Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atsız'ın 01 Ağustos 1943'te yazdığı En Sinsi Tehlike adlı broşür de Türkçüleri ve kendisini faşist ve Almancı olarak itham eden En Büyük Tehlike adlı broşüre cevaptır. En Büyük Tehlike, Faris Erkman imzasını taşıyordu ama Reşat Fuat Baraner tarafından yazılmıştı. Atsız'ı ve Türkçüleri, Sovyetler'deki Türkleri esaretten
Günaymadın
“Sabahleyin dünyaya dargın, bir karış suratla uyanır... Artık her şeye ters cevap veren bir nemruttur.”
e-Kitap
Reklam
Atsız'ın bu yıllardaki kalem kavgalarından biri de Reha Oğuz Türkkan'la yapılmış olan kavgadır. Türkkan daha lise öğrencisi iken Gürem adlı gizli bir örgüt kurarak bazı gençleri çevresinde toplamış, 1938 sonundan itibaren çıkardığı Ergenekon ve Bozkurt dergileriyle, 1940'ta yayımladığı Türkçülüğe Giriş kitabıyla genç yaşta belli bir
Ali Tantavî şöyle anlatır; "Bir gün aklıma 'Acaba Allah beni seviyor mu?' sorusu takıldı. Derken Allah'ın, kullarına olan sevgisinin Kitabında zikredilen bazı özelliklere sahip kimseler için olduğunu düşündüm ve nefsimin bunlardan hangisine sahip olduğunu görmek için bu vasıfları zihnimde canlandırmaya başladım. Ama soruma bir türlü cevap bulamamıştım. Bulduklarım şuydu; - Allah takva sahiplerini sever. Ben ise kendimi onlardan saymaya cesaret edemedim. •Allah sabırlı davrananları sever. Ben ise sabrımın az olduğunu hatırladım. - Allah cihad edenleri sever. Ben ise tembelliğimi ve gücümün zayıflığını aklıma getirdim. - Allah Muhsin olanları sever. Ben ise bu vasıftan ne kadar da uzaktm. Zihin dünyamdaki araştırmamı bitirdiğimde, nefsim için Allah'ın seveceği bir vasıf bulamamaktan korktum. Amellerimi gözden geçirdim, gördüm ki onların çoğu tembellik, riya bulantısı ve günahlarla karışmış. En sonunda aklıma Allah Teâlâ'nın şu buyruğu geldi; إنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ 'Şüphesiz ki Allah çokça tevbe edenleri sever.' (Bakara, 222) Böylelikle tevbenin sanki benim ve benim gibiler için olduğunu hemen anladım. Bunun ardından hemen; 'Estağfirullah ve etûbu ileyh/ Allah'ım Senden af diliyor, Sana tevbe ediyorum',
1940'lı yıllarda kalem kavgaları Atsız'ın yakasını bırakmaz. Önce Sabahattin Ali'ye cevap vermesi gerekmiştir. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nda sık sık Atsız ve arkadaşlarıyla beraber olan, onlarla yakın dostluk kuran Sabahattin Ali 1928-1930 yıllarında öğrenim gördüğü Almanya'dan döndükten bir süre sonra komünist olmuş ve 1940'ta yayımladığı İçimizdeki Şeytan romanında Atsız'ı, Mükrimin Halil ve Zeki Velidî Togan gibi Türkçüleri tezyif etmişti. Böyle bir şey Atsız tarafından kabul edilemezdi; aynı yıl Aylı Kurt Yayınları arasında İçimizdeki Şeytanlar adlı eserini yayımladı. Sabahattin Ali'nin aşağılık duygusu içinde bir Komünist olduğu için romanında Türkçüleri küçük düşürmeye çalıştığını ortaya koydu.
İşte aşk, beni kendi yaşayışmın üzerlerine kurulduğu çıkar ve yararlara rağmen bütün çıkarlarımı, bütün maslahatları- mı, hatta hayatımı ve kendi var bulunmamı, başka birinin var bulunmasını, başkalarının var olmasını ve kendim dahi olsam sevgi beslediğim ideal uğruna feda etmeye çağıran ve benim de olumlu cevap verip yerine getirmemi sağlayan bir güçtür.
Reklam
Hayatında bir anlam, bir amaç, bir hedef bulamadığını söyleyen kişiye acıyın; yakında kaybolacaktır. Tüm destekçisi argümanları reddeden insanın tipik cevabı şöyledir."Artık hayattan bekleyecek bir şeyim kalmadı." İnsan buna nasıl bir cevap verebilir.
İnsanlığa sorulacak bir ton sorum vardıı; eminim; fakat son zamanlarda aklımın kuytu köşelerini eşeleyen yegânesi vardı ki çoğunluğun vereceği cevap hakkında oldukça şüp­heliydim: Olacakları bilsen, bir şeyleri değiştirir miydin?
