Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Beni (esir olunca) ilk olarak Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın yanına götürdüler. Kendisiyle fazla bir şey konuşmadık. Atatürk beni mert bir askere yakışır bir şekilde kabul etti. Üzüntü ve heyecan içindeydim. İnönü beni kendisine takdim etti. Gazi'nin bu sıradaki (Fransızca söylediği) sözlerini hiç unutmayacağım: "Üzülmeyin general, siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük hürmet besliyoruz. Burada misafirimizsiniz. Buyurun istirahat edin, yakında her şey düzelecektir…”
Ve başlıyorum.
Fasülye almaya mı geldiniz? Bana, öyle mi? Ne de olsa her dükkanda fasülye bulmak mümkün. Neyse, madem geldiniz buyurun. Köpekten korkar mısınız? Korkmayın. Sadece sizi koklarlar. İlk geleni koklamak gerekir değil mi ya? Benim iyiliğim için. Yok, ben öğretmedim. İçlerinden böyle geliyor. Köpek de insan gibi, anlaşılmaz bir varlıktır. Köpeğiniz var mı acaba? Mutlaka bir tane alın. Köpekten çok şey öğrenirsiniz. Tamam, otur Reks, otur Pati. Yeter.
Sayfa 7
Reklam
Trikupis'in Atatürk'e hayranlığı başlıyor
“Üzülmeyin General,” dedi. “Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlûp olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.’’
TARİHİ KONMAMIŞ VE ALMADIĞIM BİRİNCİ, İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ MEKTUP OLAYINI ÖĞRENEN BİRİNİN TARİHİ KONMAMIŞ VE ALMADIĞIM ÜÇÜNCÜ MEKTUBU Sayın Bay, Bu mektup öyküsü de gide gide bir serüvene mi dönüşüyor yoksa? O mektupları yazanı görmedim ben, tanımam da; tanıdıklarımdan birinin, benim tanımadığım tanıdıklarımdan birinin tanıdığı tanışırmış da, ona
Sayfa 62 - Gözetleme Noktaları
Oyunlarımıza kim karışabilir? Herkesi istediğimiz gibi yargılayabiliriz. Bütün yaşantıları, düşünceleri, her şeyi dilediğimiz gibi yorumlayabiliriz. Acaba gerçekten öyle mi? Oyunlarda bile hür olmak mümkün mü? Trajik çelişkiler her yanı sarmış mıdır? İşte sayın seyirciler, bu ve bunun gibi evrensel sorunların karşılığını bulmak için oyunumuza buyrun. Hiç bir şey elde edemezsiniz bizden. Aslında ekmek kavgası için yazıyoruz oyunlarımızı. Bir gün daha kafamızı besleyebilmek için, yarını ve sizleri düşünmeden insafsızca yalan söylüyoruz, her şeyi tahrif ediyoruz, bilinci küçümsüyoruz, tarihi gülünç duruma düşürüyoruz, sanatı ayaklarımızın altında eziyoruz, ölüsünün üzerinde tepiniyoruz. Bize ne verdiniz ki ne bekliyorsunuz? Karanlık, çarpık, taşlı yolların kirli meyhanelerinde iyi yarınları tasavvur etmekten aciz, hamur - ekmek ve biberli fasulyeye yatıyoruz. İşte size gecekondu felsefesi. İnsana benzer bir tarafımız var mı? Dıştan bakınca kan - sefalet - şehvet - hırs - cinayet. İçten bakınca can sıkıntısından boğuluyoruz. Sayın başbakan sefalet edebiyatı yapmayın diyor. Bir şey yaptığımız yok. İçimize düşenlere ilgisiz bir düşmanlık besliyoruz. Bizi kimse anlamadı, biz de kimseyi anlamıyoruz.
Trikopis kendisiyle yapılan mülakatta olayı şöyle aktarır: Türk Ordusu’nun bu beklenmedik kuvveti karşısında birliklerimiz perişan olmuştu. Yan birliklerle de irtibatı kaybetmiştik. Cephanemiz tükenmek üzereydi. Asker yorgundu. Vaziyetimiz gittikçe müşkülleşiyordu. Halk savaştan bıkmıştı. Esir olacağımızı anlıyorduk. Biz de kılıcı düşmana teslim etmek küçüklük sayılır. Firar fayda etmedi Ordu perişan olmuştu. Bu esnada atım vurulmuştu. Kaçmaya çalışırken Türklerin içine düştüm. Esir oldum. İnönü beni yanına alarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıkardı. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım. “ Üzülmeyin Genaral,” dedi. “Siz Vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da güzel vardır.Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirsiniz. Yakından her şey düzelecektir. Buyrun , istirahat edin.” Atatürk’ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de büyük kumandana karşı içimde bir hayranlık duymaya başlamıştım. Yüksek rütbeli subaylardan başka yanımda dörtte general daha vardı. Artık bizim için savaş bitmişti.
Sayfa 67
Reklam
Allah Azze ve celle Kolaylaştırır!!!
