Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kimse çözümsüzlüğü seçmiyor. Bu bir seçim değil; çıkmaz sokakları sevmek bir seçim değil.
505 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
FANTASTİK BİR ROMAN
‘’... peki kimsin o zaman? -İlelebet şer isteyen Ve ilelebet hayır işleyen O gücün parçasıyım ben.’’ Goethe. Faust Tıpkı Çehov gibi hekim olup ancak daha sonradan yazarlığa merak salmış bir adam Mihail Bulgakov.1930’lu yıllarda yazmış Usta ve Margarita’yı, ama zaten yasaklı bir yazar olduğu için 1966’da ancak yayımlanabilmiş.Romanın başında
Usta ve Margarita
Usta ve MargaritaMihail Bulgakov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20207,1bin okunma
Reklam
375 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
-SPOILER OLABİLİR- Ay günlükleri serisini bitirmemden aylar sonra bu kitabı okumaya karar verdim çünkü Ay Günlükleri serisi çok keyifle okuduğum beni farklı dünyalara sokan bir seriydi. Bu kitaba da o seriyi özlediğimden başladım ve tekrar hatırlamak istedim. Tabii ilk başta yan karakterlerin adını hatırlamak sancılıydı. Luc kimdi Michelle kimdi
Uzak Yıldızlar
Uzak YıldızlarMarissa Meyer · Artemis Yayınları · 20161,493 okunma
içlerinden biri bir Mecusî kızına âşık olan on sofunun hikâyesine benzer. Âşık, bütün gününü sevgilisinin çevresinde dolanarak geçirir, tapınakta, her yerde onu kovalardı. Mecusî kızı bir gün sordu: «Sen benim etrafımda niçin dolaşıyorsun?» Âşık halini anlattı. Sevgilisi dedi ki: «Biz kendi milletimizden başkalarını bir ejderha gibi görürüz, onlardan daima kaçınırız. Benim sana lâyık olacağıma nasıl umutlanabilirsin?» Âşık çaresiz kaldı. Çarçabuk arkadaşlarının yanına gitti, onlara veda edecekti. «Hayırdır inşallah, bu ne hal?» dediler. Derviş hikâyeyi anlattı, «Artık gidiyorum,» dedi. «Bir zünnâr satın alayım, belime bağlıyayım.» Arkadaşlar, hep birden, «Biz de bunu uygun görüyoruz. On tane zünnâr alalım, hepimiz birden belimize bağlayalım. Nihayet bizler ayrı ayrı vücutlarda tek bir ruh değil miyiz?» dediler. Mecusî kızı bunları görünce birlikte gelmelerinin sebebini sordu. Bunlar hikâyeyi anlattılar ve dediler ki: «Bizim aramızda birlik ve beraberlik vardır.» Mecusî kızının gönlüne bir ateş düştü, kendi zünnârını koparıp attı, onlara dedi ki: «Ben o toplumun kuluyum. Çünkü aralarında böyle bir vefa ve bağlantı vardır. Ben bu vefayı hiç bir millette görmedim.» Kızın babası ve yakınları toplandılar, onu kınamaya başladılar. «Sen sofilerin büyüsüne kapılarak nasıl kendi dinini yıkıyorsun?» dediler. Kız cevap verdi: «Benim gördüğümü siz de görseydiniz! Nice yüzlerce insan bunların âşığı olmaz mı?»
184 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Bir idam mahkumunun darağacı ve faşizmin gölgesinde yazdığı notlardan oluşan bir yapıt. Fuçik, Prag'ın kömür ddpolarıyla, fabrikalarıyla dolu, gürültülü patırtılı kenar mahallerinden birinde doğup, Çekoslovakya Komünist Parti önderlerinden biri olana dek bir sürü faydalı işle meşgul olmuş. Gazetecilik, tiyatro oyunculuğu ve siyasi kimliğinin yanında müzikle de uğraşmış. Öyle ki Prag hapishanesinin hücresinde dahi en güzel şarkıları alt kattaki hücresinde tutuklu bulunan karısı Gusta 'ya adamış. Nazilerin Çekoslavakya işgaline karşı çıkan yazar bu uğurda aktif olarak çalışmış ve bu sebeple tutuklanarak on üç ay zindanda tutulmuştur. Bu süre zarfında sürekli işkenceye ve aşağılanmalara maruz kalmış ve sonrasında da 40 yaşında kurşuna dizilerek idam edilmiştir. Bu süre zarfında kendisine bir gardiyan tarafından temin edilen kağıtlara zindanlarda yaşadığı anlardan küçük küçük notlar tutmuş ve bu notlar ölümünden sonra kendisinden aşkla bahsettiği eşi Gusta tarafından kitaplaştırılmıştır. Yazılan notlar her ne kadar ölümün gölgesinde yazılmış olsalar da bir veda değil, aksine bir mücadeleyi, direnişi, zaferi ve en nihayetinde zafere giden yolu müjdeleyen mesajlar niteliğinde. Fuçik, ısrarla söylüyor: adımız hüzünle anılmasın, mücadelemizle varolduk, onun uğruna öldük diyor. Çok severek, etkilenerek okudum bu notları.
