Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Burunsuz Tevfik, hiçbir zaman kapanamayacak olan veresiye hesabına yazdırdığı rakısından bir yudum aldı. Bir çift nazar boncuğunu andıran gözleriyle Atatürk Bulvarı'ndaki manzaraya karamsar bir bakış attı. Sonra bulutlardan hava durumunu çıkartan ihtiyar balıkçılar gibi, kırışık yüzünü daha da kırıştırarak: "Eh" dedi. "Galiba bir ihtilal daha var!.." Yaşadığı en son ihtilalin üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçecekti... Enver Paşa'nın Bab-ı Ali baskınını Meserret Oteli Kahvesi'nden izlediği günü hatırladı... Burunsuz Tevfik'e göre: "Zabıtan sınıfı, hele bir kışlasından çıkmaya görsün"dü!.. Artık bundan sonrasını ihtilal paklardı!.. Al işte. "Zabıtan sınıfı" şimdi gene sokaklara dökülmüştü. "Zabıtan sınıfı" dediği, o 21 Mayıs'ın öğle vaktinde, Atatürk Bulvarı'nda toplanıp, iktidara karşı sessiz protesto yürüyüşü yapan Kara Harp Okulu öğrencileriydi!..
Eh işte, günler birbirini kovalarken, kışın ardından bahar, yazın ardından güz derken, usul usul, parça parça, bölük bölük aktı; geçti gitti, çekildi yani, çünkü dipte her zaman bir şeyler kalır, ne bileyim… bir ağırlık, şurada, göğsün üstünde!
Sayfa 40 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Eh işte:))
Bir bahçenin güzel olduğunu görmek için illa da altında perilerin yaşadığına inanmak mı gerekiyordu?
Eh hayatta tutulamayacağım bir kadın varsa, o da işte bu kadındı. O hoşnutsuz dudaklar, suni olarak gerginleştirilmiş, hayatın tüm çizgileri plastik cerrahın bıçağı ile kazınmış, ceviz rengi yüz itiyordu insanı, sado-mazoşizm meraklıları dışında kimse fanteziler kuramazdı bu yüze bakarak.
Sayfa 283 - E YayınlarıKitabı okuyor
14 yıl boyunca köle olarak çalışan Eliza Grier, öğrenim görmeye ayırdığı her yıl için ayrıca pamuk işçisi olarak çalıştı, ta ki hem öğretmen hem de doktor unvanına kavuşana dek. İşte tam da Romanes’in bahsedip durduğu erkeksi amaçtan yoksun, kadınca davranışa örnek olacak bir şey. Eh, okulda GRIER’in adını da duymamışsınızdır.
Sayfa 106 - Desen Yayınları
Nasılsınız?" ile baş­layan sohbetin devamı, "Eh işte, bugünlerde canım biraz sıkkın" diye devam ediyorsa bu bir duygusal temastır ..
Reklam
Odaya girdim. Pembe satenden bir örtünün altına uzanmıştı; güçlü, esmer omuzları, o çıldırtıcı omuzları görünüyordu; o omuzlar ki, insan düşünde ancak görebilirdi; esmer teniyle tatlı bir uyum içindeki bembeyaz dantellerle bezenmiş ince patiska bir gecelik belli belirsiz, ancak örtebiliyordu bu omuzları. – Mon fils, astu du coeur? diye gülerek bağırdı beni görünce. Her zamanki gibi neşeli bir gülüştü bu, hatta kimi zaman içtenlikle bile güldüğü olurdu. Corneille’den bir cümleyle, – Toutre autre… diye başladım. – Bak gördün mü işte, gördün mü? dedi sevimli bir gevezelikle. Hadi şimdi gidip çoraplarımı bul bana, giymeme yardım et… Sonra si tu n’es pas trop bete, je te prends a Paris. Biliyorsun, ben hemen gidiyorum. – Şimdi mi? – Yarım saat içinde. Gerçekten de tüm eşyalar toplanmıştı. Sandıklar ve diğer her şey hazırlandı. Kahvesini çoktan koymuşlardı. – Eh bien! Tu verras Paris, eğer istersen tabi. Dis donc, qu’est-ce que c’est qu’un outchitel? Tu etais bien bete, guant tu e’tais outchitel. İyi ama çoraplarım nerde hani? Hadi, giydir şunları bana! Gerçekten de alabildiğine güzel, esmer, minicik ayaklarını uzattı; ayakkabıların içinde küçücük görünen nice ayak vardı ki, Blanche’inkiler kadar biçimli değildi. Güldüm, ipek çorabı bacağına geçirmeye başladım.
. "Düzenli olarak dağdan aşağı iniyormuşum da, yukarı çıkıyorum sanıyormuşum sanki. Öyle de oldu işte. Yaşam ayaklarımın altından kayıp giderken, herkes beni yukarı çıkıyorum sanıyormuş... Eh, hazırsın artık, ölebilirsin.
Eh, hayat böyleydi işte. Mutluluk ve hüzün... Umut ve korku... Ve değişim. Sürekli bir değişim! Bu kontrol edebileceğiniz bir akış değildi. Eskiyi bırakıp yüreğinize yeniyi almak zorundaydınız, onu sevmeyi öğrenip sonra onu da bırakmayı bilmeliydiniz. Çok güzel olan ilkbahar yerini yaza, yaz da sonbahara bırakıyordu. Doğum, evlilik ve ölüm.
Zaman dediğimiz esrarengiz çizgi akıp giderken boğuştuğumuz sorunlara feda ediyoruz zamanlarımızı... Ardından koca bir yorgunlukla kalakalıyoruz. Eh işte insan zaten mutsuzlukların yansıması değil mi? Belki de sadece mutsuzlukları yansıtabiliyordur. Ancak bunu başarabiliyordur.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.