Kitap üç paşalar dönemini çok güzel özetlemiş. Atatürk'e büyük bir minnet borcumuz olduğunun en büyük kanıtlarından biridir bu kitap.. Falih Rıfkı Atay'ın okuduğum daha doğrusu bitirdiğim ilk kitabı, dili gerçekten çok yalın ve akıcı. Herkese tavsiye ediyorum.
ince dusunen, olaylari cok yonlu bir bakisla ve sasmayan ebedi hakikati merkeze alarak tahlil edebilen bi dusunur Nurettin Topcu. Bu topraklarda yetismis en buyuk dusunurlerden bence. Kendisine cok buyuk sukran borcumuz var. Var Olmak kitabi da ben de cogu dusunceyi yerli yerine oturtan ve yeri kolay doldurulamayacak bir kitap oldu. Mutlaka oneririm..
Var OlmakNurettin Topçu · Dergah Yayınları · 20183,906 okunma
Bir kitabı elimize aldığımızda, kapakla birlikte başlayıp kitabın ismi ile devam eden tanışma süreci sanırım herkes için büyük önem taşır. Bu durum bir ön yargıyı da beraberinde getirir, ama bir kitabı -eğer başka kaynaklar vasıtası ile o kitaba yönlendirilmemişsek- pek çoğumuz için okunur kılan, aslında bahsettiğimiz tüm bu görsel sayılabilecek
Abdülhamid
Atatürk'ün mareşal üniformalı tablosunu depoya kaldırtan TBMM başkam İsmail Kahraman, Dolmabahçe Sarayı'nda padişah Abdülhamid'i anma sempozyumu düzenledi. "Ne yazık ki tarihi ve kültürel miras bilinmiyor, özellikle gençler bilmiyor, unutturuluyor, hükümdarımız Abdülhamid'e vefa borcumuz var" dedi.
Bence de öyle.
Mesela, bu
YUNANLILARA EN ÇOK NE BORÇLUYUZ?
Uygarlığın Yunanlılara en çok hangi bakımdan borçlu olduğu sorulunca, her şeyden önce ve en
doğal olarak, onların edebiyat ve sanattaki yüksek başarılar, akla gelir. Fakat bu soruya, Yunanlılara
karşı en derin şükran borcumuz, onların düşünce ve tartışma özgürlüğünün ilk yaratıcıları
olmalarından dolayıdır,
Kendisine Müslüman diyen herkes, kişisel sorunlarının yanında bir de ümmet olma bilinci nedeniyle farklı sorunları kendisine dert edinir. Bu dertlerin başında ise Kudüs gelmektedir.
Jeopolitik öneminin yanında dini ve tarihi bir mirasa da sahip olan Kudüs, son günlerde ABD Başkanı Trump’ın seçim vaadini yerine getirmesiyle yine gündemimize
ARTHUR SCHOPENHAUER …
Bir deha, edebi dili harika olan düşünür... Yazdıklarını okurken illaki kendinizden tespitler bulacaksınız.Arthur belki insan sevmez ama insanı çok iyi tanıyıp ve yerinde tahliller yapan bir şahsiyet.Ona hayranım.Her ne kadar katılmadığım noktalar da olsa. Açık sözlülüğü, yapmacıktan uzak olması beni en çok çeken şey.Şunu
ATEŞ PAHASI
Vaktiyle Osmanlı hükümdarlarından biri maiyetiyle avlanmaya çıkmış. Bir ceylanın peşinden koşarken, vakit bir hayli ilerlemiş ve gün batmaya yüz tutmuş. Bu sırada gök kararmış, ortalığı şiddetli bir rüzgâr ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmış. Hünkâr ve adamları, en yakın kulübeye kendilerini zor atmışlar. Meğer sığındıkları kulübe odunculuk yapan bir garibe aitmiş. Adamcık onları içeri almış. Sultan her ne kadar adamı tedirgin etmemek için kim olduklarını söylememiş ise de oduncu durumu kavramış ve ocağa büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtmış. Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlar ve geceyi orada rahatça geçirmişler. Hatta bir ara hünkâr,
— Doğrusu şu ateş bin altın eder, diye söylenmiş.
Ertesi gün yola çıkacakları vakit, padişah oduncuya sormuş:
— Efendi! Bizi ihya ettin, harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik. Söyle bakalım borcumuz ne kadar?
Oduncu, fırsatı değerlendirmenin zamanıdır deyip rayici yüksek tutmuş:
— Bin altın beyzadem! Vekilharç hemen atılmış:
— Ne masraf ettin ki bin altın istersin bre densiz?
— Sabaha kadar ateşi aynı kıvamda tuttum. Böyle dağ başında bu ateş az bulunur.
— Ama ateş bu denli pahalı mıdır?
O sırada padişah vekilharcına dönüp:
— Ağa, demiş, ateş iyiydi, şimdi pahasını verin! Oduncunun bu tavrı halk arasında şüyu bulunca, değerinin üstünde fiyat biçilen şeyler hakkında "ateş pahası" denilmeye başlanmış ve giderek deyimleşmiş. Umulana göre çok pahalı bulunan fiyatlar hakkında bugün dahi "ateş pahası" denir.
14)ATEŞ PAHASI
Vaktiyle Osmanlı hükümdarlarından biri maiyetiyle avlanmaya çıkmış. Bir ceylanın peşinden koşarken, vakit bir hayli ilerlemiş ve gün batmaya yüz tutmuş. Bu sırada gök kararmış, ortalığı şiddetli bir rüzgâr ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmış. Hünkâr ve adamları, en yakın kulübeye kendilerini zor atmışlar. Meğer