Darağacında Röportaj
Darağacında RöportajJulius Fuçik · Yar Yayınları · 1995381 okunma
Rabbim, kandığan her lezzet sonunda kanattı yüreğimi. Avuçlarımada çırpınan yüreğimi ellerine teslim ediyorum kartanesi gibi. Sessizce göğsüme koyduğun yüreğimin huzuru nerede; Sen bilirsin: ben değil. Her Sevda Bir Veda Sefine-i arz sür'atle yürürken, dünyanın gayr-ı meşru lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh, o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma. Firâkin elemi, telâki lezzetinden ağırdır. "Her sevda bir veda" diyen şarkı sözüne denk geliyor hemen anlamakta zorlanacağımız bu Mesnevî-i Nûriye cümlesi: "Firâkın elemi, telâki lezzetinden ağırdır". Yani, bir şeye kavuşmanın lezzeti o şeyden ayrılma elemini doğuruyor hemencecik. Üstelik ayrılmanın elemi, kavuşmanın lezzetinden daha büyük. Hızla giden bir arabanın penceresinden elimizi uzatıp yol kenarındaki gülleri koparmaya çalışırsak ne olur? O geçişin hızıyla dikenler güllerden daha çok öne çıkar. Bir güle dokunmanın lezzeti, bin dikenle yırtılan elin kanamasıyla yitip gider. Lezzetten çok elem alırsın. Küçükken aynısı başıma gelmişti. Hâlâ ellerim kanamaya devam ediyor.
Sayfa 104 - hayykitap / 3 NisanKitabı okudu
Reklam
Nisan Yüzlü Sevgilim
Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Artık hiçbir cümleyi tamamlayacak gücüm yok. Belki utanç, belki yılgınlık bütün kelimelerimi alıp götürüyor. Böyle zamanlarda hayat, saçları kökünden kazınmış müntehir bir travestinin bileklerinden sızan sırnsıcak kandır, kimsenin el süremediği. Şimdi ucuz bir otel odasının küçücük tuvaletine sıkışmış bir hayatın
236 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
pasif iyilik kötülüğün sebebidir
1937'de Cumhuriyetin ilk yıllarında yayınlanan Kuyucaklı Yusuf kitabı, 1903 Osmanlı'nın son dönemlerinde toplumsal yozlaşmayı yalın bir dil, basit bir hikaye ama son derece gerçekçi bir şekilde anlatıyor. . Aydın'ın Nazilli kasabasında başlayan hikaye Edremit'te şekillenir. Kaymakam Ali Bey, anne babası öldürülen Yusuf'u
Kuyucaklı Yusuf 
Kuyucaklı Yusuf Sabahattin Ali · İş Bankası Kültür Yayınları · 2019173,7bin okunma
Hitler iktidara gelip de, ben evimi terk etmek zorunda kaldığımda,koleksiyonuma duyduğum heves ve kalıcı bir şeyleri elde tutma güvencesi yok oldu. Bir süre bazı parçaları bir bankanın çelik kasasında ve arkadaşlarımın yanında muhafaza ettim, fakat sonra Goethe'nin o uyarıcı sözünü hatırladım; müzelerin, koleksiyonların, silah ve savaş gereçleri depolarının geliştirilmedikçe yok olacağını düşünerek artık ilgilenemeyeceğim ve emek veremeyeceğim koleksiyonuma veda etmeye karar verdim. Bir bölümünü, özellikle aynı kuşaktan dostlarımın bana hediye ettikleri parçaları, ayrılırken veda hediyesi olarak Viyana Ulusal Kütüphanesi'ne verdim, bir kısmını elden çıkardım, kalanlara neler olduğunu ise dert etmiyorum. Beni hep yaratış süreci memnun etmiştir, yaratılan eser değil. Bu nedenle bir zamanlar sahip olduklarımı kaybedince üzülmem. Çünkü her türlü sanata ve koleksiyona düşman olan o dönemde, kovalanan ve sürülen bizler, yeni bir sanatı öğrenmek zorundaydık, bu, bir zamanlar gururumuz ve sevgimiz olan her şeye veda etme sanatıydı.
Sayfa 406 - 1985, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti.
910 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
68 günde okudu
Ne Denilebilir Ki?
