Dünyanın adaletsizliğini kontrol edemezsiniz. Kontrol edebileceğiniz tek şey, nasıl tepki verdiğinizdir. Tepki veriş şekliniz, nasıl bir insan olacağınızı belirler. “Bir insanın elinden her şeyini alabilirsiniz,” diyor yıllarca toplama kampında kalıp hayatta kalmayı başaran Viktor Frankl, “bir insanın son özgürlüğü, belirli koşullar altındaki
Hayat üzerinde düşünmek, canavarların dişleri kadar keskin bakış ister. Daha ne kadar süre kendimizi kurtarmak için saman çöplerine tutunacağız?
Oysa düşünmek kurtuluş gemisidir ve nedense düşünceyle aramızda bizi ürküten korkunç şeyler var. Nasıl böyle olmasın ki? Biz düşünmeyi dinsizliğin köprüsü olarak değerlendirmişiz! İslam âlemindeki eğiticileri hâlâ bu tür vehmî tehlikeler tehdit edi- yorken ve devraldıkları bu korku ve ürküntüyü tutup öğrencilerine aşılıyorlarken ite kaka da olsa böyle bir köprüden nasıl geçebilirdik ki? Bir bakıyoruz Müslümanlar dergisinin sahibi Dr. Said Ramazan dergisinin bir sayısında şöyle bir başlık atmış: "Fısıltılar... İslam Diyarındaki Görüş ve Düşünce Önderlerinin Kulaklarına..."
Sonra bu başlığın altında şu sözleri sıralamış: "Toplumsal bir devrim neredeyse tüm İslam âlemini kaplayacak. Bundan bir an bile kuşku duymuyoruz. Aksine güneşi gördüğümüz gibi apaçık görüyoruz onu. Bu devrimin ayırıcı göstergesi “düşünce ve vicdan özgürlüğü olacak... Bu bayrağı siz taşımazsanız -ki buna en çok siz layıksınız- başkaları taşıyacak..."
Başlangıçta dayanılmazdı; tüm alışkanlıklarım, davranışlarım, konuşmam, gülmem, ağlamam, hepsi içime saplı birer bıçaktı sanki, birbiri ardı sıra çekilip çıkarılıyorlardı.
O güne kadar kana bulamaktan koruduğu kılıcını çekerek haykırdı :
“ Ey kader , onca çabalarıma karşı direndin ve eline hiçbir şey geçmedi.Şimdiye dek kendi özgürlüğüm için değil , yurdumun özgürlüğü için çarpıştım. Böylesine inatla çırpınmam özgür olmak için değil, özgür insanlar arasında yaşamak içindi ; ama madem şu anda insanlığın durumu yürekler acısıdır, Cato selamete erişsin artık!”
Sonra bedenine öldürücü yarayı açmak için kılıcını sapladı karnına . Hekimler sardılar yarasını ; damarlarında pek az kan kalıp güçsüz düşünce , her zamanki cesaretini takınarak , yalnız Caesar ‘ a değil , kendine de öfke içinde silahsız ellerini yarasına götürdü ; bu soylu , her zorbalığı hor gören ruhunu sanki teslim etmedi de , söküp attı bedeninden
Ayıplamak, hor görmek, düşünce özgürlüğü adı altında insanları yerden yere vurmak öylesine normalleştirildi ki bunun bize verdiği zararın farkına varamıyoruz.
Bugün ateist olmanın aslında çok özel bir durum olduğunu farkettim... 14 milimetre uzunluğundaki bir embriyonun kalp atışlarını dinlediğim sırada. Dinlemekten de öte. Görüntülü olarak İzlediğim sırada. 1.4 santimlik bir şey, kalbe denk gelen yeri, evet sol göğüs kısmı büyüyüp küçülüyor. Ne inanılmaz bir görüntü.
14 milimetre boyundayken kalbi atabilen bir neslin, büyüdüğünde Tanrı'ya inanmıyor olması, ancak Tanrı'nın hikmetiyle açıklanabilir bir durum.
Ateistlik, Ateist Yobazlık ancak Tanrı'nın isteğiyle gerçekleşebilecek bir durum. Bu O'nun, sevgi gösterilerinden hiç de haz almayan, kendisine yönelecek sevgileri sınırlamaktan çekinmeyen bir merci olmasıyla ilgili. Rahman olmak, sımsıcak olmak ama gerektiği yerde de sululuk istemediğini hissettirenlerden olmak. Tanrıtanımaz kardeşlerimize geçici de olsa, uzak dur mesajı verilmiş. Ve bu durum, ancak yeni bir izinle kalabilecek bir safha. İzin gelmedi mi kalkmıyor perde...
#Kur'antum
#Kuran-î Devrim
#levhi mahfuz
#buRak özDemiR
İçinde bulunduğumuz çağ "inançtan yoksun ama kuşkuculuktan ödü kopan" bir çağ olarak tanımlanmıştır ve insanlar görüşlerinin doğruluğundan değil, onlar olmaksızın ne yapacaklarını bilemediklerinden emindir.
Eser düşünce özgürlüğü üzerine yazılmış. İnsanların düşüncelerini rahatça ifade edebilmesi veya bir konu hakkında özgürce tartışabilmesi. Bana göre herkes veya her konu özgürce tartışılamaz ve özgürce düşünceler söylenemez. Bir yerde sınır vardır, herkesin sınırı da farklıdır.
-İnsanlar ve hükümetler, ellerinden geleni yapmakla yükümlüdür. Mutlak kesinlik diye bir şey yok, ama insan yaşamı söz konusu olduğunda yeterli güvence diye bir şey var.
İnsanlar ve hükümetler, ellerinden geleni yapmakla yükümlüdür. Mutlak kesinlik diye bir şey yok, ama insan yaşamı söz konusu olduğunda yeterli güvence diye bir şey var.