Bel fıtığı ameliyatımın üzerinden bir ay geçti. Zannettiğimden, beklediğimden daha yavaş olsa da bedenen toparlanırken zihnen de toparlanmam gerekiyor, diyerek kitabın kapağı açıldı. Aslında bir diğer sebep de; arada bir gelen, acaba fıtık tekrarladı mı, ameliyat başarısız mı oldu, diye beni siterese sokan ağrılarımın olmadığı zamanlarda, oturmam
Modern Kore edebiyatından Çukur!
Biraz farklı kültürlerin edebiyatını tanımak hevesiyle önce Japon edebiyatına sardım. Haruki Murakami, Osamu Daza falan derken oradan Arap edebiyatına atladım. Necip Mahfuz, Nizâr Kabbani filan... Sıra geldi Kore edebiyatına. Aradığımı buldum mu, tartışılır.
Adının hiç de önemli olmadığı bu çekik gözlü
İnsan yaşama hazırlanmak için değil, yaşamak için doğar. Yaşamın kendisi, yaşam olgusu, yaşamın bereketi şakaya gelir şeyler değildir! O halde niye palyaçoluk yapıp, yaşamı uyduruk şeylerle doldurup değiştiriyorlar.
"Benim kalbim bir ıslahevidir doktor
Yetim bir çocuk durmadan azarlanır içinde
Benim kalbim gövdesi ıslahevlerine çakılı bir kuştur
Uçmayı bilmeden ölür kenar otellerde
Kalbim ıslah olmaz bir kuştur doktor
Tıkanır, ölür metropollerde"
Apartheid ırksal ayrımcılık ve bunu savunan sistem. Aslında kitabın ana konusu ve çıkış noktası gelişen tüm olaylar Apartheid'in etrafında meydana geliyor. Öncesi ve sonrası, önceki ırkçı yönetimin sonraki yaşam üzerinde ve sosyal hayata etkileri, kişiler üzerindeki baskısı sonucu ortaya çıkan etkisiz tepkisiz bir toplum, henüz o baskıcı
Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Her adımda bir engel var, salmıyor,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Mümkün mü bu yolda maksuda ermek?
Mümkün mü sılada dost yüzü görmek?
Aşığa ar gelir geriye dönmek;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Çekilmez bir şelek vurdun arkama;
Şaşırdım yollarda kaldım, akşama.
Umudum her zaman bakidir amma,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Sevip sevilmemek varsa kaderde,
Hangi doktor ilaç verir bu derde?
Hastayım, susuzum gurbet illerde;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Ey hanlar hanını halkeden Hancı!
Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı.
Ey fakir ekmeği, Mümin inancı!
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Ah hadi söyle bana, ölünce içimdeki şarkılara ne olacak benim? Onca şarkı, onca melodi, onca ritim? Diyelim ki yarın ben öldüm, şarkılar da ölür mü benimle? Yapma doktor, bir şarkı hiç ölür mü?
Çocuklar büyüyüp delikanlı ve genç kız olduklarında sizler onların geleceği ve yapacakları işler hakkında bahis açıyorsunuz. Onları nereye ve nasıl yollayacağınızı düşü nüyorsunuz. Çocuklarınızın avukat mı, yoksa doktor mu olacağını, mühendisliğe mi ticarete mi yöneleceğini düşünüyorsunuz. Delikanlılara para getiren işler, genç kızlara ise zengin kocalar arıyorsunuz.
Hep menfaat, hep menfaat! Çocuklarınıza daha iyi bir yaşam kurmak istiyorsunuz. Onlara sıcak ve rahat bir yer bularak sevgi borcunuzu ödediğinize inanıyorsunuz.
Bununla alakalı Tolstoy şöyle der:
"Hayatlarımızdaki dayanılmaz düzensizliğin başlıca nedenlerinden biri, herkesin hayatını düzene koymak yerine hayatının düzene koyulmasını istemesidir." Herkes hayattan sadece bir şeyler almaya bakıyor. Fakat kimse hayata bir şeyler katmayı düşünmüyor. Hayata birer bencil, yağmacı ve sömürücü olarak atılıyorlar. Hayatın anlamını da bu sömürüde buluyorlar."
Genelde "çerezlik" diye nitelendirdiğimiz kısacık bir hikaye. Anlatım şekli ve olayların işlenişi akıcılığı gayet tadında kılıyor. Kasabanın akıl hastanesinde çalışan bir doktor, civardaki halkın cahilliğine ve işlevsizliğine çok içerleyen bir kişilik. Güzellikten, sanattan anlamayan, sadece biyolojik olarak varlığını sürdüren kasaba halkı nihayetinde cahillikleriyle doktorun yazgısını kontrol ediyorlar. Yüzeysel olarak anlattım, çok fazla spoiler vermek istemiyorum. Okunmaya değer olduğunu düşünenlerdenim.
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Halk Kitabevi · 202169,7bin okunma