Yazarın Fareler ve İnsanlar'dan sonra okuduğum ikinci kitabı ve anladım ki yazarımız hayatın acımasızlığından elde ettiği tecrübeleri kitaplarına da nakşetmiş. Bunu Tomris Uyarın kitabın sunum kısmında paylaştığı düşünceleriyle de açıklayabilirim aslında. Şöyle diyordu:
"Çünkü Steinbeck iflâsların birbirini izlediği, işsizliğin, parasızlığın, açlığın kol gezdiği, insanoğlunun umudunun, var olma direncinin seyredildiği bir tarih anında olanca görkemiyle gerçek umudun türküsünü söylemiştir. Tozpembe olmayan gerçekçi umudun."
Yine kitabın akışından bahsetmeyeceğim çünkü bu da bir çırpıda bitirerek bir hikâyeydi.
İnci... Bu kitap beni bir önceki kadar etkiledi. Hüzünlü bir tebessümle okudum kitabı çoğu zaman. Süslü benzetmeler, olağanüstü bir olay akışı yok,yalnızca gerçekler. Kitabı okurken de canımızı en çok yakacak olan bu gerçekler.
Yazarımızın bu kitabındaki temalar; ayrımcılık,hırs,yoksulluk,çaresizlik,insana özgü zafiyetler,aile...
İnci bu hikâyede yalnızca bir temsil
Öyle bir temsil ki bakanın bakış acısına göre ne olduğu değişir.
Yokluklarla hapsedilmiş bir adam icin hayalleri, hisleri kuvvetli bir anne için uğursuzluğu, düzenbazlığı ekmek kapısı haline getirmiş biri için adice bir hak yeme...
Yine biraz kopya verdim istemeden.
Herkesin kitaplığında olması gereken eşsiz bir eser daha.
Tam Steinbeck'lik bir son daha diyeceksiniz eğer yazarın diğer kitaplarını da okuduysanız.