Kur'an ki, yaratılış dünyasının ebedî ufkudur; dünyayı ve insanı ve her yaratılmış olanın bilerek bilmiyerek varmak, ulaşmak için çırpındığı "ideal"i çerçeveleyen kutsal sözler örgüsüdür; işte o, bir gece, Kadir Gecesi, nurdan bir gökkuşağı halinde dış ve iç göğümüze, bir bütün olarak indi.
İlk Kadir Gecesi, sırtında ebedîlik hazinesini taşıyan en soy bir arap atı gibi, zamanın bir iğne deliği kadar daraldığı bir günde, Fuzulî'nin, gamından eriyerek ipliğe dönen meşhur poetik devesi gibi sıçrayıp geçerken, yüklendiği, şanı büyük, ünü sonsuz Kur'an'dı.
Ey kutlu gece, sen ne zenginsin ki, her yıl tapınmaların en safını çil çil altınlar halinde kasanda taşırsın. Senin kasandaki altınların hepsi halistir.
Sen, kirli yeryüzünü en ışıklı namazlarla, mutlakın sesi Kur'an sesiyle ve düşüncenin en yanılmazı mü'min düşünceleriyle yıkarsın, pasından kurtarırsın.
Akşam devraldığın eski, yaşlı, çirkin, yıpranmış ve yılmış dünyayı, sabahın ilk akıncılarına, yeni, taze, değişmiş, neşeden çınlayan ve güzelliğinin ötesinde bir güzellik bırakmayan bir genç dünya olarak teslim edersin.