Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Borç almak
1875'te Babıâli, 200 milyon sterlin tutarında dış borcu ödeyememişti. Altı yıl sonra(1881) da tuz, tütün, ipek ve balıkhaneler gibi kaynaklardan sağlanan BAZI DEVLET gelirlerine EL KOYMA YETKİSİNİ ALACAKLILARA TANIMAK zorunda kalıyordu. Bu işlemin denetimiyle görevlendirilen kuruluşa Düyun-u Umumiye(Osmanlı Kamu Borçları İdaresi) adı verilmişti.
Sayfa 101 - Kaynak Yayınları
Ülkede; demir, şeker ve çelik üretimi yoktu. 4.018 km'lik demiryolunun büyük bir bölümü yabancıların elindeydi. Türk gemi tonajı, 22.000 tonu zor buluyordu. Devlete, Düyun-u Umumiye'den 86 milyon altın lira borç yüklenmiş, bankalarda ise bir milyon lira tasarruf mevduatı var olmasına karşın bu tasarrufları yatırıma yönlendirecek bir banka sistemi bulunmuyordu. Bazı şehirlerde elektrik tesisleri Belçikalıların; Zonguldak kömür madenleri Fransızların ve İtalyanların; İzmir-Aydın demiryolu İngilizlerin ve Bağdat demiryolu Almanların elindeydi. Türkiye'deki tüm endüstri sermayesi ise yabancı imtiyaz sahiplerine aitti.
Sayfa 20 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Dönemin önemli devlet adamlarından olan İktisat Nazı­rı Cavit Bey, yabancı sermayenin ülkeye sokulması için her türlü kolaylığın gösterilmesi taraftarı olmasına karşın, ya­bancıların mali kontrolüne ise her zaman karşı olmuştur. Bunun için de devletin mali siyasetini Düyun-u Umumi­ ye'den kurtarmak üzerine kurmuş, borçlanma konusunda da Düyun- u Umumiye'nin hükümete kefil ve aracı olmasına da razı olmamıştır. (Akşin, 1998:396) Avrupa piyasalarının ünlü borç arayıcılarından olan Cavit Bey, (Tunaya, 1998: 331) kapitülasyonların yıkıcı ve insafsız karakterini de bir felaket olarak tanımlamış ve kapitülasyon içerikli baskıların ezikliği altındaki bir toplumun ruh halini de yansıtmıştı.
Sayfa 170 - PDFKitabı okudu
Yahudiler, Kudüs’e mukabil Düyun-u Umumiye borçlarını silmek teklifinden başka Sultan’ın şahsına muazzam bir servet takdimine hazır olduklarını bildirmişler ve şu cevabı almışlardı: -Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse de bütün hazinelerini kucağıma dökse, size, siyonistlik adına Kudüs’ten bir taş parçası bile vermem. Yahudiye, işte bu gözle bakan Ulu Hakan'ı hal'inden sonra Selanik’te bir yahudinin köşküne hapsedecekler, ve daha hazini, ona hal'ini bildiren heyetin içine meşhur bir yahudiyi katacaklardır.
Sayfa 103Kitabı okudu
Ramazan Kararnamesi: Osmanlı Devleti’nde iç ve dış borçların faiz ve resülmal ödemeleri beş yıl süreyle yarıya indirildi,ikinci yarısının yüzde beş faizli tahvillerle ödeneceği konusunda da ayrı bir karar alındı (30 Ramazan 1875).Ramazan tahvilatı,Osmanlı Devleti’nin içte ve dışta mali itibarını sarstı ve Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulmasına yol açtı.Bu yüzden,kararnamenin çıktığı yıl sadrazam olan Mahmud Nedim Paşa ağır tenkitlere uğradı.
Sayfa 105
1923-1938 Döneminde yaşananlar hiç kuşkusuz büyük bir mali devrimdir ve bir demokraside tekrarı da mümkün değildir: Mali Devrimler ile kastolunan Kapitülasyonlar'ın kaldırılması, Düyun-u Umumiye'nin tasfiyesi, millileştirmeler, gümrükler, Aşar'ın iptali, modern vergi sisteminin kabulü…vb. Milli devletin temelinde çekirdek devleti
Sayfa 201 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Reklam
Toynbee Türkiye'deki asker yöneticiler için ifade ettiği "İktisat ve Siyaset öğrenimlerini deneme yanılma yöntemiyle tamamlayacaklar" öngörüsünde kısmen de olsa yanılmıştır. Zira iyi niyet yani değer yargıları da, bilgi kadar önemlidir. Örneğin Lozan'da Düyun-u Umumiye anaparasının taksiminde İnönü ve Cavit Bey arasında çıkan ihtilafta olduğu üzere yöneticilere, yurtseverlikleri doğru yolu gösterebilir.
