"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
aynalıçeşme’de kıstırınca kendi kendimi
yalnızlığımdan ayıklayıp ölüme çeyrek kala
elma gibi soyarak yorgun çirkinliğimi
anladım gökyüzü olmak istediğimi
bütün gözlerimle ben çoğala çoğala
Baharın yavaştan yavaştan gelişini gözlemek ne güzeldi! Önce bademler çiçek açardı, ardından mürdüm eriği ve kayısılar gelirdi. Yapraklar, çiçekler kadar sabırsız değildi, onlar beklerdi; elma çiçeği de yaprağını beklerdi. Bahçeleri çevreleyen sık çalıların kışın mora dönüşen kuru dallarının ağır ağır yeşillendiği görülürdü. Bütün bunları gözlemek güzeldi. Oysa kentte, baharın geldiği hiç anlaşılmıyordu.
Sayfa 34 - Yapı Kredi Yayınları - 2908Kitabı okudu
Meral kocasını hüzünlü gözlerle kapıda karşıladı.
Meral:
-Nerede kaldın Süleyman? Merak ettim.
Adam hiddetle ve sinkaflı sözler eşliğinde,
Süleyman:
-Sana ne be kadın. Sana hesap mı vereceğim.
Dedikten sonra bitkin bir halde olan karısına sert bir tokat nakşetmişti. Tokatın etkisiyle Meral duvara çarpmış sonrasında yere
“Ben, ruhların ışıktan oluştuğunu hayal etmeyi seviyorum. Bazıları gül rengi beneklerle ve titreşimlerle dolu. Bazıları denize vuran ay ışığı gibi ışıldıyor. Bazıları da şafak vaktindeki sis gibi soluk ve saydam.”
“Bir zamanlar ruhların çiçeklere benzediğini okumuştum bir yerde,” dedi Priscilla.
“Öyleyse senin ruhun altın bir nergis,” dedi Anne, “Diana'nınki ise kıpkırmızı bir gül. Jane'inki bir elma çiçeği, pembe, erdemli ve tatlı.”
“Seninki de tam ortasında mor çizgileri olan beyaz bir menekşe,” diye bitirdi Priscilla.
Jane, Diana'ya fısıldayarak kızların tam olarak neden bahsettiklerini anlamadığını söyledi. O anlayabiliyor muydu?
Bir gün geleceğim ve bir haber getireceğim
Damarlara ışık vereceğim
Ve sesleneceğim: Ey sepetleri uykuyla dolu!
Elma getirdim, güneşin kızıl elmasını.
Geleceğim ve yasemin çiçeği uzatacağım dilenciye.
Cüzamlı güzel kadına bir küpe daha bağışlayacağım.
"Ama"dan soracağım: Bahçe nasıl görünüyor!
Seyyar satıcı olup sokakları dolaşarak
"Bana gelince; ben beyazı ve maviyi, elma çiçeği kokusunu ve bütün mevsimleri seviyorum. Bulutları, kırları, denizleri, dağları, kuşları ve 'iyi kedileri'..."
Sonbahar geliyor evimize ve ben onunla huzur dolu bir akşam paylaşacağım. Sakin bir evde büyüttüğüm çiçeklerimden bahsedeceğim. Yeni yaprak açmış limon ağacımdan, birkaç çiçeği olan kaktüsümden, dağınık büyüyen ahtapot çiçeğimden ... O gelene kadar durmadan yürüdüğüm sıcak yolların tozundan, telaşından bahsedeceğim. Diktiğim elma büyümedi,
Sen benim göklerimin kuşu değilsin
Değilsin benim toprağımın çiçeği
Sularımın balığı değilsin
Zaman birlikte ısırdığımız elma değil
Bak diş izlerimiz kalmamış anılarda
Bir dünyadanmışız gibi ama değil
Ve ordan Tennyson'ı şarkı söylerken buldum:
Görkemli bir gözyaşı süzüldü
Kapıdaki Çarkıfelek çiçeğinin gözünden.
O geliyor, benim kumrum, benim canım sevgilim;
O geliyor, benim hayatım, benim kaderim.
"Yaklaşıyor, yaklaşıyor" diye bağırıyor kırmızı gül.
Ve beyaz gül ağlıyor, "Hayır, geç kaldı."
Hezaren çiçeği dinliyor, "Duyuyorum, Duyuyorum."
Ve Zambak fısıldıyor "olsun, ben beklerim."
Savaştan önceki öğlen yemeği davetinde erkeklerin mırıldandığı bu muydu? Peki ya kadınlar?
Kalbim şarkı söyleyen bir kuş gibi
Yuvasını sulanmış bir sürgünde yapan;
Kalbim bir elma ağacı gibi
Dalları meyvelerin ağırlığıyla bükülmüş,
Kalbim bir gökkuşağı kabuğu gibi
Dingin denizlerde kürek çekiyor;
Kalbim bütün bunlardan daha mutlu
Çünkü sevgilim bana geliyor.