Osmanlı adamının hayatı algılayışında, hayata bakışında Divan şiiri bir terbiye aracıdır. Ölçü önemlidir. Coşkuda, hicivde, üzüntüde, mistisizmde bile bir teknik düzenleme, bir “geometrisyenlik” vardır.
*Hüseyin Rahmi Gürpınar, kadınları kendine daha yakın bulur ve onlarla birlikte oturup sohbetler eder, danteller, örgüler örermiş.
*Guiness Rekorlar kitabına göre, devlet kütüphanelerinden en çok çalınan kitap Guiness Rekorlar kitabıymış.
*Mary Shelly unutulmaz eseri Frankenstein'ı yazdığında 19 yaşındaymış.
*Mark Twain'in yazdığı Tom Sawyer
İlk olarak, bana bu kalbi kadar güzel kitabı hediye ettiği için, sevgili
DUA 'ya çok teşekkür ederim. Yaptığım psikolojik baskılardan bahsetmek istemiyorum. :)
Sabahattin Ali ile ilgili yazılabilecek ne kaldı bilmiyorum ama kendi adıma birkaç şey söylemek istiyorum. Sabahattin Ali bende hep üvey evlat izlenimi
“Aşktır vasıta-i vuslat-ı yâr
Aşktır râbıta-i kurb-ı Nigâr
Noktası bir kitabdır aşkın
Zerresi âftabdır aşkın
Garkolur katresinde kevn ü mekân
Gizlenür zerresinde her dü cihan…”
“Bu kitabı hakikat arayışına aşina vicdanlar, sona dair bahisleri seven insanlar zevkle okuyabilirler.
Şaheser sıfatına layık denilebilecek bu kitap bir bina olarak düşünülürse, doğu ve batı felsefesi, tasavvuf, mitoloji, dinler tarihi, masal unsurları, bilimkurgu, divan ve halk şiiri bu görkemli binanın taşıyıcı sütunları yerine geçer.”
A’mâk-ı Hayal, Türk edebiyatını ilk felsefi ve gerçeküstü romanı kabul edilmiştir. Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı diyebilirim. Alınacak o kadar çok ders var ki hangisini yazsam diğerinin boynu bükük kalır. Mutlaka defalarca okunup istifade edilmesi gerekiyor.
Romanın kahramanı Raci şüphe ejderhasını susturmak için mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba’nın yardımıyla manevi seyahatleri çıkar. Raci bu seyahatlerinde hedefine ulaşmak için Buda’yla, Hiçlik Zirvesi’ne, Yunan tanrılarının bulunduğu Olimpos Dağı’na, Hürmüz ile Ehrimen’in savaş meydanına, Simurg’un sırtında Merih gezegenine, Kaf Dağı’na ve daha birçok yere gider.
A’mâk-ı HayalFilibeli Ahmed Hilmi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202116,9bin okunma
"Şiir, sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır. Hangi sözcük, hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ışık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek."
-Cahit Sıtkı Tarancı
"Şiir duygulardan değil, sözcüklerden doğar." diyor Mallerme, "Şiir, kelimelerle yapılan bestedir." diyor Yahya Kemal. Cahit Külebi ise
Cumhuriyet’in ilanını takip eden dönemde, çeşitli sahalarda, çeşitli değişiklikler olmuştu. Kuşkusuz, bu değişikliklerden edebiyat da nasibini almıştı. Bir değişim-dönüşüm süreci seyreden Türk toplumu, ardında bazı şeyleri bırakmışsa da, elbette yerine daha güzelini koymasını bilmişti.
1936 senesinde Türk Edebiyatında, işte bu değişiklikler göze
"Çile"yi anlatmaya nasıl bir cümle ile başlayacağımın kararsızlığını yaşadım. 'Gaiblerden bir ses gelse' de, o sesin kılavuzluğuyla mı yazsam dedim. Sonra düşündüm ki, 'gaiblerden bir sesin gelmesi' ister gerçek, ister mecazi, isterse ki, üslubun kazandırdığı anlam bakımından olsun, ne demek olabilir acaba? İlk mısranın hissettirdiği
“ Mihr ü mâh ister cemâlinden zekât.
Fâilâtün fâilâtün fâilât...”
♥️
“ Ey sevgili! Güneş ile ay (bile, sana hayranlıklarından dolayı) güzelliğinin zekâtını isterler. Gerisi tekrar, tekrar ve tekrardır...”
Nesimî ..🖊