Sayfa 191 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Atay'a göre bütün devrimler Atatürk'ün, ancak "denk bütçe, demir yolu politikası, dış ticaret dengesi, millileştirmeler, imtiyazların tasfiyesi ve sonrasında devletleştirme… vb" yani mali disiplin, Lozan ve Düyun-u Umumiye dolayısıyla İsmet Paşa'nın eseridir. Nitekim Atatürk, F. R. Atay'a' Almanya seyahati sonrasında "Şaht (Schacht) denilen adam Hitler'e bunca parayı nasıl bulup verebiliyor? Harcadığı milyarların altın karşılığı var mı?" diye sorar. Atay "…ben mali işlerden anlamam. Fakat anlıyorum ki Almanlar, Adana sulaması gibi kendi kendisini ödeyecek işler için para karşılığını aradıkları yok. Fakat hiçbir gelir vermeyecek olan anıtlar gibi işler için …" der. Atay devamla "İnönü hemen sözü kesti Şaht'ın hokkabazlığından bahsederek hazineyi batağa sürükleyeceğini söyledi. Şaştım. Belki de İnönü para bollaşması fikrini güdenler ile konuştuğumu sanmıştı". İnönü'nün hatıra defterleri, yıllar sonra yayınlandığında; ajandasında yer alan unsurlardan birinin de bütçe taslakları olduğu görülecektir.
Sayfa 167 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Bütçe açıkları veya gelir yetersizliği, Osmanlı Maliyesi'nin Düyun-u Umumiye İdaresi'nin eline düşmesine neden olan ve Cumhuriyet Hükümetini endişelendiren bir husustu. Nitekim Atatürk, "Bugünkü savaşımlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak malî bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Çünkü her devlet organı, ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır. Bundan ötürü devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya müracaat etmeksizin memleketin gelir kaynaklarıyla idareyi temin çare ve tedbirlerini bulmak, lazım ve mümkündür. En üst düzeyde tasarruf milli özelliğimiz olmalıdır. …Ancak bu mecburiyetin tatmini ve kayıpların telafisi bugünkü maliye kudretimizin üstündedir. Bundan dolayı hükümetimizin, her medeni devlet gibi dış borçlanmalar yapmasında lüzum vardır…Biz memlekette bayındırlığı, üretimi ve halkın refahını temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız." Atatürk'ün maliye politikası konusunda iki ilkesi ortaya çıkmaktadır: (i) Ulusal bağımsızlık ancak mali bağımsızlıkla mümkündür ve mali bağımsızlık da denk bütçe ile sağlanır. (ii) Borçlanma bütçenin cari harcama açıklarının kapatılması için değil; sadece geri ödeme kabiliyeti olan kalkınma amaçlı yatırımlara, mahsus olmalıdır. Bu ilkelerin Keynes sonrası dönemde dahi bugün de geçerli olduğunu söylemek gerekir.
Sayfa 159 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Merkez Bankası'nın Kuruluşunda İleri Sürülen Modeller
Merkez Bankası'nın kuruluş hazırlıklarının başlaması neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olduğu için, çeşitli modellerin ileri sürüldüğü ve tartışıldığı anlaşılmaktadır. (i) Osmanlı Bankası'nın Millileştirilmesi: İlk model, Osmanlı Bankası'nın millileştirilmesi ile Merkez Bankası'nın kurulması yöntemidir. Bu nedenle Osmanlı
Sayfa 141 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Reklam
Senyoraj hakkı veya sikke kestirmek, geleneksel olarak hükümdarlığın veya devletin hükmetme yetkisinin varlığının bir göstergesi olup, devletlerin, bu işlevi modern çağlarda Merkez Bankaları eliyle kullandıkları açıktır. Oysa Osmanlı İmparatorluğu bu gelişmeyi takip edememişti: Sadece Merkez Bankacılığı'nı değil; genelde bankacılığı 'faiz' olgusu nedeni ile dışlamıştı. Bu nedenle İngiliz-Fransız ortak sermayesi ile kurulan ve Düyun-u Umumiye'nin bankası olan ve genelde yabancı eleman istihdam eden Osmanlı Bankası, Türkiye'de hem bankacılık işlevini ve Merkez Bankacılığını üstlenmişti; banknot ihracı yanında, hazine işlemleri de yapmakta idi. Ancak İttihad-ı Terakki Cemiyetince kurulan İtibar-ı Milli Bankası'na, izlenen Milli İktisat Politikası'nın doğal sonucu olarak; Osmanlı Bankası'nın yerini alacak banka gözü ile bakılıyordu. Maliye Nazırı Cavit beyin yetiştirmesi İttihatçı ve bankacı olan C. Bayar'ın da bu gelişmeler içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
