Sesimizi duyan var mı?
Ya son nefesini verirken, "Ölmek istemiyorum!" diye haykıran, geride ömür boyu ana kokusunun hasretini çekecek ve yaşadığı dehşeti asla unutamayacak bir evlat bırakan Emine'nin çığlığını...
Annesiyle beraber ruhunu da mezara gömen o çocuğun, "Ne olur ölme anne!" derken yaşadığı çaresizliğini yüreğinde hissetmeyişiniz oldu mu?
Suçluyuz hepimiz! Alıştırıldık, tepkisizleştirildik, kanıksadık; korkutulduk, sindirildik...
"Neon'u bir park yerine soktu ve el frenini çekti. Bagajdan şemsiye, şişe su, atıştırmalıklar, güneş kremi ve havlularla dolu çantayı kapıp Old Orchard Sokağı'ndan aşağı, kumsalla birleşen çıkmaz sokağa doğru yürüdük. Kumun üstü rengârenk şemsiyelerle beneklenmişti ve köpüklü dalgalar iskelenin ince bacaklarının altında ilerliyordu. Biraz ileride, aynı okula gittiğimiz ve yakında son sınıf olacak bir grubun Ultimate Frizbi oynadığını gördüm."
Kabul etmeliyiz ki aşktan meşkten çoktan vazgeçti Türk kadını.Dövmeyecek, sövmeyecek,ayrılmak istedi diye hunharca öldürmeyecek, uygar bir eş arıyor yalnızca.
Tek hissettiğim, güçsüzlük, hayal kırıklığı ve ihanetin anlamsız infialiydi. Çığlık atabilir
ya da koşabilirdim, içimde bir şeyleri parçalama isteği, kötücül ve tehlikeli bir arzu, manasız bir intikam ihtiyacı doğdu.
Bir tuzağın üzerime kapanmakta olduğunu hissettim. Ona kocasını hiç sormamam gerekirdi. Şimdi artık onun ne kadar yalnız
bir insan olduğunu öğrendiğime göre, gözlerindeki yaşları da gördüğüme göre, ne zaman beș senti cama dokundursa buraya gelmek zorunluluğunu hissedecektim, bisküvi yemek, kocasının gaz lambalarını ve saçının firçalanmasını ne kadar sevdiğini dinlemek zorunda kalacaktım. Hayatıma yeni bir sorumluluk daha ekleniyordu. Bazen de kafamı çevirip baktığımda, adamın o çiğlik benzeri gülümsemesini görecektim. O anda bir karar aldım. En azından bir hafta boyunca arka yoldan uzak durmalıydım.
"Susmuş sokağı, sokakta esen rüzgarı, rüzgara yoldaş soğuğu, soğuğa küskün gül dalını, gül dalını konak edinmiş tırtılı, tırtılın komşusu örümceği, örümceğin ağ yaptığı evi, evde uyuyan bebeğin huzurlu nefesini dinledi. Sessizdi gece, yığınla sesin içinde sessizdi. Bir yerlerde bir adamın cansız bedeni düştü yere, duydu sesini. Uzak bir evde bir kadının bedenine defalarca saplandı acımasız bıçak. Talihi kem vicdanı sakat bir anne kim bilir nerede bir çöp variline bıraktı bir bebeği soğuktan donmak üzere. Bütün sessizliğine rağmen onlarca çığlık yırttı geceyi, bütün karanlığına rağmen kan kırmızısına boyandı gece. Bütün bilmezden gelenlere inat, bütün görüp de perdelerini sıkı sıkı kapatanlara inat o duydu, gördü, bildi."
Yağmurlar yağacak uzun,
Yağmurlar ince.
Dünya, bir alıcı kuş gibi
Üstüme çökünce,
Ne bir sözcük kalacak,
Ne de bir çığlık...
Yine de gülsün isterim,
Şu pencerelerde
Sokağı seyreden çocuk;
Gülsün artık!..
Sayfa 310 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 1. Basım, Şubat 2015, İstanbulKitabı okudu