Öncelikle takipçi sayınızda “küçük” miktarda olumsuz dalgalanmalardan etkilenmek istemiyorsanız kitabı okumamanızı, paylaşmamanızı ve beğenmemenizi tavsiye ederim. Bu beni çokça kaygılandıran bir konu değil açıkçası, Sosyoloji okuduğum için yaptığım minik bir gözlem sadece.
Türkiye’de yerleşik bir motto olan, ”Herkes kendi işini yapmalı” cümlesini
YouTube kitap kanalımda Hayvan Çiftliği kitabının da içinde bulunduğu kitaplık turu videomu izleyebilirsiniz: ytbe.one/yf0me602lnY
"Animal
You're an animal
Don't take anything less" Muse
70 yıllık bir fener.
Çok çabuk unuttuk ülkede olanları. Unutmak ve kanıksamak en sevdiğimiz şeyler oldu. "X kişi ne yapsa her
Bu işte bir yanlışlık olmalıydı, her şey bu kadar basit olamazdı. Tamam ateş düştüğü yeri yakardı ama hayat olduğu gibi devam etmemeliydi. Uzayın boşluğuna savrulup yok olmuyordu acılar. Nereye gidiyordu peki bunca acı, bunca yaşanmışlık neyi değiştiriyordu? Biz insansak bunlar kimdi? Bunlar insansa biz kimdik? Hepimiz insansak... Hayır, hepimiz birden insan olamazdık. İnsan türü dışında yeni bir tür oluşuyordu muhakkak. İnsan türünü küçümseyen, hor gören yeni bir canlı vardı artık. Kendini yarı tanrı gibi gören bir tür belki de. Konforlu küçük saraylarını ötekilerin üzerine inşa eden uyduruk, sahte tanrılar. Yarı tanrı olmakla ezilen olmak dışında bir seçenek yok muydu artık?
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... Gider gelirdi..."
400 sayfalık kitap sadece tek bir günde geçen vakti anlatıyor. Fakat o tek gün hikaye içerisindeki kahramanların anılarıyla uzun zaman dilimlerine ayrılıyor.
Kısacası şöyle diyebiliriz; bir gün içerisinde geçen o vakit yüz yılları göğsüne
Okumayı asla düşünmediğim bir yazarın kitabıydı...
CanDost dediğim çok değerli bir büyüğümünbana bu kitabı armağan etmesi ile elime aldım ve bir kez daha sordum kendime; önyargıların ile yaşamaya devam mı edeceksin?
Okumaya başladığım anda hissettim yazarın sıcaklığını. Öyle samimi ki sanki bir kitap okumuyordum da karşı komşuyla muhabbete dalmıştım.
Olaylar tam yüreğime dokunuyor, tam efkâra kapılıyorum derken kahkaha atmaya başladığım bölümler oldu çok defa.
Okumanızı şiddette tavsiye ediyor ve
İlk deneme-öykü kitabım ''Babamın Gözyaşları'' nın çıkmasına on beş gün kala deliler gibi heyecanlı olduğumu; bu heyecanımın ilk kitabımın çıkmasından ziyade ilk romanım olacak olan ''KAYBOLAN DEVrAN'' dan kaynaklandığını ve yazmaya başladığımı belirtmek istiyorum. Kadınları ve kadınlarımızı anlamaya çalıştığımız bu hayat gailesinde buram buram İzmir, aşk, iş, kadın ve biraz da sertlik kokan Kaybolan DEVrAN'da bakalım gün gelecek devran dönecek mi göreceğiz.
Yazma çabamda yanımda olan herkese çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Oysa ne çok isterdim gidip ona sarılmayı, iki çift laf söylemeyi, teselli etmeyi, teselli bulmayı. O gün, orada sarılsaydım kimse koparamazdı herhalde beni ondan.