Sözcükleri ancak oluşturabiliyordu şimdi. O or- gazmdan sonra ancak konuşabiliyordu. Söyleyebildiği tek şey onun adıydı. "Clay!" "Bunu halledeceğim," diye fısıldadı Clay. "Sana bakacağım." "Biliyorum," diye mırıldandı Julia, tamamen ken- dinden geçmiş hissediyordu. Clay öpme işine geri döndü, bu sefer
Sayfa 185
·
Puan vermedi
Kavganın ortasında tek başına: Monika Ertl’in Hikayesi
İlhami Yazgan’ın “Monika Ertl, Che’nin İntikamını Alan Kadın” kitabı çıktı. Kitap, Ceylan Yayınları’nda yayımlandı. Araştırmacı-Yazar ilhami Yazgan “Kaybolmuş Bellekler”i kitaplarıyla geri vermeye devam ediyor. Kimdir? Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Alaplı ve Kdz. Ereğli’de tamamladı. 1970’li yıllarda devrimci
Monika Ertl
Monika Ertlİlhami Yazgan · Ceylan Yayınları · 20204 okunma
Reklam
''Bilim bir cevap bulduğunda, bu cevap evrenseldir. İnsanlar bu yüzden savaşmaz, etrafında toplanır.''
''Neredeyse tüm zindan, hapishanenin avlusunda toplandık konuşuyorduk, içlerinden biri, ''dostum, neden dolayı hapse girdin?'' dedi. Gözlerine baktım, bu insanlara yalan sökmezdi, yalnızca ve yalnızca doğrular! Birçok insan diğerleriyle uğraşır, bir kısım insan ise yalnızca kendiyle; içimde kanayan öfkeme dizgin vurmaya çalıştım, bunu anlayamayanlar da beni hapse tıkadı, dedim. Verdiğim cevap ya durgunluk oluşturdu ya da tek celsede anlaşıldı, yıllar boyunca tekrar bu soruyu herhangi birinden duymadım.'' D.p zindan
Atsız ile Ahmet Muhip arasındaki kalem kavgası bir davaya da yol açmıştır. Olay şöyle gelişir: Orhun dergisinin birinci sayısında (05 Kasım 1933), "Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” başlıklı yazısının girişinde Atsız, Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanan ve liselerde okutulan dört ciltlik tarih kitabını tenkit eder. Atsız'ın tenkidine karşı Ahmet Muhip (Dıranas) Hakimiyeti Milliye gazetesinde "Orhon” başlıklı bir yazı yazar (21 Kasım 1933). Atsız'ın cevabı gecikmez: "Haddini Bil!" (Orhun 3, 5 Ocak 1934). Buna karşı, 13 Ocak 1934 tarihli Hakimiyeti Milliye'de Ahmet Muhip'in verdiği cevap hakaretamiz ifadelerle doludur: "pasaportsuz, megalomaniye müptelâ, mütereddî süje, yel değirmenleri muzafferi, ahmak kafa, meczup, gülünç, maskara” (Akgöz 2016: 28-34). Bunun üzerine Atsız, gazetenin başyazarı Falih Rıfkı, neşriyat müdürü Naşit Hakkı ve yazı işleri müdürü Ahmet Muhip aleyhinde hakaret davası açar. İlk duruşma, 20 Mart 1934'te İstanbul Birinci Ceza Mahkemesi'nde görülür. Falih Rıfkı ile Naşit Hakkı Bey hakkındaki dava, mebus oldukları için tefrik olunur. Sekiz oturum süren davanın 10 Haziran 1934'teki son duruşmasında Ahmet Muhip altı ay hapse, 100 lira ağır para cezasına mahkûm edilir. Ahmet Muhip'in açtığı karşı dava ise duruşmaya gelmediği için düşürülür (Orhun 8, 23 Haziran 1934: 148; Akgöz 2016: 34-37).
- Güncellemenin güncellemesi bitmiyordu. Sessize alamıyordum çünkü görünmüyordu, düzeltme yapamıyordum o da görünmüyordu. Niye böyle oluyor Legolas? Elf gözlerin ne görüyor? + Cevap verene kadar otuz saniyelik güncelleme görüyorum.
Halbuki şartları zorlayıp gelmeliydi Paşa, verdiği cevap ihanet olarak değerlendi. Tiryaki Hasan Paşa, çok müşkül durumda kalınca her şeyi göze alarak askerin moralini bozmamaya çalışacak. Yardımın yolda olduğunu yaydı asker arasına ve çeşitli hilelerle düşmanı da buna inandırdı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.