Jarvinen, Okunen ve Gulbe Nasıl Kral Oldular?
Reçel Kralı Jarvinen anlatıyor...
Ben önceleri yoksul bir sokak çocuğuydum. Şimdi ise yurdumuz için
büyük ve iyi bir güç olduğumu söyleyebilirim.
Ben bu konumumu kime borçluyum?
Tesadüfen dinlediğim bir konferansa değil mi?
Daha önce de söylemiştim. Küçük dükkânımda kurabiye ve
Köylüler, İşçiler ve İmalatçılar
...
Snelman, bütün köylülerin, işçilerin, imalatçıların ve bütün halk kesimlerinin
her yönden aydınlanmasını, öğrenim ve eğitimini hayatının en önemli görevi
saymış; bir zamanlar Pierre d’Amiyen’ in Haçlı Seferleri’ni kışkırttığı gibi, o da Finlandiya’da eğitim seferberliğinin öncüsü olmuştur.
Snelman
İnsan tarihi, yanılsama ve hayalkırıklıklarıyla dolu bir döngünün içinde değildir. Bence bu, inanç ve şüphecilik arasında sonsuz bir salınım da değildir. Ortada yavaş ama farkedilir bir ilerleme vardır. Tabiri caizse, insanlık karanlık uçurumlardan aydınlığa uzanan bir merdivenin basamaklarını tırmanmaktadır. Zayıf ve ömürlü yaratıklar olan bizler, ne bu korkutucu uçurumları araştırabilir ne de gözlerimizi baş döndürücü yükseklere dikebiliriz. Merdivenin bize yakın basamaklarına sadece bir göz atmak, insanlığı bir basamak ileri götürmek ve ilerlediği basamaktan geriye düşürmemek bize yeter.
"Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını- bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka? Geçmişimde ise, hatırlayıp da gereksiz yere yeniden yaşamayı arzulayabileceğim hiçbir şey yok. Kendi benliğimin izinden, onun bir benzerinden başka bir şey değilim ben. Geçmişim, olmayı başaramadığım her ne varsa onlarla dolu. Uçup gitmiş anlardaki duyguları bile özlediğim yok. Duygu şimdiki zamana muhtaçtır; o an geçtikten sonra sayfa kapanır ve hikaye sürer, öykü ise biter."
MEDYA ve ÖLÜM | Ahmet Altan
***
"Neden bu ülkede doğmuş olmanın bedelini insanlar, Güneydoğu’da bodrumlarda yanarak, Ankara’da alevlerle tutuşarak ödüyorlar?"
***
Her seferinde aynı şey oluyor, “kimdi bu insanlar” diye soruyorum, “kimdi bu ölümlerine üzüldüğümüz, ağladığımız, acılarını kutsal bir ayin gibi paylaştığımız
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var! .. Ne mübârek, ne garîb âlem bu! ..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
"O eylül sabahları güneşin doğuşunu görmeden yataklarından fırlayan insanların uyku dolu gözlerini, donuk, mahsun yüzlerini seyretmek ne tuhaftı! İskelenin yavaş yavaş doluverdiğini hiç farketmezdim. Adım başında bir sigara dumanı gözüme, bildik sesler içime dolardı. O yaşlı yazarı, o bütün yaz mevsimi boyunca sabah ve akşamları, güvertede karşılıklı oturduğumuz kötü kadın rolleriyle ün almış film artistini, yakasına pembe bir gül takarak iskelenin üzerinde dolaşan esmer delikanlıyı görürdüm. İngilizce, Fransızca, Almanca konuşanlar; gözlük, pardösü, şapka taşıyanlar; ayakta durup kitap okuyanlar; benim gibi denizi seyredip kendi dünyalarını yabancı bakışlardan saklamak isteyenlerle karşılaşırdım. Hepsi de burnun ötesinde yandan çarklının dumanının görünmesini, sesinin duyulmasını beklerdi."
Söylediğinden korkmuştu Kiti. Kocasına baktı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Levin üzgün:
— Evet, olurdunuz, dedi. Bu dünyanın insanı olmadığı söylenen insanlar vardır, o da onlardandı işte.