— Aklınıza ne gelirse... Eğer anlatacak bir şeyiniz yoksa, şu elinizdeki kitaptan söz edin bari... bilir misiniz, kitaplara çok saygım vardır benim. Kitapçı vitrinlerini seyretmeğe bayılırım. Ne düzenli dururlar raflarda... Bana sorarsanız, biraz aristokrattır kitaplar. Herhangi biri, kitapçıya gidip kitap satın alamaz sanırım, cebinde ne kadar çok parası olursa olsun. Sözgelişi ben... Bir kitapçıya girdiğimi, “bana falanca kitabı verin,” dediğimi düşünüyorum da... Olacak iş değil. Gerçekten bilmediğimiz şeyleri söylerler, yepyeni bir şeyler öğretirler mi bari? Hani, gerçekten işe yarayan, zor durumda kaldığımızda bize yardımcı olan şeyler... Değilse yazık! Ben bazı kitaplar okudum. Birtakım hikâyeler demek istiyorum. Memurları, çay içen kadınları falan anlatıyordu. Nasıl sıkıldım bilemezsiniz. Ben de memurum çünkü. Karımsa komşularıyla çay içmeğe bayılır. Bu hikâyeleri yazan ne diye böyle sıkıcı konulara el attı diye uzun boylu düşündüğümü de anımsıyorum. Belki de hiç memur olmamıştı ömründe. Çünkü, devlet dairelerini bilseydi gerçekten, oturup yazmağa, başkalarına da okutmağa kalkışmazdı. Belki de kendisi aylağın biriydi... Bakın, aylaklardan sözeden bir kitabı severek okuyabileceğimi sanıyorum. İnsana yaşamın böylesine aptal ve sıkıcı olmadığını öğreten kitaplar vardır değil mi? Bir yanlışlığı düzeltmeğe çalışan kitaplar... ama ben hiç aramadım onları. Belki vaktim olmadı. Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı bence... Saklı kalmalı.