Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Kur’an kadın erkek ayırımı yapan, kadınlarla erkekleri eşit görmeyen, erkeği üstün gören, erkeğe kadına.vermediği birçok hakkı veren, kadının hakkını yiyen, kadını aşağılayan, hor gören, hukuki konulardan cennet nimetlerine kadar her hususta erkeğe imtiyaz ve üstünlük tanıyan hükümler vaz ederek kadını erkeğe göre ikinci derecede tutan bir dille yazılmıştır. Üslûbu bile erkeksidir, erkekçedir, objektif değildir. Bu özelliklere ve üslûba sahip bir kitabı ancak bir erkek (insan) yazmış olabilir. Kadını ve erkeği eşit olarak yaratan Allah böyle bir kitap indirmiş olamaz. İşte bu, kadınlar açısından, Kur’an’ın bir insan (erkek) tarafından yazıldığının yeterli bir kanıtıdır. Başkasını aramaya ihtiyaç yoktur. Ben de tamamen erkekleri kayırarak, kadınlar karşısında her açıdan üstün görerek yazılmış bir kitabı erkeklerin savunmasını anlarım da, erkeklere göre kendi aleyhlerine hükümler içeren bir kitabı kadınların savunup sahiplenmesini hiç anlayamam."
Sayfa 260 - e-bookKitabı okuyor
"Başka hiç kimse olmadı. Yalnızken bile kollarım doluydu. Ama sen bana, bir başkasına aşık olduğunu söyleseydin, mutlu olduğunu söyleseydin, gitmene izin verirdim. Beni yıkacağını bile bile." Yüzünü buruşturdu, sesini fısıltı düzeyine indirdi. "Seni sonsuza kadar seveceğim Julianne. Sen beni sevsen de sevmesen de. Bu benim Cennet'im. Ve aynı zamanda Cehennem'im."
Sayfa 386
Reklam
Eğer Devaçan -isterseniz ona cennet deyin-mutlak bir sürur ve neşe yeriyse,böyle bir yer (veya hal) ise, mantık bize oranın hiçbir üzüntünün veya acının gölgesinin bile deneyimlenmediği bir yer olduğunu söyler. Tanrı cennette olanların "gözlerinden yaşları silecektir" diye okuyoruz birçok vaatte bulunan kitabımızda. Eğer "ölenlerin ruhları" geriye dönüp yeryüzünde olanları görebiliyorsa, özellikle kendi evlerinde olanları, onları nasıl bir sürur bekleyebilir ki?
Geçmişe gidelim. Ailesi onun tek bir tebessümü için hayatlarını feda edecek insanlardı. Bulundukları şehirlerin en iyi okullarına yolladılar. Alabileceği en iyi eğitimi vermeye çalıştılar ve kesinlikle başardılar. Kaprislerine, ukala tavırlarına ve anormal isteklerine göğüs gerip göz yumdular. O kadar iyi yalan söylüyordu ki ailesinden bile
Kıyı yeşil, ağaçlar yeşil... Doğa sanki Vermek istemiş çevreye tapınmaya değer Bir cennet rengi, Göl, kıyının yansısıyla, cennetin gösteri yeri: Bu yeşil gölgeliğe yayılmış, ürkek Bir cennet ahengi. Bir sevgi tablosu ki üstünde hayalin: Sevilen, o yeni açmış güzel bir gonca, Seven de aynı durumda. Saflığın eğlencesi, dileği kavuşmak sana: Bir kayıkçık, sevinçli bir sevgi beşiği, Gezen bir yuva. Aşk... Bu ne durumdur, Tanrım, bu ne cümbüş! Sessiz bir yüzle hayran bir bakış Karşımda dururken, Desem ne olur: Ağaçlar bile sarhoş havadan; Bir pay çıkarırlar şu iki ince ruhun İstek ve sevgisinden.
♤Allah'ın razı olduğu kişiye Tufan bile bir sığınaktır.
Reklam
7.cilt
1637. Ebû Hureyre radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Cehennemliklerden kendilerini dünyada henüz görmediğim iki grup vardır: Biri, sığır kuyrukları gibi kırbaçlarla insanları döven bir topluluk. Diğeri, giyinmiş oldukları halde çıplak görünen ve öteki kadınları kendileri gibi giyinmeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte  bu kadınlar cennete giremedikleri gibi, şu kadar uzak mesafeden hissedilen  kokusunu bile alamazlar." Müslim, Cennet 52. Açıklamalar Kadın ve erkeklerin kendilerine özgü cinsel özelliklerini ve bunların tabiî gereği olarak giyim-kuşam biçimlerini, konuşma ve davranış şekillerini  korumaları en tabiî hareket tarzıdır. Ancak cinslerin yozlaşması demek olan karşı cinse özenme ve onlar gibi olmayı ne yazık ki belli bazı kesimler günümüzde çağdaşlık sanmakta ve bunu marifetmiş gibi yaygınlaştırmaya çalışmakta, bu  konuda medya da hiçbir dönemde görülmediği ölçüde bu işe çanak tutmaktadır. İşte böylesi bir ortamda yukarıdaki üç hadiste yer alan Resûl-i Ekrem Efendimiz'in lânet ve uyarısı ne kadar anlamlı ve yerindedir. Bu hadisler on beş asır öncesinden günümüze, gündemimize tutulmuş Peygamber ışığı niteliğindedir.
“Dertlerin en acısı, çünkü ümit vermiyor; dertlerin en kor­kuncu, çünkü kendi kendini besliyor ve bir dostun verdiği ilacı bile kabul etmiyor, öyle bir dert ki, dudakları cen­net meyvelerinden daha tatlı zehirlerle soldurur, en katı yürekleri Kleopatra'nın incisi gibi eritip bir gözyaşı seli haline getirir, öyle bir dert ki, bütün merhemler, bütün bilgiler bir araya gelse ona deva olamaz. Öyle bir dert ki, esen rüzgarla, solmuş bir gülün kokusuyla, bir şarkının nakaratıyla beslenir, tıpkı bahçenin bütün çiçeklerinden bal toplayan bir arı gibi, ıstıraplarının ezeli gıdasını etra­fında bulduğu her şeyden alır. “
Körsün, sağırsın, bir ölüsün sen artık, çığlıklarımı işitmiyorsun! Sana nasıl bir cennet bağışlayacağımı anlayamadın. Cennet benim içimdeydi, onu senin önüne serecektim. Madem beni sevmeyecekmişsin, sevmesen de olurdu, bundan ne çıkardı ki? Her şey gönlünce, istediğin gibi kalırdı. Bana aklından geçenleri bir dostun olarak anlatırdın; gülerdik, sevinirdik, birbirimize neşeyle bakardık... Böylece sonuna dek yaşayıp giderdik. Başkasını sevsen bile sesimi çıkarmazdım. Onunla gezip tozardınız, ben de sokağın öbür ucundan sizi seyrederdim. Ah, her şeye razıyım,gözlerini bir kerecik açsan yeter! Bir an için, yalnızca bir an için!
Ben Tanrı’dan bile korkardım. Tanrı’nın sevgisine değil, gazabına inanırdım. İnanç. Bu yalnızca Tanrı’nın kırbacını yemek üzere mahkemeye çıkıyormuşum gibi bir histi. Cehennemin varlığına inansam da cennet benim için yoktu.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.