Gözlerime bak lütfen, bunun hiçbir önemi yok . O akşam seni gördüm, çok etkilendim; hatta ok gibi bir şeyin kalbime saplandığını hissettim. Fuara gelen kızlar kıkır kıkır oluyorlar , ilgimi çeken hiç kimse olmuyordu , senin sadeliğini , duruluğunu, uzun boylu ana serçe kadar da titrek oluşunu gördüm. Yanaklarının kızardığını görmediğimi sanıyorsun karanlık diye , hepsini gördüm. Az bir zaman da olsa karşımda duruşun, kulağının yanındaki beni de gördüm Sıla. Adeta varlığın içime deniz kıyısı gibi bir şeyler getirdi . O bakışların ; halbuki bana değil gökyüzüne bakıyordun ama ruhundaki o özgürlüğü gördüm. Kaç insan bunu hisseder ki ...
........
Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
...........
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?
Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren
Karşıdan karşıya geçti aşk
Önce sana baktı sonra sana sonra yine sana
Ve işte yüzüm yenişemeyen boksörler gibi
Fırtınası alınmış bir deniz, tende güzel duran yara.
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
Mu'cizi bir bahr-i bi-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâre su
"Onun âlemde, uçsuz bucaksız bir deniz gibi olan mucizesinden kafirlerin binlerce ateşhanelerine su ulaşmış (ve küfür ateşinin sönmesine vesile olmuştur)."
Sayfa 118 - Diyanet işleri başkanlığı yayınlarıKitabı okuyor
SON TESLİM
Çünkü anımsamak sürekli sünnettir
Sevinince alkışladığımız günlerde
İkimiz adına terleyen bir şeydir şiir...
Bir gün fazlaymış seninle iki gün az
Dört duvar açık deniz; alesta vira
Elbette suçsuzluk grameri çoğul ek almaz
Ne de bir babanın küsüşü oğluna.
İşte bak; bütün düğünlerine çağırdığın ben
Kaos teorisini, kahvaltıyı ve tembelliği
Seven bizler, biliriz nihale çaya değmeden
Takvim arkasına damlamışken katarakt ve sinir
Bak ne diyorum iki gözüm, bak ne iyi
Her zaman güzel olan asla güzel değildir.
TRAFİK
Karşıdan karşıya geçti aşk
Önce sana baktı sonra sana sonra yine sana
Ve işte yüzüm yenişemeyen boksörler gibi
Fırtınası alınmış bir deniz, tende güzel duran yara.
Avrupa'yla Türkiye'yi kıyasladığımda Türklerin çok çalışkan olduklarını söyleyebilirim. Ortalama on gün tatilleri var. Paul'ün bahsettiği durumu değerlendirdiğimizde Türklerin çalışkanlığından çok çalışma haklarının eksik ve yetersiz olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz
Deniz Gezmiş ve arkadaşları davasına yeniden bakılabilir mi? Bu kararları veren mahkemelere dışardan baskı yapılmış midir? Politik etkenler kararlar üzerinde ne dereceye kadar etkili olmuştur? Bu sorulara cevap vermek ve açıklık getirmek kanımca bir hukukçudan öte her yurtseverin görevi ve kullanması gereken bir hakkıdır.
Ben bu olaya bugün
Nuran Çalışkan (mizahi) (Ceylan Çalışkan'ın kızı)
Kafası pek çalışmayan, sâfi kalb, hemen aldatılabilen kimselere zeki ve nükteli buluşuyla "Kardeşimiz fazla mübarek" diye takılan Ceylân Çalışkan, çok konuşan, çenesi kuvvetli kimseleri de "Kardeşimiz az konuşmanın faziletine dair beş saat konuşabilir" diye şakayla