Sensizlik bir şamar gibi yüzüme vuruldukça ben hep sessizliğe sarılırdım dört elle.Vücudumun her santimetrekaresi tutkal gibi yapış yapış bir tutkuyla öpüşürdü hasretinle.Bir ihanetle yeni baştan yüzleşir gibi kilitlerdim o zaman evin tüm kapılarını! Sarıldığım sonsuz ovalarında yeşeren intihar çiçekleri fotosentezle değil, kanımla beslenirlerdi geceleri.Çizgisiz beyaz kağıtlarımın üzerine dökülen zehirli bir mürekkep lekesiydi sensizlik; gitgide bulanıklaşarak akardın içime! Sensizlik, en kalabalık yalnızlığımdı benim, en frenlenemeyen, en şizofren yanım! Sensizlik, suratıma hunharca geçirilmiş panter pençelerinin bakışlarımda bıraktığı parmak izi! Sensizlik, sessizliğin en yüksek oktavında yazılmış, çığlık çığlığa söylediğim en kutsal ilahim! Sensizlik, ölüm gibi bir düşten tam öleceğin anda uyanmak... Sensizlik, en anlatılamayan masalı oysa evrenin, anlatmaya çalıştıkça aslında hiçbirşey anlatmadığını anladığın, anlatılamayacak bir masal sensizlik!... Sensizliği tanımlamaya kalkışınca en hüzünlü haliyle doğardı Güneş, ağaçlar ağlamaklı olurlardı ve koskoca bir sensizlik daha uykularıma taşınırdı! UYanırdım! Yastığımda gözyaşı, yorganımda kan lekesi! İçimdeki boşluğun tüm gücüyle ele geçirirdi tüm hücrelerimi. Hangi Düş Sokağı melodisine demir atsam içimde birbiri ardına depremler olurdu.Kullandığım hangi harfi çıkarsam içimde açtığın boşluk yok olurdu. Giderken bıraktığın soruların hepsi yetimdi, cevpsızdı, zordu!...
Samsun'dan balık yüklü kamyonlar Karadeniz'e sırtlarını dönüp Anadolu'ya doğru yol aldıklarında bir martı sürüsü de peşlerine takılır.Kimi martılar geri dönerken, kimileri balık kokusundan alıkoyamaz kendilerini ve denizden kilometrelerce uzaktaki bir kentin balık haline ulaşırlar. Kamyonlar burada yüklerini boşalttıklarında bir daha geri dönemezler, deniz kaçkını martılar.Bu yüzden Ankara balık halinde martılar uçuşur çığlık çığlığa...1848 yılında satın aldığımız Solace'e de gökyüzünde martıların uçuştuğu ve sokak tabelalarından birinde " Kız Kulesi Sokağı"yazan "Ankara" adı verilir...
Reklam
Sonun Sonsuzluğu
1 Acı, bir ırmak gibi Doluyor yüreğime Bardaktan boşanırcasına ağlamak istiyorum Beni artık ne çiçekler Ne çocuklar kurtarır Ne de o her gün Yinelenen doğum.
Çok ayıp ama..
Tren çığlık çığlığa Alder Sokağı İstasyonu’na girerken Orr birden biri kendisine pandik atmışçasına dikeldi. Tabii ya, dağ, diye düşündü
Bu esnada boğuk kurşun ve çığlık sesleri yayılarak geliyor, ürkütücü yankılarla sönüyordu.
Dünya, Üstüme çökünce Ne bir sözcük kalacak, Ne de bir çığlık... Yine de gülsün isterim Şu pencerelerde Sokağı seyreden çocuk; Gülsün artık!
Sayfa 310 - Kırmızı Kedi
Reklam
68 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.