Yukarıda söylediklerimiz ilk etapta zor gelebilir, gözümüzde büyüyebilir. Böyle düşünmeyelim. Biz bir adım atalım, Yüce Allah birimizi on yapacaktır. Biz bildiklerimizle amel edelim, Allah (cc) bilmediklerimizi öğretecektir. Biz O’ndan korkup sakınalım, Obize bir çıkış gösterecek ve hiç ummadığımız yerden türlü bilgilerle rızıklandıracaktır. Biz elimizden geleni ortaya koyup O’na dayanalım; yani gerçek bir tevekkülle tevekkül edelim, O bize yete cektir. Biz özümüz, sözümüz ve eylemlerimizle O’ndan hidayet isteyelim, O bizi yolun en doğrusuna hidayet edecektir. Bunlar O’nun vaadleridir. Şayet bu vaadlere karşı güvensizlik duyuyorsak; biraz değil, bayağı bayağı modern cahiliyeden etkilenmişiz demektir. Zira modern cahiliyenin amentü esaslarından biri; bilim dışında hiçbir şeye tam anlamıyla güvenmemektir! Birçoğumuz farkında değiliz belki; ancak şu ânda ümmetin en ciddi sorun larından olan “İlahi vaadlere karşı suizan”, tornasından geçtiğimiz modern cahiliyenin eseridir. Bu sebeple çoğumuz İsviçreli bilim adamlarına, diye tisyenlere, güzellik uzmanlarına, kıytırık gazete haberlerine vahiyden daha çok güveniyoruz. “Çok yemek kalbe zararlıdır.” diyen İslam âlimine burun kıvırıyor, bilim adamı söyleyince diyete başlıyoruz. “Az uyuyun.” diyenâlime dudak büküyor, kişisel gelişimci söyleyince uykumuzu düzenliyoruz. Oysa birçoğumuza sorulsa İslam âlimlerine daha çok güvenilmesi gerek tiğini söyleriz. İnandığımızla pratiğimiz arasındaki farkın nedeni, modern cahiliyenin üzerimizdeki olumsuz etkisidir.
Sayfa 113Kitabı okudu
ŞAKACI İNSANLAR HİKAYENİN TAMAMI
ŞAKACI İNSANLAR Hayat acıdır beyler. Hayat, dikenli bir yoldur. Hayat... Benim tam üç dolu defterim var, bu defterleri hayat felsefesiyle doldurdum. Şimdiye kadar, onaltı bin şu kadar, hayat şudur, hayat budur, hayat şöyledir, böyledir diye, defterime hayat üstüne büyük lâflar yazdım. Hayat bir ıstıraptır. Hayat dik ve sarp bîr yokuştur. Hayat
Oyunlarımıza kim karışabilir? Herkesi istediğimiz gibi yargılayabiliriz. Bütün yaşantıları, düşünceleri, her şeyi dilediğimiz gibi yorumlayabiliriz. Acaba gerçekten öyle mi? Oyunlarda bile hür olmak mümkün mü? Trajik çelişkiler her yanı sarmış mıdır? İşte sayın seyirciler, bu ve bunun gibi evrensel sorunların karşılığını bulmak için oyunumuza buyrun. Hiç bir şey elde edemezsiniz bizden. Aslında ekmek kavgası için yazıyoruz oyunlarımızı. Bir gün daha kafamızı besleyebilmek için, yarını ve sizleri düşünmeden insafsızca yalan söylüyoruz, her şeyi tahrif ediyoruz, bilinci küçümsüyoruz, tarihi gülünç duruma düşürüyoruz, sanatı ayaklarımızın altında eziyoruz, ölüsünün üzerinde tepiniyoruz. Bize ne verdiniz ki ne bekliyorsunuz? Karanlık, çarpık, taşlı yolların kirli meyhanelerinde iyi yarınları tasavvur etmekten aciz, hamur - ekmek ve biberli fasulyeye yatıyoruz. İşte size gecekondu felsefesi. İnsana benzer bir tarafımız var mı? Dıştan bakınca kan - sefalet - şehvet - hırs - cinayet. İçten bakınca can sıkıntısından boğuluyoruz. Sayın başbakan sefalet edebiyatı yapmayın diyor. Bir şey yaptığımız yok. İçimize düşenlere ilgisiz bir düşmanlık besliyoruz. Bizi kimse anlamadı, biz de kimseyi anlamıyoruz.
Ne olduğunun bir önemi yok. Elinde hangi bayrağı sakladığının bir önemi yok. Benim tahammül edemediğim içi boş tipler. Öyle insanlar karşıma çıktığında sabrım taşıyor, gereksiz laflar etmeye başlıyorum... Hayal gücünden yoksun, sığ, hoşgörüsüz. Başına buyruk tezler, içi boş laflar, dağınık ideolojiler, kalıplaşmış sistemler. Beni gerçekten korkutan, böyle şeyler işte.
Sayfa 258Kitabı okudu
67 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.