Sayfa 139 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Cumhuriyet yönetimi Osmanlı İmparatorluğunda sadece geri kalmış ve harap bir ülke değil; aynı zamanda bu ülke üzerine konulmuş adına Düyun-u Umumiye denilen bir mali ipoteği yani yabancılara ödenecek bir ertelenmiş vergi yükünü de devir aldı. Ancak I.Dünya Savaşı sırasında tedavüle çıkartılan 158 milyon kâğıt paramız karşılığı Avusturya Bankası'na, rehin verilen altı milyon altın liramıza savaş tazminatı adı altında el koyan İtilaf Devletleri, fiilen borçlarını zaten peşinen tahsil etmişlerdi. Dolayısıyla İtilaf Devletleri hukuken kağıt üzerinde borçlarını talep etmekte haklı gözükseler de; tefeci zihniyeti ile hareket ettikleri veya siyasal amaçlar güttükleri söylenebilir. Düyun-u Umumiye konusunda yapılan Antlaşmaların muhaliflerce ileri sürülen; aleyhimize ve adaletsiz olduğu iddiaları Antlaşmaları imzalayan temsilcilerimiz veya hükümetlerimizce kabul edilmese bile; aynı hükümetlerce 1925 ve 1929'da tatbikatın durdurulması ile sabittir. 1933 İtilafnamesi'ni de yeni anlaşmalar 1936 ve 1938 Türk-Fransız ek Antlaşmaları izledi. Ancak en büyük şansımız 1933 İtilafnamesi sırasında metine konulan Fransız Frangı maddesini ileri sürerek ve önce Frangın altın karşılığının kaldırılmasından ve nihayet II. Dünya Savaşı sırasında F. Frangı'nın değerinin düşmesinden de yararlanarak % 40 oranında tasarruf sağlayabilmemizdir Netice olarak anlaşmaya göre 1983'de itfasının tamamlanması öngörülen Düyun-u Umumiye, 1954'teki itfa ile ortadan kaldırıldı.
Sayfa 135 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Lozan ile 1928 ve 1933 Borç İtilafnamelerini eleştiren muhalifler de mevcuttu. Nitekim A. F. Cebesoy siyasi hatıratında reddeden mebusların başlıca şu tenkitlerde bulunduğuna işaret etmektedir 1) Kuponlar (borç servisi) meselesi kati olarak halledilmemiştir. 2) Musul Meselesi halledilmemiştir. 3) Milli İktisadımız temin edilmemiştır. 4) Düyun-u Umumiye adilane bir surette taksim edilmemiştir. Bu eleştirilerin hepsi doğru olmakla birlikte; alınan sonuç, mevcut güç dengesinin bir neticesi idi. On yıllık savaş sonrasında; artık en önemlisi, Misak-ı Milliye dayanan bir askeri ve siyasi barışı elde etmiştik. Mali ve İktisadı sorunlar savaş ile çözülmeyeceğine göre; masada sonuçlandırılmak durumunda idi. Zaman içinde makûlü yakalamak mümkün olabilirdi. Ancak İtilaf Devletleri ise; kabul ettirdikleri adil olmayan borç taksimi ve ödeme planı ile; mali ve ekonomik bağımsızlığımızın ekonomik kalkınmaya dönüşmesini, fiilen önlemek bilinci ile hareket etmekte idiler.
Sayfa 127 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Düyun-u Umumiye'nin Osmanlı döneminde, devlet maliyesini daha doğrusu çekirdek devleti, denetimi ve yönetiminin vardığı boyutu; Hasan Saka şöyle ortaya koyuyor. "Harbi Umumiyeye girmeden evvel rehnedilen devlet gelirleri bakımından İmparatorluk bütçesinin vaziyeti şu idi: Umumi varidat bütçesi 24-25 milyon lira tahmin edilmekteydi. Bu varidatın gerek eski ve gerek ise sonradan aktedilmiş devlet borçlarına karşılık hem idaresi hem cibayeti Düyun-u Umumiyeye terk edilmiş olan devlet gelirlerinin yekünu 12 milyon altını tecavüz ediyordu. Demek devlet hazine gelirlerinin yarısını eski ve yeni borçlarına karşılık Düyun-u Umumiyeye terk etmiş bulunuyordu." Dolayısıyla kendisine bağlı şirketleri Reji İdaresi ve kolluk gücü olan ve bankası bulunan (Osmanlı Bankası) Düyun-u Umumiye İdaresinin tasfiyesi ve borçların ödenmesi, mali bağımsızlığımızı sağlayan başlıbaşına bir mali devrimdir.
Sayfa 126 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
264 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.