyle sevinçle, öyle sonsuz bir bağlılıkla ve dizginlenemez coşkuyla inancını benimsediği öğretmeninin onu küçümseyip onunla alay etmesiyle uzlaşması imkânsızdı. Dostoyevski’yle Belinski arasında olanlar tam olarak böyleydi. Genç ve ateşli öğrenci “ezilmiş ve aşağılanmış insan” temasıyla ilgili düşüncelerini yine dinlemek için öğretmenini ziyaret ettiğinde, öğretmen prafa oynuyor, alakasız konulardan söz ediyordu, o dönem naif ve inançlı bir insan olan Dostoyevski için son derece dayanılmaz bir şeydi bu. Ne var ki öğrencisi, Belinski’ye artık sıkıcı geliyordu.”
Reklam
İnsan herhangi birinin güvenini kazanıp kazanmadığını asla tam olarak bilemez, kaybettiğini ise hiç bilemez. Bundan asla söz etmeyecek, dostça itirazlarda, sitemlerde bulunmayacak, bu kelimeleri -güvensizlik, dostluk, düşmanlık, güven- kullanmayacak ya da sadece doğal ifade ve konuşmalarında bir alay unsuru, bize daima naif görünen geçmiş
Sayfa 161 - II MızrakKitabı okudu
Felsefe ne işe yarar?
Son olarak felsefenin yararı veya gerekliliği, onun toplumsal kültürel işlevi ve felsefenin tarihsel gelişimi ile ilgili olarak birkaç söz söylemek istiyoruz.. Mongolfier kardeşler icat etmiş olduklan balonla ilk uçuşlarım yapmak istedikleri sırada, gösteriyi izlemek için meydanda toplanan seyirciler arasından biri, yanında bulu­nan saygıdeğer görünüşlü, yaşlı bir baya dönerek biraz da naif bir tavırla şu soruyu sorar: ‘İyi de bayım, bu ne işe yarar?’. Sözü edilen yaşlı bay -ki o sıralarda Fransa’yı ziyaret etmekte olan ünlü Amerikalı bilgin ve siyaset adamı Benjamin Franklin’dir- hoşgö­rülü bir şekilde gülümseyerek şu cevabı verir: ‘İyi de bayım, yeni doğmuş bir bebek ne işe yarar?’.
Ne var ki, ya kendimin ya da düşmanımın hayatını söndürmeye ilişkin bu naif hayallerin çok geçmeden arkası kesildi. İnsan bir süre kendini bu hayallere kaptırabilir, bu düşlere kaçıp sığınabilirdi; ama düşler çok geçmeden sararıp solmuş, büyüselliğini yitirmişti, söz konusu labirentlerde kısa süre gezinip dolaştıktan sonra içimdeki istek güçsüz düşmüştü.
Peki eğer kıtlık, salgın ve savaşları kontrol altına aldıysak, bundan sonra insanlığın gündemini neler belirleyecek? Bu soruyu yanıtlamadan önce kıtlık, salgın ve savaşlar üstüne birkaç söz daha söylemek gerekiyor. Bu sorunları kontrol altına aldığımız iddiası birçoklarına ölçüsüz, ziyadesiyle naif ya da duygusuz gelecek ve devamında şu sorular öne sürülecektir: Günde iki doların altında zar zor geçinen milyarlarca insan için ne demeli? Peki Afrika'da devam eden AIDS krizi ya da Suriye ve Irak'ta tırmanan savaşlar ne olacak?
Reklam
(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ) “ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
Eski Yunanlılar, insanoğlunu, kökenlerinden itibaren çevresindeki dünyadan ayrılması olanaksız bir güç haline getiren büyüsel bağı bir yana atmışlardı. Ne kadar olgunlaşmış ve gelişmiş olursa olsun, bir Mezopotamyalı ya da Mısırlı, ken­dini, kozmosun sınırsız mekanizması içinde yer alan bir çark olarak görmekten kurtulamıyordu ve böylece insanoğlu
Sayfa 83 - 84-85-86 - PdfKitabı okuyor
Kadınlık Elbisesi
O sabah geçmişin muhasebesini yaparken, bir kadınlık elbisesi canlandı zihnimde. Dekoltesiz, yırtmaçsız, süs püsten uzak, dümdüz bir elbise. Kadınları her devirde toplumsal cinsiyet kalıplarının kıskacıyla sıkıştırmaya çalışan sembolik bir elbiseydi bu. Söz konusu kalıplara göre, kadın dediğin uysal, uzlaşmacı, çıtkırıldım, yumuşak, şefkatli, edilgen, naif ve anaç olurdu. Hayatını, -meli, -malı’lardan şaşmadan yaşamaya yazgılıydı. Şöyle oturmalı, böyle kalkmalı; şunu giymeli, bunu giymemeli... Bu topraklarda yetişen her kadının öncelikle aileleri ve sonra toplum tarafından ite kaka bu kadınlık elbisesinin içine sokulmaları üzerine düşündüm. Elbisenin modeli, yaşadığımız yere, aldığımız eğitime, sınıfsal aidiyetimize göre bir nebze değişse de kalıbı birdir. Çünkü patronunu çıkaran bizzat eril iktidardır. Kimimiz başkaldırır, kimimiz boyun eğer, kimimiz ne pahasına olursa olsun üstünü başını yırtar atar, kimimiz bir süre uslu uslu oturup sonradan elbiseden kurtulmaya girişir. Fakat ne yaparsak yapalım ona temas etmeden yaşamak söz konusu değildir.
Sayfa 140
ben devletim
Hoşuma gitmiyor ses tonundaki değişim. Başımı sallıyorum ağır ağır. "Pekâlâ, gelirim yardımına, hay hay. Ama bir şartla!" "Neymiş?" "Bundan böyle tam ve keskin bir rejim değişikliği yaşanacak. Darbe rejiminden çıktık, anlıyor musun? Darbe de yok artık, muhtıra da." "Tamam, elbette" diyorum kuzu kuzu.
Sayfa 201Kitabı okudu
Gel de bunu yobazlara pardon aydınlara anlat
Hayatın kaynağı ve evrimi hakkındaki indirgemeci neo-Darwinci açıklamaya naif bir şüphecilikle yaklaşma taraftarıyım. Hayatın, bildiğimiz haliyle, bir dizi fiziksel rastlantıya ek olarak doğal seleksiyon mekanizmasının sonucu olduğu, ilk bakışta oldukça inanılmazdır. Bu naif cevaptan tüm yönleriyle başarılı ve
62 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.