Yani... Ne deseeemmm, ne yazsaaaam. Bakıyorum öyle. Kendim için inceleme yazıyorum sonuçta, başkaları için yazmıyorum. İleride baktığımda kitabı okurken oluşan hislerimi inceleme yoluyla hatırlamak için yazıyorum, bu yüzden de İncelemelerde hislerimi yazmaya çalışıyorum çünkü biliyorum ki kitabın olaylarını benden çok daha iyi çözümlemiş, üstüne
Don Quijote (2 Cilt Takım)
Don Quijote (2 Cilt Takım)Miguel de Cervantes · Yapı Kredi Yayınları · 202222,8bin okunma
Reklam
544 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
@arafta.bir.okur
Selam arkadaşlar geçmiş bayramınız mübarek olsun size öyle bir kitap ile geldim #kristinhannah #bülbül bu kitabı hediye eden gardaşım
Emel Güler
Emel Güler
na sonsuz teşekkür ediyorum II. Dünya Savaşı döneminde Fransa’da yaşayan iki kız kardeş, annelerini küçük yaşta yitirmiş ve babaları tarafından terk edilmiştir. Viann henüz çocukken âşık olduğu
Bülbül
BülbülKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 20174,808 okunma
Ölüm mü doğumdur? Doğum mu ölüm? Gitti. Öldü. Öldü, doğdu. Ölümün sicak nefesiyle yüzleşecek olmak korku verir. Ama korku da bu dünyaya ait bir kelime değil midir? Ölüm değildir mesele, yarım kalmaktır. Bırakmaktır. Vedalaşmaktır. Veda acı verir. İnsan bilmediğinden korkmaz ki. Hangi zaman diliminde olursak olalım zaten her şey yarım kalmayacak mı? Okunacak kitaplar, izlenecek filmler, gidilecek ülkeler, yazılacak şiirler, sevdiklerimiz...... hep yarım.
Bu bir veda değil. İnzivaya çekiliyorum ve bu inzivada yok olup gitmedikçe veda etmeyeceğim. Sen yaşıyor olduğundan bu nasıl mümkün olabilir.
128 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
ROBERTSON BİR KAHİN Mİ?
--> Orijinal adıyla #TheWreckofTheTitan, Amerikalı yazar #MorganRobertson tarafından 1898 yılında yazılan romandır. --> Roman dünyanın en büyük yolcu gemisi olan #Titan'da iş bulan, alkolik ve gözden düşmüş eski bir deniz memurunun hikayesini anlatmaktadır. --> #Titanik faciasından tam 14 yıl önce yazılmış olmasına rağmen eser ve facianın pek çok yönden örtüştüğünü görebiliriz. Örneğin #Robertson kitabında Titan'ı "asla batmaz" ve "insanoğlunun bugüne kadarki en büyük işlerinde biri" olarak tanımlıyor. Lakin gemi yaklaşık 2500 yolcusuyla birlikte 25 knot deniz hızıyla ilerlerken aniden sancak tarafından bir buz dağına çarpıp batıyor. --> Meşhur Titanik ise 2200 yolcusuyla birlikte 22.5 knot deniz hızıyla ilerlerken sancak tarafından buz dağına çarpıp batıyor. Titan 243 metre uzunluğunda, Titanik ise 270 metre uzunluğunda. Üstelik iki çarpışma da gece yarısı meydana geliyor ve iki olayda da filika yetersizliğinden dolayı pek çok can kaybı yaşanıyor. Her iki gemi de 3 pervaneye sahip ve Titan'da 24, Titanik'te 20 filika var. --> Her ikisi de Kuzey Atlantik'te, Newfoundland'e tam olarak 400 deniz mili uzaklıkta batıyor. İki geminin ağırlıkları da çok yakın. Robertson'ın gemisi 70.000 ton, Titanik ise 66.000 ton. --> Benzerlikler burada da bitmiyor. Eserde 1500 kişinin boğularak öldüğü yazılırken gerçek faciada 1513 kişi ölüyor. --> Morgan Robertson bir kahin mi yoksa tüm bu olaylar bir komplo teorisi mi belli değil. Lakin Robertson'ın başarılı olamadığı, yazdıklarının ilgi görmemesi sebebiyle psikolojik tedavi gördüğü ve başarısız bir yazar olarak 1915'te bir otel odasında yaşama veda ettiği bilinmekte.
The Wreck of The Titan
The Wreck of The TitanMorgan Robertson · Literart Yayınları · 201477 okunma
﷽ ْدبعاوْْكبرْْتحىْْكيتأيْْقيلاْني. ْوْلوسرْلاقْللاْْيلصْللا :ملسوْهيلع ْنإوْْبحأْْلامعلأاْىلإْْللاْامْْمادْْنإوْْلق.ْ َBİR ÖMRÜ RAMAZAN GİBİ YAŞAMAK Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimizin, müminlere lütfu olan Ramazan; bereketiyle, esenliğiyle, rahmetiyle bir ay boyunca bizi kuşattı. İlâhi tedrisatıyla eğitti. Edâ edilen ibadetlerle,
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.