DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞUNA DAİR BAŞKA FİLMLER
Cinayet suçlamasından paçasını kurtarmak için DKB'si varmış gibi rol yapan bir adamı (Edward Norton) anlatan ilk korku (Primal Fear, 1996) Filiminin belli bir ölçüde şüpheciliği sağlamak üzere seyredilmesi gerekir. Bu film, klinik uzmanlara, şüpheli çoklu kişilik bozukluğu vakalarında, kendini yalandan hasta gösterme olasılığını hatırlatıyor.
"Adalet çukurda olduğundan,
Cinayet hüküm sürdüğünden,
Tüm haklar ihanete uğradığından,
Her köşe başında, ülkenin utancı ilân edildiğinden;
Seviyorum seni hüzün!"
Birine aşık olmak,gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir. Başına neler geleceğini hiçbir zaman bilmezsin. Sonu ölüm de olabilir, cinayet de intihar da
#eğerkötüolsaydık
-M.L RIO
“Zamanın adımları kişiye göre değişir.”
Karanlık ve aydınlığın, aşk ve nefretin, iyilik ve kötülüğün yani tüm zıtlıkların mücadelesinin verildiği ve pek çoğunun trajediler üzerine olduğu eserler Shakespeare eserleri. Bu kitap işte tam bu zıtlıkların oluşturduğu bir trajedi. Yedi arkadaşın konservatuvardaki eğitimlerinin yanı sıra hayatlarınında da gözler önünde olduğu bir olay silsilesinden ibaret. Oyunmu gerçekmi ayrımını yapmakta bizlerin bile zorlandığı bir yapıt. Öyle derin öyle içselleştirilecek türde.
Geçmiş ve gelecek olarak ilerleyen bölümlerde konservatuar öğrencisi Oliver’dan dinliyoruz hikayeyi. Okul yıllarında yaşadıkları sahne tecrübelerinden tutunda, duyguları ve oyunculuğun yaşamlarındaki yerine kadar ve akıl almaz bir trajediyle son yılında hapishaneye düşüp on yılını orda geçirmesi. Cinayet nedeniyle yıllarını geçirmiş olsada bu suçu onun işleyip işlemediği son sayfalara kadar gizemini koruyor. Bölümlerde hem okul yılları ve bu olay yaşanana kadar olan süreci okuyoruz. On yılın sonunda serbest kaldığında hala onu tutuklayan dedektifin asıl gerçekleri öğrenmek istemesi üzerine olayın ve yaşamlarının iç yüzüne konuk oluyoruz. Oliver, arkadaşlarının aslında sahne önünde de sahnenin arkasında da oynadığı karakterleri canlandırıyor oluşunu farkediyor acı da olsa. Herkesin bürüneceği rolü önceden tahmin etselerde hocaları seçimleri farklı yaptığında, işte gerçek kişilikler ve rekabet ozaman ortaya çıkmaya başlıyor. Yaşanan trajedi baş gösterdiğinde aralarından biri ölünce, kalanlar hayatlarının en zorlu oyunculuğuyla mücadele etmeye başlıyorlar.
"AİLEMDEKİ HERKES BİRİNİ ÖLDÜRDÜ"
"Sana nasıl davrandıklarına bir bak. Ve hâlâ onlara borçlu olduğunu mu düşünüyorsun? Bir gün ailenin damarlarında kimin kanın aktığıyla ilgili olmadığını, bu kanı kimin için akıttığına dayandığını anlayacaksın."
Hikayeyi kitabın hem ana karakteri hem de anlatıcısı Ernest Cunnigham'dan
Toplumun bize ezberlettiği, bizim de kendimizi ezberlemek zorunda hissettiğimiz toplumsal kurallar, normlar, kalıplar, baskılar hatta duygular bile vardır.
Bir durum veya olayla karşılaştığımızda bu norm ve kalıplara uygun davranmalıyız, duygularımız bile belirlenen şekilde olmalıdır.
Cenaze de ağlamamız, düğünde kahkahalar atmamız, ani durumlar
Cinayet… Pardon! Cinayet mi dedim. Evlilik diyecektim. Ama bilirsiniz ki, düşününce ikisi de benzer süreçlerdir. Katılımcılar birbirlerini tanır ve bittiğinde biri ölmüştür.
İnsan her hareketi isteyerek yapar. Herhalde bazen bir adı ya da birinin yüzünü unutuyorsunuz, müfettiş bey. Çünkü aslında bilinçaltınız bunları unutmanızı istiyor.
Kitap 80'li yıllarda geçenleri anlatarak başlıyor. Eser'in küçük yaşta ondan bir kaç yaş büyük birine olan aşkını okuyoruz. Müzeyyen üniversite okumak için İstanbul'a geliyor ve kalmak için tuttuğu evde Eser'in yaşadığı mahalle oluyor. Müzeyyen, Eser'e hep kardeş gözüyle bakıyor ama Eser içten içe ona aşk besliyor. Müzeyyen, Eser'e Fransızca dersleri ve okuması için ona sevdiği kitapları ödünç veriyor. Böyle bir iki sene arkadaşça devam ediyorlar ta ki Müzeyyen'in okulu bitip geri memleketine dönüş yapana kadar
Eser çok üzülüyor buna ve Müzeyyen'e sık sık mektup yazıp yolluyor. İlk başlarda Müzeyyen mektuplara cevap veriyor ama bir süre sonra mektuplara cevap gelmesi kesiliyor. Müzeyyen'in evlendiği haberini alıyor ve buna çok üzülüyor, bir süre sonra da gazatede Müzeyyen'in cinayet haberini alıp yıkılıyor
Müzeyyen den sonra onun gibi seveceği ve hayatını paylaşacağı birini arıyor ama hiç bir şekilde bulamıyor, ta ki kütüphane de karşılaştığı kişiye kadar
Nerede burda ters köşe diyorsanız sıkı tutunun o kısmı anlatmaya başlıyorum
Eser'in hayatına Zeynep adında bir kız giriyor ve kızla kütüphane de tanışıyor. Zeynep, Eser'i ikna edip birlikte bir yolculuğa çıkıyorlar aradan uzun bir süre geçiyor ve sonra da bir olaydan dolayı geri evlerine dönmek zorunda kalıyorlar. Eser eve döndüğünde bazı gerçeklerle karşılaşmak zorunda kalıyor
Zeynep gerçek hayatta var mı? Eylül kim ve Eser'in neyi oluyor? Eser'in bilmediği başka ne sırlar var?
İşte bunların hepsinin cevabı kitapta
Zamanın YankısıSerdar Çatak · Martı Yayınları · 202432 okunma
İnsanları korumak, onları bazı şeylerden uzak tutmak her zaman olası değildir. İnsan er ya da geç olaylarla yüzleşmek zorundadır. Dolayısıyla ne kadar erken olursa o kadar iyi.
Spoiler*
Hikaye birden başladı ve bu tip başlayan kitapları polisiye dizilere benzettiğim için çok seviyorum. Tek sorun hiç bilgi vermiyor. Cinayet işlendikten sonra başladı tamam da akışa uyarken karakter bakış açısıyla neden diğer iki cinayeti görmedik? Sorgulanmışlar ama sadece bir cümlede geçiyor ve oradan biliyoruz? Ki isimler de