biraz önce dışarı çıktım, yürüdüm, denize
baktım. pek o kadar hüzün vermedi bana, artık
çıkıp gideceğim bu dünya.
(çok garibime gidiyor, sana büyük bir insana
söylenecek sözlerle yazmak; ama kendimi zorluyorum, seni o yaşında görmeğe, sana öyle yazmağa...)
bu dünya pek fazla şey vermedi bana — hoş,
ben de ona pek birşey vermedim ya...
ama
Bana hikmet sahibi ya da bilge denmesini kabul edemem. Birisi bir ırmaktan bir avuç su çıkardı. Bunun ne anlamı var? Ben o ırmak değilim, ırmaktayım ve hiçbir şey yapmıyorum. Başka insanlar da orada ve çoğu onunla bir şeyler yapmak zorunda olduklarını hissediyorlar. Bense hiçbir şey yapmıyorum. Kuru dalların üzerinde güller açtırması gereken kişi
Sabahın erken saatleri… Caddeler boş… Kırlangıç çığlıkları havayı bir jilet gibi kesip duruyor. Oyunbaz kargalar kaldırımlarda paytak adım geziniyor. Baygın bir ıhlamur kokusu diğer bütün kokuları bastırmış, gönlünce yayılıyor. Şehir yeni yeni uyanıyor. Binlerce evde aynı anda kahrolası alarmlar çalıyor; düşler belki de en güzel yerinden
Turgenyev'in Babalar ve Oğullar'ını daha önce okuduğum için başka bir çeviri ile yeniden okumaya karar verdim lakin emin olamadım doğru mu yapıyorum (?)
📌Uğur Büke verisi ile;
1859 yılının 20 Mayıs günü, üzerinde tozlu bir palto ve damalı pantolon olan kırk yaşlarını biraz geçmiş, şapkasız adam, *** şosesindeki hanın alçak sundurmasına çıkıp dolgun yanaklı, küçük donuk gözlü, çenesinde beyazımsı tüyler çıkmış uşağına "Pyotr, ne o, hâlâ görünmüyor mu?" diye sordu.
📌Günay Çetao Kızılırmak çevirisi ile;
"Ne o Pyotr, hâlâ görünmediler mi?" diye sordu 1859 yılının 20 Mayıs günü ...yolu üzerindeki bir hanın alçak merdivenine çıkan şapkasız, damalı pantolon üzerine tozlu bir palto giymiş kırk yaşlarındaki adam uşağına. Uşak, tombul yanaklı, küçük gözlü, fersiz bakışlı bir delikanlıydı, çenesinde beyazımsı tüyler bitmişti.
Bu doğru mu?
Gazeteci, sanatçı, sporcu, siyasi gibi meslekler bu tür kripto reklamlarına bulaşmamalı…
Reklam yaparak vatandaşın olası zararına yol açabilirler…
Fatih Altaylı gerçekten bu işin bir parçası mı, emin olamadım, fakat doğru gibi…
Teknoloji, teknoloji, ama sonuçta size biraz ay tozu satalım…
Buldugum bilgininin , uzerinde daha oncelerde dusundugum , ama cok ustune egilmedigim ses frekansi konusuyla baglantili cikmasi beni sasirtti. Youtubeda linkle ulastigim bir video izledim. Videonun kurgusu cok hosuma gitti. Video bir sure sonra cevirim disi kalacagini soyluyor. Yani ulasamayacagiz. Benim sansli kisi oldugumdan bahsediyor. Kurgusu
Bismillahirrahmanirrahim
Eserin çok eski bir basımı elimde mevcut. Eser Fon Matbasından Abdülkadir Şener'in tercümesiyle 1971 yılında basılmış. Hatta 1000kitap aramalarında da bulamadım kitabın bu versiyonunu. Şu an için sadece ilk cilt ile alakalı olarak bazı şeyler yazacağım. Allah (cc) nasip eder ömür devam eder de diğer kitapları okumaya
Oğuz Atay, “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” deyince “Buradayım” diye bağıran Derda’yı okumuştum geçenlerde. Onu anlamaktan öteye gidip hisseden Derda’yı. Hakan Günday’ın Az kitabının Oğuz Atay hayranı Derda’sını… Bir başka kitapta rastlayınca bir kere daha kulak vermiş bulundum Atay’ın çağrısına…
Gazetelerin köşelerine
Başlamadan önce, yazar gerçekten de kasabalarında yaşanmış bir cinayetin suç dosyasını hazırlamış. Kitabı okurken gerçek mi değil mi emin olamadım fakat sonradan araştırınca gerçek olduğunu öğrendim.
Kitabı tek cümleyle anlatmak gerekirse belgesel gibi bir kitaptı.
Böyle belgesel gibi deyince tamamen bilimsel istatiklere dayalı bir metin gibi
B-A-Y-I-L-D-I-M
Konumuz çok tatlı. İki ana karakterimiz var. Nick ve Charlie. İkisinin tanışma hikâyesi diyebiliriz sanırım. Çok hızlı geçti? Tanıştılar ve kitap bitti diyebilirim hatta. Ama yine de çok güzeldi. Eğer bir günde bitebilecek bir kitap istiyorsanız (Gerçi bir saat desek daha doğru olur.) kesinlikle bir bakın derim. Ön yargıları